Çin’in Wuhan kentinde 12 Aralık 2019’da ortaya çıkan, bugüne kadar 85 milyonun üzerinde insanın enfekte olduğu, 2 milyona yakın kişinin hayatını kaybettiği korona virüsü salgınıyla bir yılı geçirdik.
Salgın dünyada ilk yayılma gösterdiği zamanlarda Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) Dr. Emrah Kırımlı ile bir söyleşi gerçekleştirmiştik. 31 Ocak 2020’de yaptığımız o söyleşide Kırımlı, “Korkmaktan çok korunmalıyız” demiş ve salgının nereye varabileceğine dair açıklamalarda bulunmuştu.
Bir sene önce söyleşiyi yaptığımız zaman hayatını kaybedenlerin sayısı tün dünyada 132, teyitli vaka sayısı ise 5 bin 974’tü. Şimdi ise bu sayılar milyonlarla ifade ediliyor. Geçtiğimiz sene bugünlerde vakalar, Çin’in dışında Fransa, Almanya, ABD, Avustralya ve Japonya’ya da sıçramıştı. Türkiye’de ise ilk vaka 11 Mart 2020’de açıklandı.
EŞİTSİZLİK, YÜZÜMÜZE ÇARPTI
Dr. Emrah Kırımlı ile bir sene sonra tekrar buluştuk ve bu bir senenin muhasebesini yaptık. Kırımlı, “Geçen bir senenin ardından çalışma masam ve kendi halim değişimi gösterebilir” diye anlatmaya başlıyor ve devam ediyor: “Bir senenin sonunda şu soruyu her gün daha fazla soruyorum: İnsanlar nasıl stres yapmayacak, yediğine nasıl dikkat edecek, nerede ne zaman egzersiz yapacak? İstanbul’da yürüyecek yer mi var? Virüs, ‘demokratik’, herkese bulaşıyor diye başlamıştık ama hayat demokratik değil. Bırak yaşam biçimi değişikliği yapmayı, tansiyon ölçtürmeye imkanı olmayan, ilaç alacak sigortası olmayan, doktora gidemeyen insanlar var. Bir oda bir salon nemli duvarlı evinde üç kişi yaşayan biriyle; iki katlı, 5 odalı evde 5 kişi yaşan eşit mi? Değildi. Biliyorduk ama gözümüzü kapıyorduk. Bir sene sonunda gördük ki gözümüzü kapatarak olmuyor.”
“GELECEĞE DAİR DAHA KARAMSARIM”
Korona virüsü aşısının hayallerin ötesinde bir süratle bulunduğunu söyleyen Kırımlı, “Biz ise aşıyı yapamıyoruz. Kimilerimiz korunmanın yolunu buldu, aşısını oldu, daha da korunaklı oldu. Salgının başında bilim ve dayanışma ile bu salgını aşabiliriz diye düşünüyordum. Şimdi geleceğe dair oldukça karamsarım. Eşitsizlikleri, imkanı olmayanları geride bıraktığımız, başının çaresine baksın diye arkamıza bakmadan terk edebildiğimiz bir devirdeyiz. Bu hareket tarzı ile bu virüsten korunsak ve kurtulsak dahi başka sorunlar bizi vuracak. İnsan olmanın, birlikte yaşayabilmenin yolundan çıkınca geldiğimiz ve gideceğimiz yer ümit verici değil.” dedi.
“Salgının başında Çinliler yarasa yiyormuş diye demediğimizi bırakmazken, kürk için çiftliklerde derileri yüzülen hayvan yetiştiriyor olmamız ve bunun etkisi konuşulmadı” diyen Kırımlı, şöyle devam etti: “Bu salgını bu hale getiren, mutasyonlara imkan veren ve kendi kendine çoğalma imkanı bile olmayan bir RNA parçacığına teslim olmamız hatalı bakış açımızdan kaynaklanıyor. Virüse dair hemen her şeyi biliyoruz. Bu bilgiyi pratiğe dökme ve sosyal bilimlerle birleştirme noktasında eksiğimiz çok.”
AŞILAMADA CİDDİ SIKINTI VAR
Kırımlı, aşının salgını yenmek için çok önemli olduğunun altını çizerken “Toplumun yüzde 90’dan fazlasını aşıladığınızda ve hastalığın yayılmasını engellediğinizde toplum olarak hastalığa karşı bağışıklık kazanıyorsunuz. Bunu yapmak kolay değil. 40 yıla yakındır kızamık aşısı ve kampanyaları yapıyoruz. Hala aşılanmamış çocuklarımız var ve sayıları az değil. Sorun aşıda değil, kimlerin aşılanmadığında. Aşı yaptırmama oranı Ağrı’da yüzde 80 Muğla’da yüzde 97 ise daha önemli sorunlarımız var demektir.” diye konuştu.
“SUÇ TOPLUMA YÜK SAĞLIKÇIYA...”
Salgının yönetilmesi ve önlemler bağlamında tüm yükün sağlık çalışanlarının sırtına atıldığını, sorumluluğun da vatandaşa verildiğini söyleyen Kırımlı, salgın yönetiminde bir yılın mukayesesini şöyle yaptı: “Sağlık çalışanları COVID-19 dışı hiçbir şeyle ilgilenemez oldular. Hastalanmanın ‘suçu’ da topluma yıkıldı. Oysa bunlar için kamusal önlemler ve bu önlemleri alması gereken kamu çalışanları var. Maske dağıtıldı mı? Hastanelerde yer var mı? Sahada salgın yönetimi için çalışıldı mı? Aşı var mı? Kapanma tedbirleri alındı mı? Hasta ve ölen sayısı açıklandı mı? Hepsinin yanıtı evet. Ama özel sigortanız yoksa hastanede acilde yatmanız gerekebiliyor veya sahada çalışma kapsamlı değil, sayılar şeffaf değil, aşı da belli değil. Doğru şeyleri eksik yaptığımızda kimse bize puan vermez. O nedenle kamusal tedbirlerin yeterli ve doğru olduğunu söylemek mümkün değil. Sonuçta şeffaf olmayan bilgilerle birlikte salgının en kötü yönetildiği ülkeler listesinde üst sıralardayız.”
“TÜKENMİŞ VE KIRILGAN HALDEYİZ”
Son söz ise bir yıldır canları pahasına işlerine devam eden, toplum sağlığı için en ön safta mücadele eden sağlık emekçileri için... Kırımlı, hayatını kaybeden sağlık çalışanları için şunları söyledi: “Biz uzun zamandır tükenmiş ve kırılgan durumdayız. Bu nedenle daha çok hastalandık ve öldük. Hissetmek, bizim için uzun zamandır önemli bir lüks. Hissederek bu hayata devam etmemiz kolay değil. Önlenebilir ölümlerle hastalarımızı kaybediyoruz, sevdiklerimizi kaybediyoruz ve arkadaşlarımızı kaybediyoruz. Hepimiz bir gün TTB’nin siyah ölüm ilanında yer alabileceğimizi bilerek çalışmaya devam ediyoruz. Biraraya geldiğimizde dertlerimizi paylaşıp, ağlayıp rahatlıyoruz. Yeni Zelanda’yı geçtim, Vietnam’ın yaptığını yapmıyor, yapamıyor olmamızın bedelini ölerek yaşıyor ve görüyoruz.”