Sen de unutma beni…

Alzheimer hastalarının bir çocuk telaşı ve sevinciyle ellerinde bastonla ya da yakınlarının kolunda geldikleri, “anı” değil “an” yaşadıkları Kadıköy Belediyesi Alzheimer Merkezi iki yaşını doldurdu

20 Eylül 2019 - 11:01

“Boğazında düğümlenen hıçkırık olayım

Unutma beni, unutama beni

Gözünden damlayamayan gözyaşın olayım

Unutma beni, unutama beni”

Esmeray’ın o eşsiz sesinden dinlemeye alışık olduğumuz bu şarkının pek çoğumuzda farklı anıları ve anlamları vardır. Pek çok insanın hayatında en az bir kez için iç çekerek dinlediği, hazin bir sevda şarkısıdır Unutama Beni… Elbette herkes şarkı dinlerken ağlamaz. Ama bazen bir şarkı söyleyenle, söylenen anla bambaşka anlamlar taşır ve o yaşlar artık gözlerde durmaz.

Bir sahne düşünün… Sahnede yaşı yetmişlerde bir adam… bir kolunda hemşire Ayşe diğer kolunda hastabakıcı Nurtaç. Ayşe ve Nurtaç vokal yapıyorlar… “Unutma beni diyor adam… unutama beni…” Bir an duraklar gibi oluyor adam Nurtaç kulağına fısıldıyor ve devam ediyor “Gölgen gibi adım adım, her solukta benim adım, ben nasıl ki unutmadım…” 

Çağan Irmak’ın yazıp yönettiği Hümeyra, Işıl Yücesoy, Farah Zeynep Abdullah ve Mehmet Günsur’un rol aldığı ve her birimizi gözyaşlarına boğan “Unutursam Fısılda”nın bir başka versiyonu daha doğrusu gerçeği Kadıköy Belediyesi Alzheimer Merkezi’nde yaşandı.

Yaz boyu tatilde olan hastalarla merkez çalışanlarının “Canım canım” kucaklaşmalarına, birbirine duydukları hasretin sahiciliğine, bir hastanın hemşire Ayşe için birinin “o benim kalbim” demesine,  bir başka hastanın Zeynep hanımın onu karşılarken söylemeye başladığı Karadeniz türküsü ile oynamasına gözyaşı saklamak daha kolaydı. Lakin Alzheimer hastası bir salon dolusu insanın “Sen de unutma beni, unutama beni” şarkısını söylerken gözlerinden akan yaşları izlemek hayli zordu…

Alzheimer hastalarına ve hasta yakınlarına destek olmak için açılan 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde açılan Kadıköy Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü’ne bağlı Alzheimer Merkezi iki yaşına girdi. Dünya Alzheimer Günü öncesi iki yıllık yolculuğunu konuşmak için merkeze gittiğimde dış kapının önünde bir hastabakıcı ve güvenlik bekliyordu. Tabii beni değil. O gün oraya gelecek olan Alzheimer hastalarını. Arabadan inenlere yardımcı olmak, merkezi hatırlamakta zorlanıp girmekte ayak direyenlere kendilerini hatırlatmak ve en güzeli “hoş geldin” diye sarılmak ve kollarına girip içeri buyur etmek için.

 “ANI BİRİKTİRMİYOR AN YAŞIYORUZ”

Kadıköy Belediyesi Alzheimer Merkezi’nde sazlı sözlü eğlenceye merkezden hizmet alan hastalar kah yakınlarının kolunda, kah bastona dayanarak ama yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle geldiler. Biz Merkezin sorumlusu Dr. Zeynep Süzme ile konuşurken onlar öğle yemeklerini yiyip hem çalışanlarla hem de birbirleriyle hasret giderdi. “Müzik var eğleneceğiz” sözlerini duyanların yüzündeki ışıltı en umursamaz görünenin bile başını sallayışı “İyi ki böyle bir yer var” duygusunu yaşamaya yetiyor da artıyor. Zeynep hanım “Anı hatırlamıyorlar ama biz burada an yaşıyoruz. Ne yaptıklarını daha kapıdan çıkmadan unutanlar var ama burada mutlu olduklarını biliyorlar. Seratonin salgılıyorlar ve o yüzden tekrar tekrar gelmek istiyorlar. “ diyor.

“BİR TEBESSÜM BİZE YETİYOR”

Dr. Zeynep Süzme ikinci yılındaki merkezin amacını “ Bizim amacımız hastalığın evre atlamasını biraz da olsa geciktirmek. Daha da ötesi hastanın yaşam kalitesini yükseltmek…” diye açıklıyor. Alzheimer ile birlikte hem hastaların hem de hasta yakınlarının sosyal yaşamdan koptuklarını anlatan Süzme şunları söylüyor: “ Bizim hedefimiz onların sosyal-kültürel olarak aktif hale gelmesi. Geçmişte severek yaptıkları işi tekrar canlandırmak, tekrar yaptırmak. Mesela yemek yapmayı sevenler mutfakta çok mutlu oluyorlar.  Birlikte yemek yapıyor, birlikte tüketiyorlar. Ya da geçmişte örgü örenler artık canları örgü örmek istemiyor ama burada hep beraber oyunla başlıyoruz çok güzel bebekler, şallar ürettiler. Hatta hasta yakınları inanmıyor, fotoğraf çekebilir miyim diyor. Bir tebessüm bize yetiyor”

HASTA YAKINLARINA DESTEK

Merkeze iki sene içinde 380 civarında başvuru olmuş. Bunlar içinden 160 kişiye hizmet verilebilmiş. Bazıları adapte olamamış, bazıları başka şehre taşınmış, ama şu anda 62 kişi merkeze düzenli gelip gidiyor. Zeynep Hanım “Keşke başka yerlerde de açılabilse” diyor.

Alzheimer yakını olmak başka hasta yakını olmaya benzemiyor. Bir dakika önce söylediğiniz bir şeyin unutulması, ilk adımlarınızı yanında attığınız annenizin yada babanızın yön duygusunu yitirmesi, yürümekte zorlanması hem fiziksel hem de psikolojik olarak oldukça zor. Bu yüzden merkezde sadece hastalar için değil hasta yakınları için de eğitim ve atölyeler yapılıyor. Okul şeklinde olan “iyi oluş” programlarına sadece merkezden yararlanan hastalar değil, tüm Alzheimer hastası yakınları katılabiliyor. 14 kişilik gruplar halinde olan eğitimlerin amacı merkezden yaralanamayan hastaların yakınlarına hem rehberlik etmek hem de destek olmak. 8 haftalık programda psikolog hasta yakının kendini iyi hissetmesi için yapılan çalışmalarda hasta yakınlarının hastayı anlaması ve kabul süreci ile ilgili destek veriliyor. Ayrıca tüm sene boyunca Alzheimer Derneği ile ortaklaşa halka açık seminerler de yapılıyor.

Merkezde aynı zamanda hastalara ev ziyareti de yapılıyor. Sosyal hizmet uzmanı ve bir hemşire hastaları evlerinde ziyaret ederek hasta yakınlarına evdeki tedavide ne yapılması gerektiği konusunda bilgi veriyor.  

Alzheimer hasta yakınlarına yaklaşım şeklinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Zeynep Süzme, “Önce hasta yakının bu hastalığı kabul etmesi lazım” diyor.

Sosyal Hizmet Uzmanı Cengiz’in “Zeynep Hanım sizi bekliyorlar” sözleriyle konuşmamız sona eriyor. Alt katta yapılacak sazlı sözlü eğlence Zeynep Hanım olmadan başlamıyor. Birlikte aşağıya iniyoruz. “Ben gamlı hazan sen taze bahar” çalıyor. 60 kişilik koro da oturduğu yerden eşlik ediyor. Sonra inleyen nameler ruhu sarıyor.  Biraz daha hareketli şarkılarda eller tempo tutuyor derken “Unutmaya çalışırken/Unutama beni, unutama beni”ye sıra gelince, herkes kendince eşlik ediyor. Kimi hatırladı, sitemi kime soramadım ama yanına oturduğum amcanın gözlerinden damlaya damlaya akan yaşı unutamayacağım…

"ALZHEIMER’I CÜMLE İÇİNDE BİLE KULLANMAMIŞTIM"

Alzheimer Merkezi’nden hizmet alan hastalardan biri 62 yaşındaki Nurdan Öztürk. Bir buçuk yıl önce Alzheimer teşhisi konulan Öztürk’ün kızı Zeynep Demirci Mutlu ile hastalığı fark etmelerini ve merkezin onların hayatında neler değiştirdiğini konuştuk.

Alzheimer teşhisi ne zaman ve nasıl konuldu?

Ocak 2018’de. Her hastanın hikayesi farklı şekilde oluyor ama bizim hikayemiz şöyle oldu. Annem ve ben farklı şehirlerde yaşıyorduk, annem emekli olduğu Adapazarı’nda yaşıyordu. Ruh halinde değişimler olduğunu, farklı davrandığını fark ettim. Buraya ziyarete kendi gelirdi. Sonra “siz gelin beni alın” demeye başladı. Hem karakteri ile hem de alışkanlıkları ile ilgili bir takım değişimler vardı. Ben önce biraz çöküntü gibi düşündüm. Emeklilikten sonra insanlar ruh hallerinde bazı sıkıntılar yaşanıyor diye. Bir psikologdan bir randevu aldım ve annemi de gelip böyle bir terapiye gitmesi konusunda ikna ettim. Sağolsun psikolog benim ona anlattığım bilgilere istinaden psikolojik değil nörolojik bir durumdan şüphelendiğini söyledi. Nörolojik bir durum varsa psikolojik tedavinin ve ilaç desteğinin bir yararı olmayacağını söyledi. Gittik baktık annem çok hızlı bir şekilde ilerlemişti. En son iki üç ay önce görüşmüştük. Bakışından duruşundan bir farklılık olduğunu anladım. İnsanın aklına gelmiyor tabiî ki. Annemin yaşı çok genç 62. Biraz daha ileriki yaşta olsaydı eğer o zaman belki bu ihtimal daha çok artmaya başlıyor ama 61 yaşında birinin böyle bir şeyle karşılaşacağı çok düşünülmüyor. Nörolojik testler görüntülemeler yapıldı ve Alzheimer teşhisi kondu. Hal böyle olunca ben de tüm evi düzeni bana çok yakın bir yere taşıdım. Dolayısıyla bir buçuk senedir böyle bir düzende yaşıyoruz.

Annenizden önce Alzheimer ile ilgili herhangi bir bilginiz var mıydı?

Hiçbir bilgim yoktu. Cümle içinde bile kullanmamışımdır büyük ihtimalle. Alzheimer’in yalnızca unutmakla ilgili bir hastalık olduğunu düşürdüm. Alzheimer hafıza kaybetmek gibi bir şey değil. Beynin bazı fonksiyonlarını giderek yavaş yavaş kaybetmesi. İnsan başına geldiğinde ne olduğu konusunda bilgi sahibi oluyor.

Ne kadar zamandır buraya geliyor? Kaç gün geliyor? Nasıl organize ediyorsunuz?

Çok yakın bir zamanda bir senesi dolacak. Haftada iki gün geliyor. Ben tam zamanlı çalışıyorum. Bugün burada olmamın nedeni burada etkinliğin olması ve ardından doktora gidecek olmamız nedeniyle izinli olmam. Normalde annemin tam zamanlı bir yardımcısı var. Çok şanslıyız ki çok yakın oturuyoruz. Yardımcısıyla beraber geliyor, yardımcısıyla beraber gidiyor

“BURASI HAYATIMIZA YETİŞTİ”

Sizin ve onun hayatında burası ile beraber ne değişti?

Alzheimer hastalarıyla bir aktivite yapmak çok kolay değil. Hem onların ilgisini çekebilecek, hem onları oyalayabilecek aynı zamanda da bilişsel konularla ilgili mevcut durumu sağlıklı bir şekilde tutabilecek bir şeyler bulmak hasta bakımı içinde kolay değil. Bunu zamanla öğreniyorsunuz. Ben şimdi yüksek lisanslı, 62 yaşındaki, 35 yıl öğretmenlik yapmış anneme boyama kitabı boyatacağım hiç aklıma gelmezdi. Bunları öğreniyorsunuz. Benim için şöyle bir şey oldu. Ne yapacağımı bilemez durumdaydım. Tam zamanlı çalışmak da zorundayım. Hiç bilmediğiniz güvenmek durumunda olduğunuz birisine emanet ederek gitmek durumunda kalıyorsunuz.  O noktada onu ne kadar oyalayacak, nasıl yapabilecek, tüm gün tv izlemesi, dolaşmaları yeterli olur mu diye düşünürken burası hayatımıza yetişti. Ve şöyle bir şey oldu. Bir şeyleri hatırlayamıyor olmak onu sosyal konularda da çekingen bir hale getirmeye başlamıştı. Biraz depresif bir haldeydi. Şu anda keyfi çok yerinde. Gün ay konusunda dikkat etmemeye başlamıştı. Sadece hafta sonları benimle olduğunu bildiği için hafta sonlarını takip ediyordu. Şimdi pazartesi ve çarşamba günleri çok severek buraya geldiği için haftanın günlerini takip ediyor. Bir Alzheimer hastası için çok kıymetli bir yetenek. Aynı zamanda bir takım el becerileri gelişti. Evde de bir şeyler yapıyor.

Benim hayatımı en çok etkileyen konulardan biri şu; bu hastalıktan muzdarip kişiler bazı takıntılar geliştirebiliyor. Annem de günde üç paket sigara içmeye başlamıştı. Mantık ilişkisi sebep sonuç kuramadığından ikna etmek mümkün olmadı. Sonra buradaki görevlilerden yardım istedim. Sonuç olarak annem Mart ayından beri bir tane bile sigara içmiyor.

Burası çok kıymetli ve çok müstesna. Benim şu anda çok şükür ki bir bakıcıyı karşılayabilecek maddi durumum var ama olmayıp bakımı kendi veren insanların bakkala gidebilecek lüksü ve vakti olmayabiliyor. Bu gibi tesislerin artması çok önemli. Bir örnek teşkil ettiğini de biliyorum. Tek dilediğim şey buradaki verilen insan hayatına katkısı sözle anlatılması çok zor olan bu hizmetin artması, mümkün olduğu kadar çok insanın daha fazla yararlanması.


ARŞİV