Kadıköy Belediyesi Çocuk Koruyucu Ruh Sağlığı Merkezi ile Türkiye Psikiyatri Derneği İstanbul Şubesi, Caddebostan Kültür Merkezi’nde ‘Şizofreni Hastalarına Yaklaşım’ başlıklı söyleşi düzenledi. Prof.Dr. Alp Üçok, şizofreni hastalığı hakkında bilgiler verirken, Uzm.Dr. Haluk Usta da Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri’nde (TRSM) verilen hizmetler hakkında bilgi verdi.
Psikozun, kişinin gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulması olduğunu söyleyen Üçok, “Eğriyi doğruyu, rüyayla gerçeği ayırt etme yeteneğimizdir” dedi. Üçok, kişilerin yaşamadığı olayları yaşadığını, başkalarının duymadığı sesleri duyduğunu veya yaşananlara, herkesten farklı anlamlar yüklediğini dile getirerek örnekler verdi. Şizofreninin bulaşıcı bir hastalık olmadığını, anne karnında önceden tespit edilemediğini ve kişilik bölünmesi olmadığının altını çizen Üçok, “Şizofreni tanısı alan hastaların 4’te 1’inin zekâsı korunmuş oluyor. Yine 4’te 1’inin zekâsı ilk ve ortaokulda akranlarına göre kayba uğramış oluyor. Hastaların yarısı ergenlikte normal bir zekaya sahipken hastalık nedeniyle bir miktar gerileyebiliyor” şeklinde konuştu.
“SENDE BİTEN BİR ŞEY YOK”
Şizofreninin kişilik zayıflığı veya irade bozukluğu değil, bir beyin hastalığı olduğunu vurgulayan Üçok, “Kimse böbrek taşını veya ülserini irade gücü ile yenmeye çalışmaz. Ama psikoz, depresyon gibi hastalıklara ‘sen bunu aşarsın, olay sende bitiyor’ deniyor. Sende biten bir şey yok, aynı böbrek taşı gibi, bir organın görevini yapmaması söz konusu” dedi. Şizofreni hastalarının her zaman psikozda olmadığını belirten Üçok, “Hayatlarının büyük bir kısmında gerçeği değerlendirme yetisi korunmuştur. Ama tedavi olmuyorlarsa, hayatta zorlanabilirler” şeklinde konuştu.
Her hastalıkta olduğu gibi şizofrenide de alevlenme ile yatışma dönemi olduğunu söyleyen Üçok, “Alevlenme döneminde özellikle düşünce ve algı bozuklukları hakimdir. Kişi hatalı bir şeye sarsılmaz bir şekilde inanır ve kanıtlar sunar” dedi. Kişilerin yakınlarıyla mantıklı delil tartışmaları ile başa çıkamayacağını belirten Üçok, “Çocuk muamelesi yapmayın, ‘sana öyle geliyorsa öyledir ben bilmiyorum’ diyebilirsiniz” şeklinde konuştu.
“TEK MÜTTEFİKİ SİZSİNİZ”
Hasta yakınlarının, hastalarla kurdukları ilişki biçiminin oldukça önemli olduğunu ifade eden Üçok, İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre; yakınların davranışlarına ve birlikte geçirdikleri sürenin uzunluğuna göre hastaların tekrar hastaneye yattığını söyledi. Aşırı ilgi ve eleştirinin buna neden olduğunu dile getiren Üçok, “Aile ne kadar sakin olursa hastalığın gidişatı o kadar iyi olur” dedi. Üçok şu bilgileri paylaştı: “ Zorlamamak çok önemli. Hastanızın rakibi değil dostu olduğunuzu unutmayın. Hayattaki tek müttefiki sizsiniz.Siz, birine kızıp sonrasında arkadaşınızla dertleşebilir veya işinizi yapabilirsiniz. Ama onların sosyal bağları o kadar geniş olmadığı için, hayatla sizin gibi başa çıkamıyorlar. Dolayısıyla bunu bir halat çekiştirme müsabakasına çevirmeyin, bunun ne size ne de ona bir faydası olur.”
Hastaları aşırı kollamanın da doğru olmadığını dile getiren Üçok, “Aşırı müdahaleci olmayın, örneğin ağzına kaşıkla yemek vermek gibi kendi yapabileceği şeyleri siz yapmayın. Kişinin kendi yapabileceği şeyleri siz yaparsanız, bu sefer ‘hiçbir şey yapmıyor’ oluyorlar veya çocuğun kendine güveni kaybolur.” diye konuştu.
TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ
Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM) hakkında bilgi veren psikiyatri uzmanı Haluk Usta, “Şizofreni, aynı diğer hastalıklar gibi insanlığın var oluşundan beri olan bir hastalık. Ancak büyüyen ve kalabalık şehirler nedeniyle, şizofreni hastalarının toplumun iyileştirici gücünden faydalanamamak gibi bir sıkıntısı var” dedi. Türkiye’de 80 vilayette 188 TRSM, İstanbul’da 27, Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne bağlı 5 tane TRSM’nin olduğunu söyleyen Usta, “Şizofreni hastasını hastaneye veya eve kapatarak değil, toplumun içine katarak, çalışmasını sağlayarak işlevselliğini ve sosyalliğini diğer insanların seviyesine getirmeye çalışıyoruz”dedi. Usta, ruh sağlığı poliklinikleri, üniversite hastaneleri, aile hekimleri, devlet hastaneleri veya şahsın direkt bireysel talebiyle hastaları kabul ettiklerini belirtti.
Usta, hastaların kabul edilmesinin ardından sürecin nasıl işlediğini şöyle anlattı: “Hasta ve ailesiyle uzun bir görüşme yapıyoruz, hastanın öyküsünü alıyoruz ve planlama yapıyoruz. Hasta akut dönemde değilse, hastalıkla ilgili iç görü gerçekleştirmesine ve hastalığı daha iyi anlamasına yönelik psikoeğitim gruplarına dahil ediyoruz. İlaçlarına daha kolay ulaşmasını ve enjeksiyonlarını daha düzenli yapabilmesini sağlıyoruz. Evden çıkıp, diğer insanlarla sosyalleşebilmesi için, kurumumuzda olan iş uğraş atölyeleri gibi başka atölyeler açıyoruz. Beraber sinema ve tiyatro etkinliklerine gidiyoruz. Aileler kendisi gibi başka ailelerin de olduğu görerek birbiriyle bilgi alışverişi yapıyorlar”.
“HAYATIN İÇİNE KARIŞMALARI ÖNEMLİ”
Şizofreni hastalarının, hayatlarını normal bir şekilde sürdüremeyeceği veya çalışamayacakları düşüncesinin yanlış olduğunu vurgulayan Usta, “Şizofreni hastaları ilaçlarını düzgün kullanılırsa, kendi ayakları üzerinde durabilecek duruma gelebilirler, çalışabilirler, hayatlarını idame ettirebilirler” dedi. Hastaların, hastaneden çıktıktan sonra ailelerin düzenli ilaç kullanımına ve düzenli kontrole dikkat etmeleri gerektiğinin altını çizen Usta, “Arkadaş sahibi olmaları ve hayatın içine karışmaları çok önemli, bu nedenle TRSM merkezlerine gelmesini öneriyoruz” şeklinde konuştu.
ŞİZOFRENİ BELİRTİLERİ
Sosyal ilişkilerde bozulma ve içe kapanma. Okul veya iş başarısında gerileme. Okuldan kaçma, kavgacılık gibi davranış değişikliği. Depresyon, korku, zihin karışıklığı ve durgunluk. Kişisel bakımda gerileme. Şizofreninin belirtileri genellikle 15-25 yaş arasında başlıyor ve haberci belirtiler aylarca sürebiliyor.
ŞİZOFRENİDE KALITIMIN ROLÜ
Şizofrenisi olan her 10 kişiden birinin yakın akrabaları arasında bu hastalık görülüyor. Ancak bu durum anne ve babanın yetiştirme tarzıyla ilgili değil. Hastalığın oluşmasında kalıtımın önemli bir rolü olduğu kabul ediliyor. Hastalığın geni tam olarak bilinmiyor.