Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, geçtiğimiz günlerde ülkemizde COVİD-19 pandemisi nedeniyle alınan önlemlerin ve getirilen kısıtlamaların büyük oranda kaldırıldığını açıkladı. Alınan yeni kararlar doğrultusunda artık açık havada maske kullanma zorunluluğu, kapalı alanlarda yeterli havalandırma olması şartıyla maske takma zorunluluğu ve HES kodu uygulaması kaldırıldı.
Konuya ilişkin görüştüğümüz Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, maske ve mesafe kurallarına devam edilmesi gerektiğini dile getirdi.
“DAHA ÇOK ÖLÜM ANLAMINA GELİR”
Fincancı, HES kodu uygulamasının ve maske zorunluluğunun kaldırılması ile ilgili şunları söyledi: “Zaten denetimi sınırlı olan HES kodu uygulamasının tümüyle kaldırılmış olması, temaslı ve pozitif kişilerin toplu alanlarda dolaşımını tümüyle bu kişilerin kendi seçimlerine terk etmektedir. Özellikle toplum olma özelliğimiz de düşmanlaştırma siyaseti nedeniyle aşındığı için, diğer insanların iyilik halini gözetme davranışı olmayanların, mevcut koşullarda toplu alanlarda serbestçe dolaşması ve dolayısıyla virüsün de serbest dolaşımına izin verecektir. HES kodu uygulamasına aşılamanın da eklenmesi ile denetimin hem temaslı ve pozitiflik halini hem de aşı durumunu görebilecek bir uygulamaya dönüştürülmesi beklenirken, önlemlerin neredeyse tümüyle kaldırılması özellikle bu salgında en fazla etkilenen kırılgan gruplarda daha fazla hastalık ve daha çok ölüm anlamına gelecektir.”
“AŞI, MASKE, MESAFE TEK ÇIKIŞ YOLUMUZ”
Prof. Dr. Fincancı, “Pandeminin bitmediğini, hala bildirilen on binlerce resmi vaka ve yüzlerce ölüm sayılarından görebilmek mümkün. Sayılarda bir düşüş varmış gibi yansıtılmakla birlikte test sayılarının da düştüğü ve temaslılarda dahi testten vazgeçildiğini görüyoruz.” dedi ve şöyle devam etti: “Uzun zamandır epidemiyoloji ilkeleri çerçevesinde olması gerekenleri paylaşıyoruz. Bir taraftan aşılamanın hızlanması, hatırlatma dozlarının eksiksiz yapılması sağlanırken diğer taraftan maske-mesafe-havalandırma ve temizlik önlemlerinin uygulanması halen tek çıkış yolumuzdur. Toplumsal hareketliliğin mesafeyi sağlayabilecek koşullarda düzenlenmesi, tanı testlerinin özellikle de hızlı antijen testlerinin kullanımı ile toplu alanlarda bulunacak kişilerde taramaların yaygınlaştırılması, temaslı ve pozitif olanların kamusal destek sağlanarak sağlam kişilerden ayrılması, kapalı ortamlarda kalınacak sürenin kısaltılması önemli adımlar olarak başından beri ne yazık ki etkili biçimde uygulanamadı.”
İçinde bulunduğumuz durumda insanlara tavsiyelerde de bulunan Fincancı, “Kalabalık ve kapalı ortamlarda uzun süre geçirilecekse koruyucu niteliği yüksek maskeler kullanılması, bu ortamların havalandırılması, yerel yönetimlerden toplu taşıma sıklığını artırma ve yolcu sayısını azaltma konusunda talepte bulunulması, aşılanma konusunda özellikle hatırlatma dozlarının ihmal edilmemesi ve komplo teorilerine itibar edilmemesi gerekiyor. Sık sorulan sorulara da yanıt vermeye çalıştığımız www.ttb.org.tr web sitemizi ziyaret ederek akıllarındaki soruların yanıtlarını bulabileceğini söyleyebilirim.” ifadelerini kullandı.
“SAĞLIKTA ŞİDDETE ZEMİN HAZIRLAMAKTADIR”
Hekimlere dayatılan 5 dakikalık muayene süresi hakkındaki görüşlerini sorduğumuz Fincancı, “Hekimlik yapabilmek için bir hastaya ayrılması gereken muayene süresi en az 20 dakika olarak kabul edilmesine rağmen, ülkemizde birçok hastanede bu süre 5 dakikaya düşürülerek hekimlere günlük yaklaşık 100 hasta randevusu dayatılmaktadır. Bu randevular, hekimin isteği ve bilgisi dışında MHRS üzerinden açılmakta; hekimin hastasına yeterli zaman ayırmasına, halkın nitelikli sağlık hizmeti almasına engel olmaktadır. Hekimlere performans baskısıyla daha çok muayene ve işlem dayatması yapılarak mesleki özerkliğimize müdahale edilmekte, halkın sağlığı tehdit edilmekte, sağlıkta şiddete zemin hazırlanmaktadır.” dedi ve şöyle devam etti: “Hastalıkların tanısını koyabilmek için ilk ve en önemli adım, ayrıntılı bir öykü almaktır. Dayatılan 5 dakikada ne kişinin yakınmasını anlayabilmek ne de yeterli muayenesini yapabilmek mümkündür. Tıbbi sekreter olmadan çalışmak zorunda bırakılan hekimler tıbbi kayıtların tutulmasında zorluklar yaşayacak, sonraki süreçte yaşanacak en ufak olumsuz gelişmede hekimi zor duruma sokacaktır. Sağlık Bakanlığı ve hastane idarecileri unutmamalıdır ki; malpraktis bireysel değil, sistemsel bir sorundur ve bu dayatma ile hastaların sağlığına yansıyacak olumsuzlukların sorumluluğu kendilerindedir.”
“BAYRAM YAPABİLMEK MÜMKÜN DEĞİL”
14 Mart Tıp Bayramı özelinde de gazetemize açıklamarda bulunan Fincancı, “Ne yazık ki çok uzun yıllardır biz 14 Mart’larda bayram yapamıyoruz. Her ne kadar 14 Mart Tıp Bayramı İstanbul’un işgaline karşı bağımsızlığımız için mücadele eden meslektaşlarımızın okullarının kuruluş yıldönümünü işgale karşı direnişin simgesi olarak kutlamaları ile hafızalarımıza yerleşmiş olsa da, bugün tıp eğitimi ağır çalışma koşulları, emeğinin karşılığını alamayan meslektaşlarımızın çalışma ortamlarında güven içinde çalışamaması da dahil yaşanan tüm sorunlara çözüm getirmeden bayram yapabilmek hiçbirimiz için mümkün olmayacak. Sağlıkta dönüşüm adı altında bugüne dek yapılanlar sağlığın ticarileşmesi, alınıp satılır bir meta olarak tanımlanmasıyla bugün yaşadığımız sorunların temeli oluşturuldu. Dünya Bankası projesi olarak tüm dünyada sunulan bu adımlar ne yazık ki daha fazla sağlıksızlık üretmekte. Müşteri kazandırıyor ama bir yandan da sağlığımızı bozuyor.” diye konuştu.