“Torunlarımız da virüse maruz kalacak”

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, Türkiye’nin korona virüs salgınının hızını kontrol eden ama salgınla hala baş etmeye çalışan bir ülke olduğunu belirtiyor ve korona virüsle birlikte grip gibi diğer enfeksiyon hastalıklarına yakalanırsak kalbe ciddi zarar verebileceğini söylüyor

24 Temmuz 2020 - 17:25

Dünya genelinde enfekte olan kişi sayısı 15 milyona yaklaşırken, en az 610 bin kişi korona virüsÜ nedeniyle hayatını kaybetti. Türkiye’de ise toplam vaka sayısı 220 bini geçerken, toplam can kaybı da 6 bine yaklaştı.

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, hem salgının seyrini ve aşı çalışmalarını değerlendirdi hem de diğer enfeksiyon hastalıklarıyla korona virüsüne birlikte yakalanmanın sıkıntısına dikkat çekti. “Giderek artan sayılarla karşılaşıyoruz, bu da bize salgının dünya genelinde henüz tepe noktasına gelmediğini gösteriyor” diyen Şenol, şöyle devam etti: “Bunun en önemli nedeni ülkelerin gerekli önlemleri almaması. Asya kıtasında sahneye yeni giren Hindistan gibi ülkelerde sosyal mesafelerin sağlanması çok güç ve eşitsizlikler var. ABD’de önlemlerin alınmaması ve Güney Amerika’da artan vakaları görüyoruz. Bir yandan birinci dalganın tepe noktasını görmemiş ülkeler var bir de birinci dalgayla baş etmiş, ikinci dalgayı yaşamaya başlamış İspanya, Avustralya gibi ülkeler var. Dolayısıyla dalga dalga büyüyen bir salgından bahsediyoruz. Önümüzdeki altı ay boyunca salgının hızının yer yer kontrol edilebileceğini ama salgının kontrol edilemeyeceğini gösteriyor. Altı aydan sonra süreci belirleyecek şey ise virüsün bizim tutumumuza karşı vereceği cevap olacak. Etkili tutum alacağımızı öngörerek altı aylık süreden bahsediyorum. Mesela etkili bir ilaç bulursak, bulaşmasını önleyecek kuvvetli önlemleri alırsak, aşıyı devreye sokarsak bu mümkün olabilir. Bu tutumları alacak olursak virüs vazgeçiş mutasyonuna geçip daha hafif bir hale gelebilir. Bunun anlamı da mevsimsel grip düzeyine gelmesidir.”

“KIRILGAN BİR ÇİZGİDEYİZ”

Türkiye’nin salgının hızını kontrol eden ama salgınla hala baş etmeye çalışan ülke olduğunu belirten Şenol, “Kırılgan çizginin bir altına bir üstüne çıkıyoruz. Testleme yöntemimiz çok uygun değil. Günlük 40-50 bin testte bin vaka bulabiliyorsak ya testlerimizde sorun var ya da vaka sayılarımızda bir sorun var. Veri yeterli değil ve alt verilere ihtiyacımız var. Daha sağlıklı yorumlar yapabilmeliyiz. Salgınla ilgili tekrar çıkış beklediğimiz noktaları bilemiyoruz çünkü. Normalleşme yaşanırken çok rahat davrandık ama kapatmak istersek nereden başlayacağımızı bilmiyoruz. Türkiye, salgınla baş eden ama salgının ortasında bir ülke.” dedi.

Sonbahar ayları yaklaşırken merak edilen sorulardan biri de korona virüsüyle birlikte başka bir hastalığa yakalanırsak ne olacağı. Şenol, bu konuda özellikle uyarıyor: “Korona virüsüne özellikle griple birlikte yakalanırsak kalbe dönük etkileri artıyor. Çin’de yapılan araştırmalarda bu saptandı. Çünkü korona virüsü sadece akciğerleri ve üst solunum yolunu değil kalbi de etkiliyor. Başka solunum yolu hastalıklarıyla eş zamanlı yaşanınca, yakalandığımız hastalık korona virüsü mü grip mi bunu ayıramıyoruz. Ayıramadığımız için de çok fazla ilacı birarada kullanmak zorunda kalıyoruz. Başka solunum yolu hastalıklarına yakalandığımızda ve hastaneye gittiğimizde korona virüsüyle karşılaşma potansiyelimiz, riskimiz artmış oluyor. O yüzden grip, zatürre gibi aşıyla önlenebilir hastalıklara dair mevsimsel aşılarımızı yaptırmamız, önlem almamız gerekiyor.”

AŞI YAPTIRMAMAK ÖNEMLİ RİSK

Şenol, aşıların aksatılmasının önemli sorunlara yol açabileceğini söyledi ve ekledi: “Aşıyla önlenebilir bir hastalığı ölüme katkısıyla, siz oraya gittiğinizde korona virüsüyle karşılaşma riski arasında önemli bir fark var. Yani sizin hastaneye gittiğinizde korona virüsü kapma olasılığınız binde 49’ken, aşıyı yaptırmadığınız için korona virüsü kapma olasılığınız yüzde 10 ile 30 arasında.”

Salgının çözülme koşulu ise aşıya bağlı. Dünya genelinde 24 klinik çalışma ve 142 klinik öncesi çalışma devam ediyor. “Zaten ihtiyaç birden fazla aşı olması” diyen Şenol, aşı konusunda umutlu ama bir yandan da temkinli: “Faz2’de iyi çalışmalar ortaya çıkıyor ve bu çalışmalar Faz3 aşamasına hızlıca geçtiler. Faz2 sonuçları da yayınlanmaya başlıyor ve saha çalışmalarına geçilme süreçleri belirlendi. Eğer büyük etkinlik çalışmalarında problem görülmezse 2021’in baharına doğru kullanılır hale gelecek. Ama bu bir pandemi aşısı ve çok temkinli, umut içinde konuşmak lazım.”

“AŞI KONUSUNDA OLUMLU VERİLER VAR”

İnsanların birey olarak, ülkeleri hiç önlem almıyormuş gibi davranması gerektiğini söyleyen Şenol, “Ülke düzeyinde hiç aşı gelmeyecekmiş gibi hazırlık yapılmalı. Çünkü aşılar iyi gidip yolda kazalara uğrayabilirler. Bunun örnekleri vardır. Mesela HIV için hiç aşı bulamadık, sıtma için yıllarca yapılan çalışmaların sonucunda bir noktaya gelebildik. Öte yandan ebolada hızlı şekilde aşı bulunabildi. Elimizde olumlu veriler var, aşı konusunda yolun yüzde 50-60’ını geçtik” diyor.

Önemli bir konu ise korona virüsünün bulaşma yolu olarak havanın da söz konusu olabileceğine yönelik. Yani damlacık yolu dışında havada asılı duran partiküller de virüse sebep olabilir. Şenol bu konuda şunları söylüyor: “Solunum yolu virüsleri en çok ağızdaki, burundaki salgıların karşıdaki kişinin burnuna, ağzına, gözüne çarpmasıyla bulaşır. Korona virüsüyle ilgili ilk bulgular böyleydi ama hiçbir zaman tek bulaşma yolundan söz edilemez. Virüsün bulaşma koşullarını değiştiren bazı etkenler olabilir. Damlacık halindeki virüs partikül haline gelebilir ve aeresol (hava) yoluyla da bulaşabilir. Kapalı, nemli ve rutubetli ortamlarda, çok kişinin bir arada olduğu ortamlarda virüs mikropartiküller haline gelebilir ve 1.5 metreden daha uzağa bulaşabilir. Akışkan hareket söz konusu çünkü. Bulunduğu yüzeylere çok düşerse, mesela asansör gibi ortamlarda uzun süre kalabilir. Toplumsal yaşam içinde virüsün en büyük bulaşma yolu yüz yüze, insandan insana bulaşmasıdır. Havalandırmaların, klimaların bulunduğu ortamlarda bu damlacıklar daha uzağa yayılabilir. Toplu taşıma, okul, hastane gibi ortamlara da dikkat etmek gerek. Hava yoluyla bulaşabilir ama ana bulaşma yolu hala hava yolu değil.”

“MASKE EMNİYET KEMERİDİR”

Artık korunma yöntemleri olarak maske ve yüz siperliğinin dışında ultraviyole ışınlarıyla desteklenmiş havalandırma sistemleriyle geliştirilmiş anti-viral yöntemlerin yaratılabileceğini söyleyen Şenol, “Maske, emniyet kemeridir trafik kazasını engellemez, zararı azaltır. Ama zararlı, kapalı bir ortamda uzun süre bulunacaksanız maske ve siperlik yetmeyebilir.” diyor.

Şenol son olarak “Biz etkili önlemler alır, tedavi yöntemleri uygularsak mevsimsel bir hastalığa dönüşebilir” diyor ve ekliyor: “Bir gün bir aşımız olacak, olmak zorunda. Bir yıl içinde ya da üç yıl içinde. Biz bu aşıyı çocuklarımıza veya torunlarımıza dahi yaptırıyor olacağız. Bu bir öngörü ama çocuklarımızın çocukları dahi korona virüsünün olduğu bir dünyada yaşayacak ve aşılarını olacak.”


ARŞİV