Her yıl İsviçre merkezli hava kalitesi teknolojisi şirketi IqAir tarafından yayımlanan Dünya Hava Kirliliği Raporu’nun 2021 yılı sonuçları geçtiğimiz günlerde açıklandı. Araştırma sonuçlarına göre, Türkiye 2020 yılındaki gibi dünyanın en kirli havasına sahip 46. ülkesi oldu. Rapor, 117 ülkede 6 bin 476 şehirdeki hava kalitesi izleme istasyonlarından alınan metreküp başına düşen ince parçacıklı madde (PM 2,5) yoğunluğu ölçümlerine dayanıyor.
Buna göre Ankara dünyanın en kirli 54. başkenti, Iğdır ise Avrupa’nın hava kirliliği en yoğun şehri. 2021 Dünya Hava kirliliği raporu dünyadaki şehirlerin yüzde 97’sinin Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği hava kalitesi standartlarını karşılamadığını da ortaya koydu. PM2.5 olarak ifade edilen havanın içerisinde bulunan ince parçacıklı madde kirliliği astım, felç, kalp ve akciğer hastalıklarına sebep oluyor. PM2.5 her yıl milyonlarca insanın erken ölmesine sebep oluyor
“KANSERE SEBEP OLUYOR”
Türkiye'de hava kirliliği ile ilgili çalışmalar yürüten Temiz Hava Hakkı Platformu yıllardır çalışmalarında PM2.5 limit değerinin belirlenmesi gerektiğine işaret ediyor. Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Deniz Gümüşel, PM2.5, yani 2.5 mikrondan küçük ince toz parçacıklarının hava kirliliğinin en sinsi bileşenlerinden olduğunu belirterek, “İnsanda kansere neden olan birinci grup etmen olarak tanımlanmış durumda. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2021 yılında güncellediği hava kalitesi kılavuzunda, PM2.5 için çok daha sıkı sınır değerler belirledi. DSÖ’ye göre nihai olarak ulaşılması gereken yıllık ortalama kılavuz değer 5 μg/m3 iken, Türkiye, 2022 yılı içinde yayınlamayı planladığı Dış Ortam Hava Kalitesinin Yönetimi Yönetmeliği taslağında 2029 yılı sonrasında bile bu değerin tam beş katı bir limit değer, 25 μg/m3 belirliyor. Yani halkımız, bundan sonraki yıllarda da insan sağlığı için tehdit oluşturan miktarın -en iyi ihtimalle- beş katı daha fazla ince toz soluyacak. Platform üyelerimiz yönetmelik taslağına görüşlerini bildirdi. Yeni yönetmeliğin, hava kalitesi yöntemine halk sağlığını gözetecek düzenlemeler getirmesi için süreci takip etmeye ve yetkilileri bu konuda uyarmaya devam edeceğiz.” dedi.
“RİSK KATSAYISI YÜKSEK”
Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Gamze Varol da hava kirliliği ile mücadele etmenin hükümetlerin başlıca sorumluluğu olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmelerde bulundu: “Dış ortamdaki hava kirleticileri özellikle PM2.5 bebek ve çocuklar başta olmak üzere herkesin sağlığını olumsuz etkiliyor, yaşamlarını tehdit ediyor. 2021 yılında dünyada ilk kez bir çocuğun ölüm nedenleri arasında hava kirliliğinin olduğu açıklandı. Türkiye’de kanserojen olduğu kanıtlanmış PM 2.5 ölçümleri çok kısıtlı, evrensel standartları karşılayan bir limit değere sahip mevzuat henüz yürürlükte değil. IqAir raporundaki veriler ise hava kirliliğinin kronikleştiği kentlerimizin Avrupa’nın en kirlisi olduğunu gösteriyor. Buralarda yaşayan insanların sağlık riski katsayısı oldukça yüksek. Bilim insanları bu kirliliğin sebep olduğu sağlık sorunlarının Türkiye’deki boyutunu, ölüm ve kronik hastalık verilerine erişimde sorunlar olması nedeniyle kamuoyu ile paylaşamıyor; hava kirliliğine bağlı hastalık yükü, önlenebilir erken ölüm hesaplamalarını artık yapamıyor. Evrensel standartları karşılayan bir limit değer yürürlüğe girmeli, hava kirliliğinin halk sağlığı üzerindeki etkilerini ortaya koyacak bilimsel çalışmaların yapılması desteklenmelidir.”
İSTANBUL’DA DURUM NE?
Platform bileşenlerinden Greenpeace de geçtiğimiz yıl “Havada Kalmasın” kampanyasında PM2.5 için yönetmeliklerde limit değer belirlenmesi çağrısında bulunmuştu. Bu yıl ise “Havanı Koru” kampanyasıyla yetkililere hava kirliliği limitlerinin aşıldığı bölgelerde koruma bölgesi ilan edilmesi çağrısında bulunan Greenpeace Akdeniz, Türkiye’deki temiz hava eylem planlarının yeterli olmadığını belirtti. Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy ile raporun sonuçlarını ve İstanbul’un hava kalitesini konuştuk.
IqAir tarafından yayımlanan raporda İstanbul’a dair çalışmaların yer almamasının nedenini kentin genelini temsil edecek yeterli verinin olmamasına bağlayan Ersoy, şu değerlendirmelerde bulundu: “İstanbul 15 milyonun 39 ilçeye yayıldığı geniş bir coğrafya. Buna paralel olarak kirliliği takip eden istasyon sayısı da oldukça yüksek. 2020’de 41 istasyonun neredeyse yarısı PM 2.5 kirliliğini takip etmesine rağmen bunlardan sadece dört tanesi güvenli bir değerlendirme yapabilecek veri sürekliliğini sağladı. Raporun odağına aldığı 2021’de de herhangi bir iyileşme olmadı ve İstanbul gibi bir mega kent kanserojen bir kirletici olan PM 2.5’u sadece Silivri, Sultangazi, Ümraniye ve Kağıthane’deki dört istasyon ile takip edebildi. İstanbul’un raporda göze çarpmamasının en büyük nedeni kentin genelini temsil edecek yeterli veri olmaması. 2021’de ölçüm yapılan bu ilçelerin tümünde de Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği limit değerler aşılmıştı. Özellikle Kağıthane 218 gün boyunca limitlerin üstündeki kirlilik seviyesiyle dikkat çekiyor.”
“EVRENSEL STANDARTLAR GETİRİLMELİ”
Raporun sadece PM 2.5’ten kaynaklanan kirliliğe odaklandığını söyleyen Ersoy, şöyle devam etti: “PM 2.5 kirliliğini takip edecek istasyon sayımız da oldukça sınırlı. Geçtiğimiz yıl bu eksiğin giderilmesi için PM 2.5 havada kalmasın bir limit değer belirlensin ve düzenli olarak takip edilsin talebiyle başlattığımız kampanyada 91 bin kişinin desteğini almıştık. Bu rapor taleplerimizi doğrulayan bir tablo ortaya çıkardı. Bakanlık bu talebe karşı PM 2.5 için de bir limitin olduğu yönetmelik taslağı hazırladı. Bu rapor sonuçları gösteriyor ki bu taslakta yer alan limit bir an önce evrensel standartlara cevap verecek şekilde güncellenmeli ve yürürlüğe girmeli. Kirlilikle mücadelede en önemli araçlarımız her şehir için hazırlanması gereken temiz hava eylem planları. Ancak hava kirliliğinin kronikleştiği ilçelerde söz konusu eylem planları kirliliği limitlerin altına çekme konusunda yetersiz kalıyor. Bu noktada bölgesel kirlilikle mücadele etmek için ‘koruma bölgesi’ gibi yönetmeliklerde tanımlı diğer mekanizmaları da kullanmamız gerekli. Hava kirliliğinin yoğun olduğu sıcak noktalarda koruma bölgesi ilan etmeli ve limit değerleri sağlayana kadar kirletici faaliyetleri durdurmalıyız. Sonrasında fosil yakıtlara veda ederek, temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş şart.”
TEMİZ HAVA SÖZLÜĞÜ
Partikül Madde (PM): Hava içinde askıda bulunan partiküllerin çeşitli ve kompleks karışımını içerir. Partiküller maddenin esas kaynakları fabrikalar, enerji tesisleri, yakma tesisleri, inşaat faaliyetleri, yangınlar ve rüzgârdır. Bu partiküller solunum sisteminde depolanabilirler.
PM 2.5: 2.5 mikrometreden (milimetrenin binde biri) küçük hava kirletici maddelerdir. İnsan saçının bir telinin çapı yaklaşık 70 mikrometre, kum tanesi ise 50 mikrometre olarak bilinir.
PM 10: PM 10, 10 mikrondan küçük hava kirletici parçacık maddeleridir. Kömür-dizelin yakılması, endüstriyel faaliyetlerden, trafikten ve kentlerde toza neden olan kaynaklardan ortaya çıkar.
Azot Dioksit (NO2): NO2, İnsan sağlığını en çok etkileyen azot oksit türü olması itibariyle, kentsel bölgelerdeki en önemli hava kirleticilerinden biridir. NO2 parametresi sırası ile trafik, ısınma ve sanayi bölgeleri ile oluşan bir kirleticidir.
Karbonmonoksit (CO): Renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz olup karbon içeren yakıtların eksik yanması ile ortaya çıkar. Şehir havasında bulunan birincil bir hava kirletici olan karbonmonoksit, insan sağlığına son derece önemli etkilerde bulunur. Bu etkilerden en önemlisi de karbonmonoksidin kandaki vücut hücrelerinin oksijen taşıma kabiliyetini azaltmasıdır.