Eindhoven'ın tarihi 12. yüzyıla kadar uzanır. Bu dönemlerde küçük bir kasaba olan şehir, 19. yüzyıl başına kadar 2 bin nüfuslu ufak bir tarım kenti olarak bilinirdi. Sanayi Devrimi tüm dünyayı etkisi altına alırken, Hollanda'nın bu şirin kenti de bundan uzak kalamayacaktı. 1860'larda inşa edilen demiryolu ile Belçika'ya bağlanan şehir, sanayi faaliyetlerini tekstil ve tütün üzerine kuruyordu.
Takvimler 1891'i gösterdiğinde ise her evde mutlaka bir kez gördüğümüz, farkında olmadan dahi hayatımızda yer edinen dünyanın en ünlü şirketlerinden Philips, bu ufak şehirde elektronik şirketini kurdu. Neredeyse her geçen gün kalabalıklaşan şehir 1921 yılında ünlü vasıta markası DAF'ın da burada kurulmasıyla 50 bin nüfusa ulaşmıştı.
İŞÇİLER PSV'Yİ KURUYOR
Endüstriyel futbol hiç bu seviyeye gelmemişti, neredeyse her fabrikanın bir futbol takımı olduğu zamanlarda ünlü elektronik markası Philips işçileri de kendilerine bir takım kuruyorlardı. Philips Spor Kulübü, yani 'Philips Sport Vereniging' bilinen haliyle PSV, işçiler tarafından oluşturulmuştu.
Nazi işgali sırasında ayakta kalmayı başaran Eindhoven şehri, hızla yaralarını sararak önemli bir sanayi kenti olmayı başardı ve Eindhoven Teknik Üniversitesi sayesinde de ciddi bir öğrenci nüfusuna sahip oldu.
İSMİNİ FEİJNOORD TERSANESİNDEN ALIYOR
Hollanda'nın iki büyük şehrinden biri olan Rotterdam, neredeyse her şeyini deniz ticaretine borçlu. Şehir, bugün oldukça büyük bir göçmen kitlesine de ev sahipliği yapıyor. Türkiyeliler, Faslılar, İranlılar, Afrikalılar ve onlarca başka ülkeden insan, bu şehirde ekmek mücadelesi veriyor.
Yakın zamana kadar dünyanın en büyük limanına sahip olan Rotterdam, bugün de Avrupa deniz ticaretinin en önemli şehirlerinden bir tanesi. Liman ve deniz ticareti üzerinden gelişen endüstri, yıllarca önce Rotterdam'ı tam anlamıyla bir işçi sınıfı şehri hâline getirmiş. Emek vurgusu, yerel yetkililere göre “şehrin DNA'sı”nda var. Hatta bu şehir için “kolları sıvayanların şehri” deniyor.
Takım ise adını şehrin uzun süre tersanelere ev sahipliği yapan mahallesi Feijenoord'dan alıyor. Ancak isim 1970'lerde Avrupa'da daha rahat telaffuz edilebilmesi için bugünkü hâline getiriliyor: Feyenoord.
1908 yılında tersane işçileri tarafından kurulan Feyenoord, bugün hala işçi sınıfının takımı olarak anılmaya devam ediyor.
Yine işçiler tarafından kurulmuş PSV ise bu tarihinden oldukça uzaklaşmışa benziyor. Kadrosunda yetiştirdiği altın yıldızlara kimse laf etmeyecektir elbette. Bunlardan bir tanesi Brezilyalı Ronaldo, Romario ve daha niceleri. Ancak geçmişinden uzaklaşması bir nebze de olsa kendilerine bakışı değiştiriyor.
Feyenoord’da ise tam aksine neredeyse yetiştirdiği tüm futbolcular ‘işçi’ olarak anılıyor, kariyerlerinin bir bölümünde mutlaka ‘kendi evleri’ Feyenoord’a dönüyor.
Buna en yakın örnek ise bir dönem Kadıköy havası solumuş ve Fenerbahçe forması ile önemli başarılar elde etmiş Dirk Kuyt. Kuyt, “İşçi sınıfının kahramanı” olarak anılıyordu Feyenoord’da.