Diego Simeone'nin öğrencileri ligde 58 puan ve bir maç eksiği ile zirvede bulunurken, futbol efsanesi Zinedine Zidane'ın komutasındaki Real Madrid, 53 puan ile üçüncü sırada bulunuyor.
Peki gerçekten Atletico hala 'Solcuların' takımı, diktatör karşıtı, mütevazilerin ekibi mi? Bu derbinin hikayesine, zıt kutupların birbirlerini çekmesi ile rakibine benzeyen Atletico Madrid üzerinden bakacağız.
İLK MAÇ REAL'İN
İki takım birbiriyle ilk defa, 2 Aralık 1906’da Campeonato Regional Centro’da (Merkez Bölgesel Şampiyonası) karşılaşmış, Real Madrid, yeni kurulan rakibini deplasmanda 2-1 mağlup etmeyi başarmıştı. O dönemde, Real Madrid diğer kulüplerden en başarılı bulduğu oyuncuları bünyesine katarken, Basklı küçük bir ekibin kurduğu Atletico Madrid o dönemde Bask bölgesi takımı Atletic Bilbao’nun finansal desteği sayesinde kendi iyi oyuncularını Real Madrid'e kaptırmamıştı.
İspanya iç savaşına üstünlüğü koruyan Real Madrid, 1939 yılında yani iç savaşın sönümlendiği dönemlerde liderliğini ezeli rakibi Atletico Madrid'e kaptırdı. Aslında bu iç savaşın sona erdiği ve hak edenin kazandığı değil, tam tersine askeriye ile birleşen Atletico'nun soru işareti oluşturan şampiyonluğuydu.
POSTAL SESLERİ YEŞİL SAHADA
İspanyol yazar Javier Marías, iç savaş sırasında Franco’nun karargâhının bulunduğu Salamanca’da kurulan Aviación Nacional takımının (Milli Havagücü) 2. lige düşmüş Atletico Madrid ile birleştirildiğini yazmıştı. Talimatıyla kurulan kulübe Atlético Aviación adı verilerek, Atletico Madrid'in, Hava İdman Gücü olarak değiştirilmesi bizzat Franco tarafından kararlaştırılmıştı. Basklı kurucuları olan Atletico Madrid'i böylelikle 'Gayri Milli' bir futbol kulübüne dönüştürüyor ve kuruldukları günden o güne işçilerin daha çok desteklediği takımı, kendince hizaya getiriyordu.
EFSANE KALECİ HAPİSHANEDE
Tarihin en iyi kalecileri arasında gösterilen, hala İspanya Ligi'nde en az gol yiyen kaleciye verilen ödülün isim sahibi Ricardo Zamora, kendisinin de sağcı olmasını söylemesine rağmen, yeteri kadar subayları ikna edememiş, takımın içerisindeki subaylar tarafından hapse atılmıştı.
Hapishane günlerinin tamamen gardiyanlarla futbol konuşarak geçiren Zamora'nın itibarı subaylar tarafından lekenememiş, kısa süren hapishane hikayesinin ardından serbest kalan Zamora, İspanya Milli Takımı'nın teknik direktörü olmuştu. Bu bir taraftan da 'Zamora'ya özür borçları var' olarak da yorumlanmıştı.
“BİR GÖRGÜSÜZ” İLE ANLAŞTI
Atletico, 1936’dan 1947’ye kadar ‘Havagücü’ adıyla yeşil sahaya çıktı, sonra ise ilk ismi olan Atletico Madrid'i geri aldı. Ancak Franco'nun hedefi olan 'işçi takımı' kültürü tamamen yerle bir olmuş, inşaat zengini, yolsuzlukların usta ismi, 80'den fazla hakkında dava olan Jesus Gil kulübün başkanı olmuştu. Gil, Stada tasmasından tuttuğu timsahla gelmek, kutlama için şehirde fil gezdirmek, zevk olsun diye uçak satın almak gibi görgüsüzlüklerin belki de ilk temsilcisiydi. Demokrasiye, göçmenlere küfreden, ırkçı aşağılamalardan da geri kalmayan bir sağcı popülistti. Gil Atletico’yu önce yeniden yükseltti, üç kupa bir lig şampiyonluğu aldırttı. Ancak bu arada 30’dan fazla hoca harcadı ve iflasa sürükledi, 2000’de kulüp yarım yüzyıl sonra tekrar küme düştü.
Şimdilerde ise Simeone ile tekrar liderliğe oynayan Atletico taraftarları, köklerini yaşatmak adına, işçi takımı, mütevazi takım söylemlerini devam ettiriyor.
Kuruldukları günden bugüne gelen sosyolojik farklılıklar ve savaş dönemindeki gelişmeler, karşılaşmayı şehir derbisi olmasından da öteye koyuyor.