2. Dünya Savaşı insanlık tarihinin gördüğü en büyük vahşetlerden biriydi. Neredeyse tüm kıtalarda açılan cepheler, yaşanan acılar ve yakılıp yıkılmış şehirler bıraktı ardında. Tabii ki bu yıkımdan sporda payına düşeni aldı. En son 1938’de Fransa’da gerçekleşen Dünya Kupası savaş sebebiyle 12 yıl gerçekleşmedi. 1950’de futbol sahnesi tekrar kurulduğunda adres Brezilya oldu. Ancak savaşın ekonomik etkileri de halen sürmekteydi. Çok sayıda ülke uzaklığı, ulaşımın zorluğu, ekonomik güçlükler gibi sebeplerle bu kupanın elemelerine katılmadı. Bu ülkelerden biri de Türkiye idi. İktidara yeni gelen Demokrat Parti, kupaya katılmama kararı almıştı. Milli Takım bu sebeple bu kupanın elemelerine bile katılmadı ancak 1954’de İsviçre’de düzenlenecek kupaya katılma kararı alınınca başka bir heyecan kapladı ülkeyi.
YILDIZLARLA DOLU KADRO
Elemeler öncesi başlayan heyecanın önemli bir sebebi de A Milli Takım kadrosunun potansiyeliydi. Turgay Şeren, Lefter Küçükandonyadis, Suat Mamat, Bülent Eken, Kadri Aytaç ve Burhan Sargun gibi hepsi de futbol tarihimize damga vurmuş isimlerin bulunduğu kadro futbolseverlere hayaller kurduruyordu. Dönemin kupa elemeleri dörtlü, üçlü ve ikili olmak üzere farklı bir formasyonda oynanıyordu. Türkiye ikili eleme grubuna düşerken rakip de İspanya olarak belirlendi. 1954 Dünya Kupası’na katılmak
için artık önümüzde tek bir engel vardı: İspanya.
Averaj ve deplasman golü hesabının yapılmadığı eleme sürecindeki ilk maç deplasmanda, Madrid’de oynandı. 100 bin İspanyol taraftarın önünde oynanan ilk maç hüsran oldu. Çok şey beklenen kadro sahadan 4-1 mağlup ayrıldı. Yaşanan tam anlamıyla bir hayal kırıklığıydı. Rövanşta İspanya’yı, Mithatpaşa Stadı’nda ağırlayan milliler, zor da olsa rakibini Burhan’ın tek golüyle mağlup etti ve elemede durumu eşitledi. Bunun üzerine kupaya katılacak takımı belirlemek için tarafsız bir sahada üçüncü bir maç oynanması kararlaştırıldı.
ROMA’DA KIRAN KIRANA
Üçüncü maç için belirlenen tarafsız saha İtalya’nın Roma şehri oldu. Dolu tribünler önünde oynanan maç ise tam bir klasik oldu. Daha 11. dakikada gelen İspanya golüne 25’de Burhan’la cevap verdik. 65’de Suat Mamat’la galibiyet golünü de bulduk. Turnuva vizesi bir bize bir İspanyollara gidiyordu. Ancak son dakikalarda gelen İspanya golü tekrar eşitliği ve belirsizliği getirdi. Maç 2-2 sona erdi. O dönemde penaltı atışları da olmadığı için İsviçre biletinin nasıl sahibini bulacağı belirsizliği ortaya çıktı. Saha kenarında FİFA yetkilileri, hakemler, kaptanlar ve oyunculardan oluşan bir öbek vardı. O esnada kalabalığın arasına 10 yaşında bir çocuk getirildi. Herkesin şaşkın bakışları arasında çocuğun gözleri bağlandı ve önüne iki ülkenin isimlerinin yazılı olduğu iki kâğıdın bulunduğu bir cam fanus kondu. İsviçre’ye gidecek ülkeyi kura çekimi belirleyecekti. İsminin Franco olduğu öğrenilen 10 yaşındaki İtalyan çocuk seçimini yapıp beyaz kâğıdı hakeme uzattı: Turchia.
Oyuncuların ve teknik ekibimizin sevinci görülmeye değerdi. Tarihte ilk kez katılacağımız Dünya Kupası’na katılma hakkını getiren Franco oyuncularımız tarafından saha içinde omuzlarda taşındı. Yıllar sonra gazeteci Reha Urus, artık bir yetişkin olan Franco Gemma’yı bulup konuştuğunda o günü Franco şöyle anlattı: “Evimiz stada yakın olduğu için maçlara bedava girerdik. Maç bitince iki tane polis beni çağırınca bedava girdiğim için olduğunu sandın ve kaçtım ama polisler beni yakaladı. Bir anda kendimi sahanın içinde buldum ve gözlerimi mendille bağlayıp iki kâğıt parçasından birini seçmemi istediler. Turchia diye bağrıldıktan sonra Türkler beni havaya kaldırıp stadyumda omuzlarında gezdirdiler.”
Küçük Franco’nun da kafileye eklendiği 1954 Dünya Kupası kadromuz İsviçre’de Almanya, Macaristan ve Güney Kore’nin olduğu gruba düştü. Grupta Almanya’ya 4-1 yenildik ve Güney Kore’yi 7-0 yendik. Yine dönemin farklı kuralları gereği Macaristan’la oynamadan Almanya ile bir maç daha yaptık. Bu kez sahadan 7-2 mağlup ayrılarak 10 yaşındaki Franco’nun eliyle gelen ilk Dünya Kupası maceramızı noktaladık.