Futbolun ordinaryüsü Lefter’in ardından…

Futbolun ordinaryüsü Lefter Küçükandonyadis’in ölümünün yedinci yılında hayatından anekdotları ve hakkında söylenenleri sizler için derledik

25 Ocak 2019 - 12:05

Futbol fanatiği olmaya gerek yok. “Ver Lefter’e yaz deftere” sözüne futbola ilgili ilgisiz birçok kişi aşinadır. Bu söz Lefter’in golcülüğünü anlatır. Ama gol atmanın ötesinde bir futbol efsanesidir Lefter Küçükandonyadis. Başarılarıyla bunu kanıtlamış, birçok ilke imza atmıştır: Türkiye’nin yurtdışına giden ilk futbolcularından olması, Türk Milli Futbol Takımı’na 50 kez davet edilerek ilk madalyayı alması başarılarından sadece birkaçıdır… Koyu Fenerbahçeliliğiyle de bilinen Lefter’i kaybetmemizin ardından 7 yıl geçti. Biz de Gazete Kadıköy olarak hayatından anekdotları ve hakkında söylenenleri sizler için derledik.

“KARİYERİ ADADA BAŞLADI”   

22 Aralık 1925 tarihinde, Büyükada’daki Hamam Sokak’ta dünyaya geldi Lefter. Babası balıkçılık yapan Hristo, annesi ise Argiro idi. Doğum adı Eleftherios olan ve Panani’nin ardından ailenin ikinci erkek çocuğu olan Küçükandonyadis’in ailesi, 20. yüzyıl başında Arnavutluk’tan Büyükada’ya göçen Rum kökenli bir aileydi.

Ortaokulda derslerinde ağabeyleri kadar başarılı değildi. Her gün sırada okul sonrası mahallede yapacağı maçları düşünürdü. Ortaokul sıralarındayken kendi deyimiyle mahallenin ağabeyleri onu elinden tutup Büyükada Futbol Takımı’na götürdüler. Artık bez parçasının değil, meşin yuvarlağın peşinde koşacaktı, bu bile büyük bir lütuftu. Her fırsat değerlendirilmek içindi, öyle de yaptı. Büyükada’dan Adalar takımına geçti, ailesi hariç herkesin takdirini kazandı. Lefter’in ailesi geleceği konusunda endişe duymaya devam ediyordu. Hatta bir röportajında söylediğine göre annesi  “Futboldan kim adam olmuş ki sen de olasın?” derdi.

“ADALAR’DAN TAKSİM’E”

Çıplak ayakla top oynadığı günler ona iki ayağını da kusursuz kullanma yeteneğini armağan etmişti. Lefter Küçükandonyadis’in methi Adalara sığmamış, İstanbul’a kadar ulaşmıştı. Taksim Spor Kulübü 1941’de, bu gence talip olmuştu. Lefter iki yıl boyunca oyunuyla Taksim Stadı’nda isim yaptı. Sonra askere gitti. Tekrar sahaya çıkacak olmanın hayaliyle 4 sene geçirdi Diyarbakır’da…

Geri döndüğünde kısa bir süre sonra rüyaları gerçek olmuş, Fenerbahçe Spor Kulübü’nden teklif almıştı. Türkiye’nin en büyük kulüplerinden biri 23 yaşındaki bu delikanlıya teklifi götürürken, 40 yaşında jübilesini yapana kadar birlikte olacaklarından habersizdi. Lefter sarı lacivert renklere büyük bir aşkla bağlanmıştı. Fenerbahçe’de her yeni gün ayrı bir mutluluk demekti.

“ARTIK EN ZİRVEDE”

Four Four Two dergisinden Hilal Gülyurt’un anlatımına göre henüz gençken idmanına çıktığı ilk gün, antrenman bitiminde kimseye görünmeden tesislerden kaçıvermişti. Ertesi gün yöneticilerin “Neden haber vermeden gittin?” diye sormaları üzerine, “Yıllarca hayallerini kurduğum ağabeylerimle yan yana antrenman yaptım. Çok heyecanlandım. Sonra onlarla aynı yerde soyunmaktan utandım” diye yanıt verdi. Yıllar birbirini kovaladı. Adalar’ın çıplak ayağıyla mahallede futbol oynayan çocuğu artık en zirvedeydi.

LEFTER’İ ANLATTILAR

“Lefter: Futbolun Ordinaryüsü” kitabını yazan Haluk Hergün “Ver Leftere Yaz Deftere” sloganının hikâyesini kitabında şöyle paylaştı: “Bilindiğinin aksine kendisine Fenerbahçe’de takılan bir slogan değil. Taksim Gençlik Kulübü’nde kendisine yapılan bir tezahürattır. Taksim’de Lefter’e futbolun ordinaryüsü lakabı tribününün renkli simalarından Manol Taylan tarafından verilmiştir. 1953 yılındaki bir maçta sessizlik anında ‘haydi ordinaryüs’ demiş ve o andan itibaren günümüze kadar bu unvan futbolun ordinaryüsü olarak kendisiyle özdeşleşmiştir.”

Galatasaray efsanesi Metin Oktay, onun yeşil sahalardaki son yılları için şöyle demişti: “Lefter 40 yaşına gelmesine rağmen, benim için hâlâ büyük bir kıymettir. Onunla bir takımda yan yana oynamam mümkün olsa, bir sezonda 50 gol atmam işten bile değil. Lefter’in futboldaki ustalığı onun yanında oynayacak golcü bir forvet için bu büyük bir avantaj. Bence Lefter’de daha çok iş var. Bunu böyle bilmeli ve kıymetini de ona göre biçmeliyiz.”

Onunla birlikte futbol oynayan efsane oyuncu Can Bartu verdiği bir röportajda Lefter’i “Tek başına bir takımdı. İyi oynadığı zaman hiçbir rakip onu durduramazdı. Topu istediği yere atardı. Frikikleri, penaltıları engellenemezdi. Rakiple dalga geçerdi” diye anlatıyor ve ekliyor: “Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu hiç tereddütsüz Lefter’dir.”

Ölümünün ardından gazetelere demeç veren eşi Stavrini Andonyadis hakkında “Çok iyi karakterliydi, çok iyi bir insandı. Çok sevecendi. Çok mütevazıydı çok. Yolu süpüren çocukları, evin önünden geçen herkesi çağırır, ‘Gelin kahve için, gelin yemek yiyin’ derdi. İnsan ayırımı yapmazdı. İyilik doluydu. Hayvanları çok severdi. Kangallarımız vardı. Adadaki kediler bile öksürüğünden geldiğini anlayıp ona koşarlardı. Ben de kızlara, ‘Baba geliyor’ diyordum. Çok güzel çok mutlu bir ömür geçti. Masal gibi. Öldüğüne bazen inanamıyorum. Son anında, bir tarafta benim, diğer tarafta küçük kızımın elini tuttu. Uzun uzun gözlerime baktı. Konuşamadığı için teşekkür etti.” dedi.

Lefter’in takım arkadaşı Necdet Çoruh ise  “Maçlarda Şeref, Can top isterlerdi, ben Lefter’e verirdim. Çünkü paslarım Lefter’in ayağında kıymetlenirdi. ‘Ben istediğim zaman topu bana ver ama yerden ver’ derdi. Markajda olsa dahi topu ister ve adrese teslim ederdi”

Efsanenin bir başka tanığı gazeteci Onur Belge ise şöyle anlatıyor Lefter’i: “Lefter ağabey futboldaki bütün görevlerini bitirdikten sonra arkadaşlarıyla Büyükada’da nostalji maçları yapmaya başladı. O İstanbul’dan dönerken, biz çocuklar denize atlar, ayakkabılarını taşımak için yarış yapardık. Beni ilk kez takıma alması da böyle olmuştu. Bir gün yine maç yapıyoruz, 6-2 öndeyiz. Lefter ağabey vapura yetişmek için maçı yarım bıraktı. O takımdan çıktığı anda bir gol yedik. Ardından bir gol daha. Maç bittiğinde skor 7-6’ydı. Çünkü Lefter ağabey bizi kurtarmak için geri dönmüş, vapuru kaçırmıştı.”


ARŞİV