Kadıköy, AİKİDO’nun Türkiye’deki ilk adresi

Çocuk yaşta judo ile tanışan ve Türkiye’deki ilk 15 siyah kuşaktan biri olan Kadıköylü Ahmet Berkol Ökten, ayrıca aikidonun da ülke çapında yayılmasına öncülük etti. Hala Yeldeğirmeni’nde yaşayan Ökten, “Aikido, Türkiye’de ilk kez Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nin spor salonunda başladı” diyor

07 Ağustos 2025 - 23:40

Kadıköy’ün 79 yaşındaki sporcusu Ahmet Berkol Ökten, jeofizik yüksek mühendisi ve eczacılık fakültesi mezunu olmasına rağmen yaşamı boyunca ticaretle uğraştı. Ancak onu farklı kılan, çocukluk yıllarında başladığı judo ile Türkiye’de bu sporun öncülerinden biri haline gelmesi oldu. Dövüş sanatları serüvenine babasının yönlendirmesiyle adım atan Ökten, “İlk hocam babamdı. Robert Koleji’nde okurken Beyaz Ruslardan judo ve karate öğrendiğini anlatırdı. Beni de Caddebostan’daki evimizin yanındaki tarlada çalıştırmaya başladı. O dönem çevrede ev sayısı çok azdı. Komşumuz Ergun Göktuna, babamla antrenman yaparken bizi izlerdi. Bir gün ‘Ben sana judo çalıştırayım’ dedi, babam da teklifi kabul etti. Önce tarlada, otların üzerinde çalışmaya başladık; judo kıyafetlerimiz bile yoktu,” sözleriyle hikâyesinin ilk adımlarını anlatıyor. Öktem, “Esas branşım judo, ikinci olarak karate, ardından aikido ve dördüncü olarak kung fu.” diyerek ufak bir ekleme yapıyor. 

Ahmet Berkol Ökten ayrıca Kuleli Askerî Lisesi ile Deniz Harp okulu öğrencilerinin çoğunlukta olduğu Türkiye’deki ilk 15 siyah kuşaktan biri. 15 ila 16 yaşlarında siyah kuşak olan Ökten o dönemlerde voleybol dahil birçok sporu da yaptığı için vücudu yaşıtlarına oranla daha gelişmiş. Ökten, “O dönemki diğer siyah kuşaklıların çoğu Kuleli ya da Deniz Harp Lisesi öğrencisiydi ve judoya benim kadar yoğun şekilde devam edemediler. Benim gibi judoya bağlı kalan az sayıdaki kişiden biri de şu anda ceza hukukçusu olan Prof. Dr. Feridun Yenisey’di. Onunla İstanbul Üniversitesi’nde okurken Mediko Sosyal Merkezi’nde judoyu başlattık.” şeklinde konuşuyor. 

İLK KURSLAR KADIKÖY HALK EĞİTİM'DE

1965 yılında federasyonun kurulduğunu ve resmi olarak tanınmaya başlanarak diplomaların verilmeye başlandığını söyleyen Ökten, sözlerine şöyle devam ediyor: “İlk açılan kursta, ilk 15 siyah kuşaklı judocu olarak antrenörlük hakkı kazandık ve birinci ‘dan’ olduk. Judo, karate ve aikidoda öğrencilere ‘kyu’ denir; beyaz, sarı, turuncu, yeşil ve kahverengi kuşak aşamalarını geçtikten sonra ‘dan’ seviyesine ulaşırsınız ve hoca mertebesine geçersiniz. Bu aşamadan sonra Türkiye genelinde yayılmaya başladık. Federasyonun kurulmasının ardından tüm kamplar ve kurslar, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ndeki Samurai Dojo’da gerçekleştirildi.”

İKİNCİ ADRES YELDEĞİRMENİ

O dönemlerde, Beyoğlu’ndaki Haşet Yayınevi aracılığıyla judo, aikido, karate hakkında yurt dışından dergiler ve kitaplar getirdiğini belirten Ökten, “O dönemlerde televizyon olmadığından, sinemalarda Bruce Lee filmlerini izleyenler bizim ‘dojo’ya (judo, karate, aikido gibi sporların yapıldığı salonlara verilen Japonca ad) gelirdi. Hangi liseden ilgi varsa, orada bir kurs açardık. Hepsine bizzat gitmem mümkün olmadığı için, hoca statüsünde olmasa da öğretici kapasitesine sahip öğrencilerimi oralara yönlendirirdim. Ancak kontrolü elden bırakmaz, haftada bir ya da 15 günde bir mutlaka her salonu ziyaret ederdim.” diyor. 

Ökten, “Yaklaşık 17-18 okulda —Haydarpaşa, Mehmet Beyazıt Lisesi, Kadıköy’deki diğer okullar ile Pendik ve Kartal liseleri gibi— judo eğitimine başladık. Bu süreçte judo, karate ve aikido çalışmalarına öncülük ettik. Aikido, Türkiye’de ilk kez Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nin spor salonunda başladı. İkinci adres ise Yeldeğirmeni Mahallesi’nde Uzun Hafız Sokak’taki salonumuz oldu.” diye konuşuyor. “Salona şehir dışından gelenler olur, kendi şehirlerinde de salon ya da kurs açmamızı isterlerdi. Böylece gerçekten Türkiye’ye dağılarak salonlar açılmaya başlandı” diye konuşan Ökten, böylece Türkiye geneline ulaşmanın ilk adımlarının atıldığını ekliyor.

SALONU BARIŞ MANÇO’DAN ALDI

Ökten ile sohbetimizi, Yeldeğirmeni Mahallesi Uzun Hafız Sokak’taki salonunun — daha doğru bir ifadeyle ‘dojo’sunun — önünde yaptık. Bu dojo; aikidonun Türkiye’de başlama ve Japonya ile bağlanma merkezi. Ökten her ne kadar halk eğitim merkezinde başlamış olsa da ilk hocaların burada yetiştiğini belirtiyor. 

Ahmet Emin Mahmutoğlu Spor Kompleksi adıyla faaliyete geçen ve yaklaşık 17 metre eninde, 45 metre derinliğinde ve 700 metrekarelik bir alana sahip olan salonun başka bir özelliği de Barış Manço ile bağlantısının olması. Ökten bu bağı şu sözlerle açıklıyor: “Bu mekânı Barış Manço’dan satın aldım; o da bu satıştan elde ettiği gelirle vefat ettiği evi satın aldı. Burası aslen Barış Manço’nun annesinin ikinci eşi tarafından garaj olarak işletilmeye başlanmış, ancak 45-50 yıl önce buralarda araç sayısı az olduğundan işler pek yürümemiş. Daha sonra bir ilaç firmasına kiralanmış, ancak mekânda yangın ve patlama meydana gelmiş. Ben satın almadan önce burayı kiralamıştım ve içini temizlemek için kamyonlar dolusu cam kırığı ve yangın artığı çıkardım. Barış Manço ve üvey babasıyla dostluğumuz vardı. Kiracı olduğum dönemlerde kirayı almaya geldiklerinde, benim de o sıralar onun gibi sakallarım olduğu için bizi kardeş sananlar olurdu.”

Uzun Hafız Sokak’taki bu alan ayrıca ‘Samurai Spor Kompleksi’ olarak biliniyor ve judo, karate, aikido gibi doğu sporlarının yanı sıra vücut geliştirme ve jimnastik salonu olarak da hizmet veriyordu. Bugün ise Ahmet Berkol Ökten’in 60 yıllık hizmetinin ardından emekliliği geçirdiği bir hobi merkezi olarak faaliyet gösteriyor.

BUGÜN NASIL?

Ahmet Berkol Ökten, geçmişte dövüş sporlarının büyük ölçüde saygı ve disipline dayandığını belirterek, günümüzde bu anlayışın değiştiğini söylüyor. Yüksek kira bedelleri ve artan işletme giderlerinin sporculara karşı toleransı azalttığını ifade eden Ökten, “Tolerans azalınca disiplinde de gevşeme oldu. Eskiden Hakkı Koşar’ın salonuna seyirci olarak gittiğimde, bütün salonu durdurur ve beni selamlatırdı. Ben ise ‘devam edin’ derdim; o zamanlar henüz 24-25 yaşındaydım. Şimdi ise işin içine para girince o saygı ortadan kalktı, sporcuların birbirlerine karşı tavırları zayıfladı.” diyor. 

Spor salonlarının sayısının artmasına rağmen bu maddiyata dayalı yapının başarıyı aynı oranda getirmediğini vurgulayan Ökten, “Parayı veren üç-beş ay çalışıp sonra bırakıyor. Eskiden sporcular arasında çok güçlü bir sosyal dayanışma, yardımlaşma vardı.” diye ekliyor. 

 


ARŞİV