Kanada’nın Montreal şehrinde yapılacak organizasyon 1970’li yılların kaotik yapısından tabii ki üstüne düşeni almıştı. O güne kadar oyunlara ev sahipliği yapan diğer şehirlerin hepsinden kat be kat daha fazla para harcayan şehir ve merkezi yönetim yerel halkın hedefindeydi. Protesto gösterileri tam gaz devam ediyor, şehrin geneline bir huzursuzluk hâkim oluyordu. Yeni Zelanda rugby takımının oyunlar öncesi Güney Afrika takımıyla hazırlık maçı yapması da Afrika ülkelerini çileden çıkarmıştı. Irkçılığın sembolü haline gelmiş, Güney Afrika apartheid rejimiyle hazırlık maçı yapılmasını kabul etmeyen Afrika ülkeleri Yeni Zelanda’nın oyunlardan men edilmesini istedi. Olimpiyat Komitesi isteğe karşı çıkınca Afrika ülkeleri toplu olarak Montreal 1976’yı protesto etme kararı aldı. 1972 Münih’te yaşanan kanlı terör saldırısının mirası da Montreal’e aşırı güvenlik tedbirleri olarak kalmıştı. Oyuncular ve teknik ekipler sıkı tedbirlerden şikâyet etse de güvenlikten taviz verilmiyordu. Ve tabii ki sisi, ağırlığı tüm o yıllara sirayet eden ABD liderliğindeki batı ile SSCB önderliğindeki doğu arasındaki Soğuk Savaş atmosferi. İşte tüm bu gergin ve kaotik arka plan içinde 1976 Montreal’in kırılma noktasının sadece bir eskrim maçı ve basit bir eskrim kılıcı olacağı kimsenin aklının ucundan geçmemişti.
‘SUBAY VE CENTİLMEN’ DEĞİL
1937’de o zaman SSCB toprakları içinde kalan Ukrayna’da doğan Boris Onişçenko, çocuk yaşlarından itibaren iyi bir sporcu oldu. Yüzme alanında başarılıydı. Spor kariyerinin yanında orduda subay olmuştu ve askerlikle sporculuk kariyerini aynı anda yürütüyordu. Yüzme, atıcılık, kros, binicilik ve eskrim gibi beş ayrı dalın birleşiminden oluşan pentatlon dalında başarıları dünyanın dikkatini çekmişti. 1967’deki dünya şampiyonasında uluslararası arenada boy göstermesinden sonra, 1968 Mexico City olimpiyatlarında takım halinde üçüncü, 1972 Mühih’te takım halinde ikinci olarak podyum gördü. Dünya şampiyonu da oldu ancak olimpiyat altını bir türlü gelmiyordu ve Onişçenko, Montreal öncesinde 38 yaşına girmişti. Olimpiyat altını için son şans Kanada’nın bu şehrinde yatıyordu. Üstelik SSCB’de olimpiyat altını demek, kendine ait daha büyük bir ev, sağlam bir emeklilik maaşı ile hem ordu hem de parti içinde terfi demekti. Onişçenko kazanacaklarını düşününce ‘subay ve centilmen’ olmayı filmlere bırakıp hayatın gerçeklerine odaklanmış olabilir…
‘BUNUN ADI HİLEKARLIK’
Pentatlon yarışlarında sıra eskrime geldiğinde Onişçenko otoriteler tarafından doğal favori olarak görülüyordu. Daha önce bu daldaki başarıları, yeteneği ve solak oluşu rakipleri üzerinde üstünlük kuruyordu. Solak olmasından dolayı el yapısına uygun kılıçlarını da özel olarak ürettiklerini olimpiyat köyünde diğer sporcularla yaptığı sohbetler sırasında dile getirmişti. İlk rakibi İngiliz Adrian Parker’ı yenmeyi başardı Onişçenko ancak rakibinin teknik ekibinde şüphe uyandırdı. İngilizler, Rus sporcunun kılıcının rakibine değmeden daha havada puan kazanacak elektronik bağlantıyı harekete geçirdiğine inanıyorlardı. Ancak bu zamana kadar böyle bir hile hiç yaşanmadığı için itirazda tereddüt ettiler; ne de olsa çok ciddi bir iddiaydı bu… Ancak ikinci rakip yine İngiliz Jim Fox’a karşı olan karşılaşmada kelimenin tam anlamıyla ipler koptu. Onişçenko kılıcını salladığında Fox geriye doğru kaçarak kendini sayı tuşundan kaçırsa da elektronik skorboard’da Rus sporcunun hanesine sayı yazıldı. İngiliz teknik ekip artık itiraz vaktinin geldiğini anladı ve maçı durdurdu. Onişçenko’nun kılıcında bir sorun vardı. Hakemler ilk kontrolde, kılıcın uçunda yer alan ve rakibin vücuduna değdiğinde hassas olarak skorboarda sayı teması gönderen aparatın hatalı olduğunu düşündü. Evet bir sorun ancak hile gibi gözükmeyen basit bir sorun… Ancak inceleme sırasında bir hakem özel olarak üretilen solak kılıcın kabzasında farklılık keşfetti. Baş parmağın geldiği yerde küçük metal bir nokta. Sonrası ise çorap söküğü gibi geldi ve karşılaşılan şey inanılmazdı. Modern olimpiyatlarda doping dışında başvurulan spor tarihinin en büyük hilekarlıklarından biri. Onişçenko, kılıcının kabzasından en ucuna kadar elektronik metal bir aksan yerleştirmişti. Kablolarla sağlanan bağlantı kabzada baş parmağın oturduğu yerde küçük bir düğmeyle bitiyordu. Onişçenko bu düğmeye ne zaman bassa, rakibinin vücuduna değsen ya da değmesin skorboarda sayı olarak düşüyordu.
HAYALLERDEN ACI GERÇEĞE
Gerçekler açığa çıktığında büyük bir şok yaşandı. Onişçenko, komite tarafından sadece oyunlardan değil tüm spor müsabakalarından hayatının sonuna kadar men edildi. SSCB, Onişçenko’yu apar topar Kanada’dan götürdü. Sporcudan uzun süre haber alınamayınca söylentiler aldı yürüdü; çalışma kampına gönderildiğinden intihar ettiğine kadar bir dizi iddia ortada geziyordu. Üstelik Montreal’de madalya tablosunda ilk sırada yer alan SSCB sporcuları üzerine ABD ve batı medyasının attığı iddiaların da temel dayanağı olmuştu. Rus tarafı bir süre sonra Onişçenko’nun yaşadığını açıkladı. Ancak SSCB Lideri Brejnev tarafından özel olarak huzura çağrılmış ve spor ile ahlak üzerine bir ‘söylev’ çekilmişti. Subaylıktan men edildi, para cezasına çarptırıldı. Batı medyasında her şeyini kaybettiği Ukayna Kiev’e taksicilik yaptığı yazıldı. Belki sadece olimpiyat altını alma hırsı belki de o altının ülkesinde getireceği maddi olanaklar için yapmıştı bu hileyi Onişçenko; bugün bile bunun cevabını kimse bilmiyor çünkü Onişçenko bu olaydan sonra hiç konuşmadı.