Kendisinden sonra üst seviyede, çok kaliteli pilotlar gelse de Formula 1 otoritelerinin çoğunun hâlâ gelmiş geçmiş en iyi ve en hızlı pilotlarından biri olarak Ayrton Senna da Silva’yı göstermelerinin bir sebebi var. Brezilyalı pilot hem yaşam hikâyesi hem de Formula 1’e kattıklarıyla silinmez izler bıraktı. 21 Mart 1960 tarihinde Brezilya’nın Sao Paulo kentinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Senna, babasının da teşvikiyle daha 4 yaşında kart aracı sürmeye başladı. Varlıklı bir aileden gelmesi, babasının motor sporlarına olan düşkünlüğünün yanı sıra bir başka Brezilyalı Formula 1 efsanesi olan Emerson Fittipaldi o günlerde yıldız gibi parlaması Senna’nın kariyerini de belirledi. Fittipaldi’nin kazandığı başarılar ve ülkesinde milli bir kahraman olarak
görülmesi genç Senna için de en büyük motivasyon oldu. O da kahraman olmak istiyordu. İlk kart yarışlarına 13 yaşında katılmaya başlayan Senna daha o günlerde büyük bir kariyere sahip olacağının sinyallerini vermeye başladı. Çünkü Senna da öne çıkan iki özellik şampiyonlara özgüydü: Kazanma tutkusu ve hız.
19 yaşındayken çocukluk arkadaşı Liliane Vasconcellos Souza ile evlenen Senna hayatını değiştirecek en önemli kararlardan birini de yine o günlerde aldı. Babasının isteği ile başladığı ve bitirdikten sonra aile kuruluşunu yönetmesi yönünde bir adım olan üniversitedeki işletme eğitimini yarıda bırakarak profesyonel yarış pilotu olmak için İngiltere’nin yolunu tuttu. 1983 yılında Britanya Formula 3 şampiyonasında Martin Brundle adında, o zamanlar gelecek vaat ettiği düşünülen bir başka genç yetenekle girdiği düellodan zaferle ayrılması da profesyonel kariyerindeki ilk önemli adımdı. Rekabeti seviyor ve kazanmak için gaza basıyordu.
ARTIK FORMULA 1 ZAMANI
Alt kategori yarışlarında yeteneğini kanıtlayan Senna için artık en üst seviyede sahne alma zamanı gelmiştir. 1984 yılında Toleman-Hart takımıyla Formula 1’de ilk kez yarışmaya başlayan Brezilyalı pilot ilk zaferi için de fazla beklemez. 1985’te katıldığı Lotus takımıyla Portekiz Grand Prix’ini kazanır. Bu ilk zaferden sonra başarıları art arda gelir. Sıralama turlarında müthiş bir başarı sağlayarak tüm kariyerinde 65 kez pole pozisyon elde etmiştir ki bu çok uzun süre rekor olarak kalır. Kazandığı başarılar Formala 1’in en iyi takımlarından McLaren-Honda’ya 1988 yılında transferini sağlar. Yeni takımıyla beraber 1988, 1990 ve 1991 yıllarını şampiyon alarak kapatır. Artık pistlerde Senna rüzgârı esmektedir. 1993’te bir diğer güçlü ekip Williams araçlarında
yaptığı yeniliklerle şampiyonluğun en büyük adaylarından biri olur. Hedeflerinde ise Senna’yı takıma katmak vardır. Bir başka efsane, takımın baş pilotu ve Senna’nın en büyük rakibi Alain Proust bu karar sonrası aynı takımda yarışmak istemediğini söyleyerek emekli olur. 1994’te artık Williams takımının baş pilotu olarak pistlerdedir.
Takvim yaprakları 1 Mayıs 1994’ü gösterdiğinde İtalya’daki San Marino Grand Prix’i için Senna pisttedir. Yarışın ilk günü yaşanan bir kazada Avusturyalı pilot Roland Ratzerberger hayatını kaybeder. Buna rağmen yarış ertelenmez. İkinci gün piste çıkan Senna, Tamburello virajı denen yerde, yaklaşık 300 km’lik bir hızla hakimiyeti kaybederek beton bariyerlere çarpar. Kameralara yansıyan ilk görüntüler durumun vahim
olduğunu bütün dünyaya hissettirir. Helikopterle hastaneye kaldırılan Senna, tüm çabalara rağmen kurtarılamaz. Yarıştığı kısa sürede şampiyonluklara, rekor sayıda pole pozisyonu başarılarına, pist hız rekorlarına imza atan Senna, halen çok sayıda otorite tarafından motor sporlarının en hızlı sürücüsü olarak görülüyor. Yaşam hikâyesi ve kariyeri çok sayıda kitaba ve belgesele konu oldu. Ratzerberger ve Senna’nın trajik ölümleri ise Formula 1 yarışları için kritik bir dönemeç oldu. Kurallar daha da sertleştirildi, pilotların güvenliği için pistlerde önemli değişikliklere gidildi.