Yeldeğirmeni’nin en eski erkek giyim terzisi Nurettin Polat, “Bir daha dünyaya gelsem, yine mahallemin terzisi olurum” diyor.
Aysel KILIÇ
Terzi Nurettin, henüz 10-11 yaşlarında iğne iplikle tanışmış. Okulu bitirmeden eli dikiş tutmuş. Meslekte ustalaşınca, doğup büyüdüğü yer olan Elazığ ona yetmemiş. İlk gençlik yıllarında İstanbul’a gelmiş. Nurettin Polat şimdi 73 yaşında. Yeldeğirmeni’nin en eski erkek giyim terzilerinden. 1960’lı yıllarda mahalleyle tanışan Polat, bir süre memleketi Elazığ’a gitse de, Ankara’ da iki yıl çalışsa da gönlünde hep Kadıköy varmış. 60’lı yılların ortasında Ankara’daki işini bırakıp Yeldeğirmeni’ne gelmiş ve Duatepe Sokak’a yerleşmiş. Ardından, çok sevdiği mesleğini sürdürmek için dükkân aramış. Nahçıvan Pasajı’nda ufak bir dükkân kiralamış.
MESKENİ NAHÇIVAN PASAJI
Nahçıvan Pasajı, Karakolhane Caddesi, 18 numarada. Yıllarca mesleğine ev sahipliği yapan Nahçıvan Pasajı ve dükkânın artık kendi evi gibi olduğunu söyleyen Terzi Nurettin, dükkân sahibini de çok sevmiş: “Pasajın sahibi çok saygın emekli bir subay idi. Bolşevik İhtilali olduğu zaman, Nahçıvan’dan çıkıp Türkiye’ye gelmiş. Bir daha da ülkesine dönmemiş. Pasaja da memleketinin ismini vermiş.”
“MÜŞTERİLERİM HÂKİMLER”
Terzi Nurettin Polat, mesleğini çok seviyor. 50 yıla yakın bir zamandır dikiş yapıyor. Polat, erkek ceket, pantolon ve yelek dikiyor. Duvarda asılı el emeği takım elbiselerini işaret eden Polat, müşterilerinden de gururla söz ediyor: “Ankara’dan sipariş veren müşterilerim de var. Hâkimi, savcısı, doktoru hepsi beni tanır. Selimiye’den yüksek rütbeli askerler gelir, ölçülerini alır, takım elbiselerini dikerim.”
Mesleğinde yıllara meydan okuyan Terzi Nurettin, emekli olmaya da niyetli değil. Mesleğinin kendisi için artık bir hobi olduğunu ifade eden Polat, “Yıllarca emek verdim, büyük dostluklar edindim. Bu dükkân benim her şeyim oldu. Bir daha dünyaya gelsem, yine mahallemin terzisi olurdum” diyor.
“ESKİ KADIKÖY’Ü ÖZLEDİM”
Nurettin Polat, mesleğinden söz ederken eski Kadıköy’ü de özlemle anıyor: “Buralar eskiden çok güzeldi. Binalar seyrek ve alçaktı. Ermeniler, Rumlar hep birlikte yaşardık. Herkes birbirini tanır, sever ve saygı duyardı. Şimdiki Karakolhane Caddesi’nde tramvaylar geçerdi. Binmekten büyük keyif aldığım tramvay, Haydarpaşa’dan geçer, Kısıklı’dan döner gelirdi. O zamanlar trafik diye bir şey yoktu. Rıhtım bugünkü gibi otobüslerle dolu değildi. Deniz pırıl pırıldı. İnsanlar denize girerdi. Arabalar sokakları işgal etmiyordu. Sokaklar top oynayan çocukların sesiyle canlanırdı. Sonra trenlerimizi kaldırdılar. Otobüsler rıhtımı doldurdu. Moda ve Fenerbahçe de aynı güzellikteydi. Plajlarımız vardı. Şimdilerdeyse Kurbağalıdere’nin kokusundan oralardan geçemez olduk. Eski Kadıköy’ü çok özledim…“