Kadıköy Belediyesi Tarih, Edebiyat, Sanat Kütüphanesi ve Kültür Merkezi (TESAK), 24 Şubat Cumartesi günü Cemal Ünlü’nün konuşmacı olduğu, 1950’lerin müziğinin masaya yatırıldığı taş plak dinletisine ve söyleşisine ev sahipliği yaptı. Kadıköylü sanatseverlerin ilgi gösterdiği etkinlikte, Cemal Ünlü, 1950’li yılların toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal değişimlerin yaşandığı bir dönem olduğuna dikkat çekti; bu değişimlerin günümüz müziğini şekillendirdiğine işaret etti. Cemal Ünlü, bu değişimlerin müziğe nasıl bir yön verdiğini göstermek adına çaldığı taş plaklarla, katılımcıları müzikal durakların yer aldığı bir yolculuğa çıkardı. 1950’lerin müzikal yolculuğunun ardından, 1950’lilerin Kadıköy’üne uğradık. Eczacı Melih Ziya Sezer’in anlatımıyla 1950’lilerin Kadıköy’ünün ruhunu bir nebze de olsa hissettik ve yaşadık.
“NOSTALJİ DİYE YAKLAŞMIYORUM”
Kadıköylü sanatseverler, Neşe Can, Yesari Asım, Celal İnce, Hayati Kafe, Roberto Lorano, Adnan Pekak, Celal Şahin, Abdullah Yüce, Ayten Alpman, Sevim Çağlayan ve Avare Hum’un sesleriyle müzikal yolculuğun büyülü havasına kapıldı. “Bugünün müziğini anlamak için, bu kayıtları ve plakları anlamaya çalışıyorum ve onları müzikal çalışmalara dayanarak yapıyorum. Nostalji diye yaklaşmıyorum.” diyen Cemal Ünlü, sözlerine şöyle devam etti; “Abdullah Yüce, çok önemli bir solistti. Özellikle gazinolarda çok çıkardı. Salacak bahçesinde okurdu. Çok seyrettim. Size Yüce’nin ‘Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap’ şarkısını dinlettim. Celal Şahin de çok ilginç bir kişiliğe sahipti. Akordiyon çalıyordu. Kendi sözlerini yazıyordu. Radyo programlarına çıkardı. ‘Hoş sosyete’ şarkısını dinledik. Celal İnce ise; Adana’da doğmuş ve büyümüş. Caz müziğine merak salmış. İstanbul’a gelmiş. Tango söylemiş. Bir Amerika özlemi var. Amerika’ya göç etmiş. İki sene önce İzmirli sanatçılar Amerika’da kendisiyle görüşmüşler. Ama şu an yaşıyor mu? Bilmiyoruz. ‘Sana nerden gönül verdim’ şarkısının yer aldığı plağı çaldım.”
“KADIKÖY’ÜN AYRI BİR YERİ VAR”
Çok önemli müzisyenlerin ve bestecilerin Kadıköy’de oturduklarını ve Kadıköy’ü tercih ettiklerini belirten Ünlü, “Kadıköy’de her zaman bir şehir tiyatrosu olmuştur. Haldun Taner başta olmak üzere önemli yazarlar, Muhlis Sabahattin gibi değerli müzisyenler, Kadıköy’den geçmişler. Onların izleri hala var. Kültürel yapısında yaşayın insanların katkısı çoktur. Bu anlamda her zaman Kadıköy’ün ayrı bir yeri olmuştur. Özelikle 1950’li yıllarda yazlık sinemalar vardı. Bu sinemalarda yapılan konserler önemli bir yere sahipti. Gazino kültürü vardı. Ama içkili gazinolar değil. Konserlerin olduğu gazinolar…” diye konuştu.
“Tam bir köy hayatı vardı”
Cemal Ünlü’nün 1950’liler müziğini masaya yatırdığı söyleşisinin ardından, yönümüzü 1950’lilerin Kadıköy’üne çevirdik. 1950’li yılların Kadıköy’ünü dinlemek için İstanbul’un en eski eczanelerinden biri olan Yeni Moda Eczanesi’nin sahibi Melih Ziya Sezer’in kapısını çaldık.
O yılların Kadıköy’ü nasıldı?
Güzel zamanlardı. İnsanlar da güzeldi. Sokak fenerleri vardı. Görevliler akşamları sokak fenerlerini yakardı. Araba yoktu. Fayton vardı. Bir de Talika. Taksi yoktu. Taksi aşağıdan geçtiği zaman çıkar bakardık. Ne oldu diye. Sakin tam bir köy hayatı vardı. Moda’nın o zamanki hali farklıydı. Bir yeri yer yapan insanları. Şimdi ne o insanlar kaldı ne de o yerler. Esnafı da balıkçısı da çöpçüsü de bekçisi de insan gibi insanlardı. Her şey gayet iyiydi. Kavga ve gürültü yoktu. Bu köşeden o köşeye üç tane meyhane vardı. Bu tarafta da üç tane kahvehane vardı. İnsanları rahatsız etmek diye bir şey yoktu.
Sosyal ve kültürel yaşantısında neleri barındırıyordu?
Kadıköy Halk Evi vardı. Kültür yuvasıydı. Müzik, satranç, spor ve resim kolu vardı. Haftada bir konser olurdu. Resital olurdu. Konserler halka açık ve ücretsizdi. Resim sergileri olurdu. Kültürel hayatı başka yerlerden çok farklıydı. Yazarı ve çizeri çoktu. Tiyatro ve sinema için Süreyya, Hale ve Opera Sineması vardı.
“TEŞEKKÜR ETMEYİ UNUTTUNUZ”
İnsan ilişkileri nasıldı?
O zaman herkes birbirini tanırdı ve selamlaşırdı. Bir şey olduğu zaman sahip çıkar ve yardım ederdi. Hırsızlık yoktu. İnsanlar birbirlerine güvenirdi. İnsanlar şimdiki gibi yalnızlık içinde değildi. İnsanlar yalnızlıklarını artık cep telefonuyla gideriyor. Medeniyetin bir getirisi var bir de götürüsü. O günleri ve o insan ilişkilerini hasretle anıyorum. Necip Fazıl, Melih Cevdet, Cemal Kutay Moda’da oturuyordu. Bir rüyaydı geldi geçti. O zaman sebzeciden alırdın iki tane dereotu parasız. Şimdi varlık var ama görgü yok. O zaman varlığı olan kişiler de varlığını belli etmezdi. Zengin iki ya da üç kişi vardı. Beşi geçmez. Gösterişten uzak, hesabını ve kitabını bilen insanlar yaşardı. İnsanların şimdi şangır şungurları var. Ama geldikleri nokta yabancılık. Benim dost müşterilerim gelir. Yabancı biri geldiğinde siz buranın eskisiymişsiniz der. Sokak sorar tarif ederim. Beyefendi bir şey unuttunuz derim. Hemen cebine bakar. Para mı unuttum diye. Teşekkür etmeyi unuttunuz derim. Eskiden böyle değildi.
1950 ile 2018’i kıyasladığınızda neler söylemek istersiniz?
Eskiden her evden keman, piyano, çello olmadık mandolin sesi gelirdi. Şimdilerde ise o sesleri duyamıyoruz. Her evin bahçesinde çiçek vardı. Kapılardaki tokmaklar pırıl pırıldı.
Geleceğe yönelik temennileriniz ve dilekleriniz neler?
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti demek istiyorum. Sahip çıkamadık. Atatürk gelecek diye bir şey yok. O bir kuyruklu bir yıldız. Allah gençlere yardım etsin.