Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı, Felsefelogos Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Sinan Özbek:
‘Felsefe soru sorma etkinliğidir’ desem yanlış olmaz, ama her soru bir felsefe sorusu değildir. Felsefe soruları; bir olgunun açıklanmasına hizmet eden türdendir. Felsefe soruları; inanç soruları gibi bir cevapla tüketilemez ve dönemlere göre yeni cevaplar alır. Soru sormanın felsefeyle bu kadar bitişik olması, her bir insanı “herkese özgü felsefe” anlamında, yani yaygın dünya görüşlerinin sınırlarında kalarak cevap verebilme düzeyinde “filozof” yapar. Çünkü her insan soru sorar. Örneğin herhangi bir insan “ahlak nedir?” sorusunu düşünebilir. Ama her insan bu soruya filozofun vereceği cevabı düşünemez.
Öyleyse “filozofu diğer soru sahiplerinden ayıran nedir?” İlkin filozof, sorduğu sorunun tarihte aldığı cevapları bilen, eleştiren, bu cevaplarla tatmin olmayan bir huzursuz zekâdır. Bazen de yeni bir soru inşa eden kişidir. Bence filozof, bir felsefe sorusuna yeni bir cevap vermiş ya da yeni bir felsefe sorusu inşa ederek cevaplamış felsefe tarihçisidir. Buradan da pratik bir sonuç çıkarabiliriz: Filozofluk iddiasını ölçmek için, iddia sahibinin eserlerine bakarız. Eski bir felsefe sorusuna yeni bir cevap var mıdır ya da yeni bir soru inşa edilip cevaplanmış mıdır?
Peki, bazı insanlar neden felsefe soruları sorar? Benim için bu tür soruların nedeni; olguları anlama, kavrama isteğinin verdiği tedirginlik, huzursuzluk. Bu tedirginliğin dindirmesinin verdiği huzuru arama da sorununun peşine takılmayı getiriyor. Ancak tam huzura kavuştuğunuzu düşündüğünüz aşamada, yeni bir soru sizi tedirgin edebilir. Şüphesiz bunu, trajik bir durum olarak yorumlayabiliriz.
Felsefenin ne ve neden sorduğu kadar, felsefecilerin kimi soruları neden sormadığı ilginç bir tartışma başlatır. Örneğin Temmuz 2017’de 28 kadının erkekler tarafından öldürülmesinin nedenlerini felsefeciler niçin sorgulanmaz? İçinde yaşadığınız toplumda kadın cinayetlerini tatmin edici bir şekilde açıklayamadıktan sonra, Kant anlatmanın, Heidegger anlatmanın nasıl bir değeri olabilir? Bu, Türkiye’de felsefenin önemli bir sorunu: Bizde nedense felsefe tarihi anlatmak felsefe yapmak, felsefe tarihi anlatan da filozof sanılır. Böyle kaldığı sürece de bir toplumun felsefesi olan bir topluma dönüşmesi mümkün değildir.
Maltepe Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Çotuksöken:
Son zamanlarda geliştirdiğim ve doğrudan, insanın dünyadaki duruşunu belirginleştiren bir savım var: “İnsan arada olan varlıktır ve arada olduğu için de bilme olanağı olan bir varlıktır.” Her bilme edimi arada olmayla bağlantılıdır. Ama öyle bir bilme edimi vardır ki, bilmenin bu türünde arada olma hem gerekli hem de yeterli koşuldur; işte bilmenin bu türünün adı “felsefe”dir. Çünkü felsefe de insan gibi arada olana yönelen bir etkinliktir. Öyleyse, insanla felsefe varoluşça, aynılık içindedir. Yeter ki insan bu arada olma durumunun, arada olmaya ilişkin ve yalnızca kendine özgü olan bu duruşunun bilinçli olarak farkına varsın! Bu saptamalar da bize gösteriyor ki, her insan kendine özgü, ortak yapısal özellik olarak ortaya çıkan bu durumuyla ve duruşuyla felsefenin, felsefece düşünmenin, felsefece bilmenin ve hatta felsefece eylemede bulunmanın öznesi olabilir. Bunun için yapması gereken, insan-dünya-bilgi ilişkilerine yönelmesi, bu ilişki ağlarını sorgulamasıdır. Herkesin içinde bir bilim insanı, bir filozof, bir sanatçı vardır; yeter ki hem kişi hem de içinde bulunduğu ortam, bu türden çabalara alan açmada istekli olsun, kısıtlamasın!
İçimizdeki bilim insanının, filozofun, sanatçının farkına varmanın ilk yolu yine çocukları gözlemlemeyle yakından ilgili görünüyor. Çocuk; merak ediyor, soruyor, gözlemliyor ve bu yolla olgunlaşıyor. Kendi doğallığına yeterince bırakıldığında soran, sorgulayan çocuk, çoğu zaman çevresinden yükselen baskılarla sessiz kalabiliyor. Sorgulayan insanın kendisi gibi arada olana yönelik ilgisi dış basınçlarla etkisiz hale getirilmedikçe, içindeki filozof hep etkin olacaktır. Kendisiyle dünya arasındaki ilişki bütünlerinde yaşayan insan, bu ilişki bütünlerine yöneldiğinde artık felsefi düşünmenin de içindedir. Eylemlerinin ardındaki istemenin dayandığı değerleri, ilkeleri ya da istemesini etkileyenin ne olduğunu anlamaya çalışan bir insan, bilen ve eyleyen varlık olarak, özne olarak felsefece düşünüyor, felsefece biliyor, hatta eyliyor demektir.
Aktiffelsefe, Yeni Yüksektepe Kültür Derneği Kadıköy Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı ve eğitmeni Başak Arpacıoğlu:
Felsefenin amacı bilgi değildir. Sevdiğimiz şeylerle kendimizi nasıl bütünleştiriyorsak, bilgiler, öğretiler içselleştirildiğinde bir yaşama sanatına dönüşür. Felsefe, sanıldığının aksine bitmek bilmeyen tartışmalar, çözüm sunmayan eleştiriler yapmak için ve sadece akademik çalışmalar için değildir. Herkes içindir, yaşam içindir. Kendimizden başlayarak, insanın doğasını, diğer varlıkları, hayatın anlamını idrak etmeyi, doğru yaşamayı, doğru düşünmeyi, doğru hissetmeyi, doğru davranışı öğretir, acıları, endişeleri, korkuları azaltmayı sağlar.
İnsanlar bilge olarak doğmazlar, ama düşünme ve zaman içinde edindikleri tecrübeleri bilgeliğe dönüştürme kapasitesi olan uyuyan bir filozofa sahip olarak doğarlar. Herkes iç filozofunu uyandırabilir. Bunu tarihteki büyük filozofların ölümsüz fikirleri üzerine düşünerek, onların tecrübelerinin meyvesı olan reçeteleri hayatına geçirerek, iç diyalog yapmayı öğrenerek veya böyle bir desteği sunan bir felsefi okul sistemini takip ederek ortaya çıkarabilir.
Herkesin içindeki filozof nedir peki? Bireyin yüksek bilinçliliğidir, üst benliğidir, ruhuyla uyum içindeki aklıdır. Bu yüksek akla göre hayatına yön verebilir, yaşamı biçimlendirebilir. İçimizdeki filozofun ve bilgelik sevgisinin uyanması ve gelişmesi için koşullar Hayat Okulu tarafından zor zamanlar, başarısızlıklar, krizler yaşanırken yaratılır. Bunlar doğanın evrensel dilidir, evren bu koşulları yaratarak insana bilgelik kazandırır, tabii buna hazır olanlara… Ülkemiz ve dünyadaki krizler insanı düşünmeye, sorgulamaya sevk ediyor.
Felsefe düşünce alışkanlıklarımızı doğrultur. İnsanın kendi değerini yeniden fark etmesini sağlar, iç güçlerini, erdemlerini hayata geçirir, yaratıcı enerjileriyle kendini gerçekleştirmesine, diğerlerine ve dünyaya yardım etmesine yollar açar. Gerçek felsefe aktiftir, pratiktir, yaşam içindir. Daha iyi bir insan ve daha iyi bir dünya içindir. Kriz zamanları için daha da gerekli insanın doğal bir ihtiyacıdır. Nasıl sağlıklı yiyecekler yemeye dikkat ediyorsak, bedenimize özen gösteriyorsak, zihinsel ve psikolojik sağlığımız için de doğru, sağlıklı düşüncelere ihtiyacımız var. Düşünce gücü ile hayatı şekillendirmek gerçek ve aktif bir felsefenin sunduğu şeyin ta kendisidir.