Türkiye’den Almanya’ya göçün üzerinden yarım asır geçti. Böyle zamanların, benim gibi babası Almanya’da işçi olanlar için özel bir anlamı var.
Semra ÇELEBİ
Babamın varlığını hissettiğimde sanırım dört yaşındaydım. Öncesinde, altı çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak sürekli annemin koynundaydım ve baba figürü benim için, uzaklardan hediye gönderen bir adamdan farklı bir şey değildi. Yine de çok seviyordum bu adamı. Yazları birkaç haftalığına bile gelse hep güzel vakit geçiriyorduk…
Sonra o uzaklardaki adam, bir gün geldi ve bir daha da gitmedi. İşte o zaman, o güzel adamın babam olduğunu anladım ve çocuklukta başka bir evreye geçtim. Artık babalı zamanlar başlamıştı…
Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 52. yılında, Kadıköy’den Köln’e uzanan 14 yıllık bir öykünün kahramanı olan babamla, Cemal Çelebi’yle o gurbet yüklü zamanı konuştum. Daha önce hiç fark etmediğim ayrıntıları ben de bu söyleşi sayesinde öğrendim.
HAYDARPAŞA’NIN HAMALLARI
Bilenler bilir, Kadıköy’ün zamanında en fakir mahallelerinden biri olan Yeldeğirmeni’nin büyük bölümünde Bingöllüler yaşar. Bunun temeli, Haydarpaşa Garı’nın yapıldığı döneme kadar uzanır. Gar inşa edilirken hamallık yapan Bingöllüler, sonraki yıllarda, limanda, tren yolunda ve gardaki çeşitli işlerde çalışmaya devam eder. Ekmek kapısı açılmıştır bir kere, memleketteki akrabalar yavaş yavaş İstanbul’a gelerek Haydarpaşa Garı’na en yakın mahalle olan Yeldeğirmeni’ne yerleşmeye başlar.
Babam Cemal Çelebi de 1950’li yılların ortasından itibaren, ağabeylerinin peşinden Kadıköy’e çalışmaya gelir. Bir süre limanda yük taşır, tersanede çalışır. Evlendikten sonra Vakıflar Bankası’nın Feneryolu Şubesi’nde odacı olarak işe başlar. Birkaç yıl orada çalıştıktan sonra bankanın Kadıköy Şubesi’ne gönderilir. Artık iki çocuklu bir babadır. Ağabeyinin ailesiyle birlikte Yeldeğirmeni’nde iki katlı tahta bir evde yaşarlar.
YARIM GÜN 3 YILA MALOLDU
Hayat şartları zordur, çocuklarının kendisi gibi ezilmemesi için okumalarını çok önemser. Bu yüzden de para kazanmak gerekir. 31 Ekim 1961’de Türkiye ile Almanya arasında imzalanan “İşgücü Anlaşması”ndan tam 4 yıl sonra, 1965 Ağustos’unda Almanya’ya gitmek üzere İş ve İşçi Bulma Kurumu’na başvurur. Aynı gün başvurmalarına rağmen kardeşi o yıl içinde, kendisi ise tam üç yıl sonra Almanya’ya çağrılır. Nedeni, kardeşinin sabah, kendisinin öğleden sonra başvurmasıdır. O birkaç saat içinde başvuru yapan binlerce kişi, kendi deyimiyle “üç yılına mal olur”.
SİRKECİ’DE YALNIZ VEDA
1968 yılında Sirkeci Garı’ndan kalkan kara trenle Almanya’ya hareket eder Cemal Çelebi. Geride üç çocuk ve bir eş bırakmıştır. Hiçbiri yolcu etmeye gelemez. Eşi o sabah rahatsızlanınca onu hastaneye götürür, en büyüğü 7 yaşındaki üç çocuğu akrabalarına bırakır ve yalnız başına, ne dil ne de iz bildiği Almanya’ya gider. Otomobil markası Ford’un Köln’deki fabrikasında işe başlar, lojmana yerleştirilir. Hemen ertesi gün işe başlatılır, akşam çıktığında lojmana nasıl gideceğini bilemez. Yanlış tramvaya binince o yabancı kentte ilk kayboluşunu yaşar. Yavaş yavaş işe de, kente de alışır ama özlem hiç dinmez…
11 YILLIK AĞIR İŞÇİLİK
Köyden İstanbul’a İstanbul’dan Almanya’ya mektuplar, kartpostallar gider, gelir. Dönemin en etkili yolu ise ses kayıtlarıdır. Ses kaydedici bir teyp alıp ailesine gönderir. Memleketteki ailesinin, İstanbul’daki çocuklarının seslerini dinleyip hasret giderir. Tüm izinlerini biriktirip yaz aylarında Türkiye’ye yapacağı ziyaret için saklar. Bu arada üç çocuğu daha olur. Artık altı çocuklu bir ailenin babası olarak çok daha fazla çalışması gerekir. İki saatlik mesaiyle birlikte her gün 11 saat ayakta, otomobil parçası takar. 11 yıl günde 11 saat çalışmanın sonucunda sakatlanır ve işi bırakmak zorunda kalır. Uzun bir tedavi sürecinin ardından yeniden işe girmek için çabalarken, ülkesinde 12 Eylül Askeri Darbesi olur. Genç evlatları vardır, bir oğlu tutuklanır, onlar için endişelenir. 1982 yılında kesin dönüş yapar.
‘ORADA KALMAYI HİÇ DÜŞÜNMEDİM'
Almanya’ya işçi olarak çalışmaya gidenlerin çoğu bir süre sonra ailelerini de yanlarına alarak oraya yerleşti. Hatta bu nedenle Almanya Hükümeti 1973 yılında işçi alımını durdurdu ancak göç durmadı. Bu sefer yasadışı yollardan giden Türkiyelilerin sayısı hızla arttı. 1980’den sonra Türkiye’ye dönmeleri için yapılan mali yardımlar da sonuç vermedi. Artık Türkiye’de “Alamancılar” dediğimiz bir cemaat vardı.
Babama, neden ailesini Almanya’ya götürüp yerleşmediğini soruyorum, cevabı çok net: “Orada kalmayı hiç düşünmedim ki, ailemi de götüreyim! Orası gurbet eldi. Benim memleketim burası. Ben oraya çocuklarıma iyi bir gelecek kurmak için, para kazanmaya gittim. Çocuklarım okusun, bizim gibi eziyet görmesin istedim.”
“SEVİNÇLE KARŞILADILAR”
Köyünden çıkıp modern bir ülkenin inşasına katkı sunmak üzere bambaşka bir kültüre adım atan Türkiyeliler için hayat çok zordur. Savaştan çıkan Almanya’yı ayağa kaldırmak için çalışan göçmen işçiler ilk yıllarda sevinçle karşılanır. “Tren Garı’nda bizi alkışlarla, sevgi gösterileriyle karşıladılar ama yıllar geçtikçe ırkçılık başladı” diyor Çelebi. Bu nedenle hep bir arada kalmaya çalışırlar. Türkiyelilerin kahvehanelerinde, derneklerde buluşurlar. Almanya’daki yaşama hem çok çalışmaktan hem de korkularından entegre olamazlar.
‘KADIKÖY POSTAL ALTINDAYDI’
Almanya’ya gitmeden önce Yeldeğirmeni’nde Türkler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler ile hep birlikte yaşadıklarını söyleyen babam, döndüğünde asker postalı altındaki Kadıköy’le karşılaşır: “6-7 Eylül olaylarından sonra zaten çoğu İstanbul’u terk etmişti ama kalmaya devam edenler de Yeldeğirmeni’nde, Moda’da otururlardı. Aynı apartmanda her milletten insan vardı. 1982’de döndüğümde gayrı müslim komşularımızın da göçtüğünü gördüm. Ben Almanya’dayken Kıbrıs Harekâtı, 80 Askeri Darbesi olmuştu. Kadıköy, postal altındaydı. Her şey çok değişmişti”
‘GİTTİĞİME PİŞMAN DEĞİLİM’
Cemal Çelebi, Almanya’ya çalışmaya gittiği için pişman değil ama dönmek zorunda kaldığı için hayıflanıyor: “Keşke bu olaylar olmasaydı da dönmek zorunda kalmasaydım. O zaman Almanya’dan emekli olur, ailemi çok daha iyi koşullarda yaşatabilirdim. Buradaki emekli maaşları belli.”