Adlarıyla yaşayan apartmanlar

Yeldeğirmeni üzerine çalışmalar yapan Prof. Dr. Ömür Barkul ile semte karakteristik özelliğini katan tarihi apartmanların mimari dokusunu, isimlerinin nereden geldiğini ve değişimlerini konuştuk

12 Ağustos 2020 - 11:34

Kadıköy denince akla gelen ilk semtlerden biri olan Yeldeğirmeni’nin özellikle son 10 yıldır tanınırlığı arttı. Tarihi apartmanlarıyla Kadıköy’ün en eski yerleşim yerlerinden biri olan bu semtin popüler olmasının sebeplerinden biri de Gezi direnişi sonrası özellikle sanatçıların Avrupa yakasından bu mahalleye taşınmaları oldu. 100 yıl önce Yahudi, Ermeni ve Rum vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bu semtte inşa edilen apartmanlar aynı zamanda Yeldeğirmeni’nin en karakteristik özelliği olarak dikkat çekiyor. Bazılarının yıkıldığı, bazılarının da günümüzde hala kullanıldığı bu apartmanların özelliklerini, Yeldeğirmeni’nin mimari dokusunu ve semtin demografik yapısındaki değişimleri, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Pof. Dr. Ömür Barkul ile konuştuk.

Yeldeğirmeni, İstanbul’un ilk apartman semtlerinden. Yeldeğirmeni’nde apartmanların kurulmasının özel bir nedeni var mı?

Genel yapısal karakterini 19.yy sıra evleri ve ikiz evler oluşturmakla birlikte İstanbul’un Anadolu yakasındaki ilk apartmanlar Yeldeğirmeni’nde ortaya çıkmıştır. İstanbul için yeni bir konut türü olan apartmanların bu bölgede ortaya çıkmış olmasının nedenlerine bakacak olursak, kentte apartmanların ilk görülmeye başladığı yer olan Beyoğlu ile paralellikler gösterdiği söylenebilir. Bu nedenleri kısaca sıralamak gerekirse; nüfusun büyüklüğü, yapısı, kentsel mekandaki dağılımı ve bu dağılımın mekansal yapının oluşumuna etkileri, Tanzimatla birlikte kültürel yaşamdaki ve sosyal hayattaki değişimler, İstanbul’da yangınlar sonrası uygulanan yeni imar hareketlerinin etkileri ve ekonomik etkenlerdir. 1838 ve 1839 yıllarında önce İngilizler daha sonra da Fransızlar ile imzalanan ticaret anlaşmaları ile, endüstri gelişmesi sonrası batıda artan ürün fazlasının pazarlanması için iyi bir pazar olan Osmanlı topraklarında, Tanzimat ile birlikte ayrıcalıklar elde eden yabancılar ve onların yerli azınlıktan ortakları kısa sürede biriken sermayeleri ve ekonomik gücün yanında sosyal hayatta da etkinliklerini arttırmışlardır. Bu sayede batının kentlerinde gördükleri apartmanları, çoğu zaman ustalarını da yurt dışından getirterek inşa ettirmişlerdir. Müslüman kesimin mahremiyet kaygısı nedeniyle apartman yaşayışını benimsemesi çok daha sonra olmuştur.

-       İlk apartmanları yapanlar da sanırım Avrupalılar. Özellikle İtalyanların ve Almanların burada apartmanlar inşa ettiğini biliyoruz.

Yeldeğirmeni’nde yaygın konut türü olarak görülen sıra evlerin yanında, Beyoğlu’ndaki kadar yaygın olmasa da Anadolu yakasının ilk apartmanlarının da burada inşaa edildiğini görüyoruz. 1900’lerin başında Beyoğlu’nda ortaya çıkmasından yaklaşık 20-25 yıl sonra çoğunluğu, özellikle Yahudi ve Ermeni tüccarlar tarafından yaptırılan apartmanlar, yaptıran kişi ya da ailenin adı ile anılmışlardır. Menaşe, Demirciyan, Ester, Yuda – Levi (Kehribarcı) bunlardan günümüze kadar gelen ve halen konut olarak kullanılanlardandır. Bu apartmanlar içinde sahibi Müslüman olan tek apartman Kızılay’ın ilk başkanı Dr. Celal Muhtar’a ait olan ve kendi adıyla anılan apartmandır.

İskele Sokak üzerinde bulunan Khalkedon Hostel'in eski hali

1903-1908 yılları arasında Alman mühendislerince yapılan Haydarpaşa Garı, semte yeni özellikler kazandırmıştır. Alman ailelerin çocuklarının eğitimi için inşa edilen Osmangazi İlkokulu ile ikametgahları olarak yapılan Valpreda Apartmanının o dönemden kalma yapılar olduğu bilinmektedir. Valpreda Apartmanı, İtalyan ustalar tarafından yapıldığı için İtalyan Apartmanı olarak da anılır. Bugün Karakolhane Caddesi’nde bulunan St. Joseph lisesine bağlı olarak eğitim veren ve daha sonra çocuk esirgeme yurdu olarak kullanılan St. Louis İlkokulu ile birlikte 1 Fransız, 1 Rum ve 1 Yahudi okulu semtin çok renkli nüfus yapısı hakkında bilgi veriyor.

DEMİRCİYAN, KEHRİBAR...

-       Bu semti gezenler tarihi apartmanları fark ediyor mutlaka. Sizin için hangi apartmanlar daha özel? Ya da hikayesi olan apartmanlar var mı?

Çalışma yaptığım dönemde Yeldeğirmeni benim için İstanbul’un çok özel yerlerinden biriydi. Rıhtım Caddesi’ndeki tüm hareketliliğe rağmen kendi halinde, sakin, mahalle dokusunu ve yaşantısını koruyan, çocukların sokaklarında bilye oynadığı, fırıncısı, bakkalı, ayakkabı tamircisi vb. ile ayrı bir dünya gibiydi. Mesela; İskele Sokak üzerinde bugün Khalkedon Hostel olarak kullanılan yapı, mimari olarak ilgimizi çekmişti. Aynı bahçeyi kullanan orta koridorlu 4 adet 3 katlı birimden oluşan konut tipolojisini İstanbul’da başka bir yerde görmedim. Hostel olduktan sonra ortasındaki avluya çamaşırhane yapıldı ve o güzelim orta alan yok oldu. Ne cephesi aynı ne de içindeki palmiye ağacı.

Bugün denizden bakıldığında sahile inen yamaçlar üzerinde görünen en yüksek yapı olan Kehribarcı Apartmanı benim çalışma yaptığım dönemde (1991-1993) yenilenmiş ve binaya asansör eklenmişti. Yakın zamanda ünlü fotoğraf sanatçımız İzzet Keribar’ın anılarını yazdığı kitabında bu apartmanda doğduğunu okudum. Ünlü edebiyatçımız Mario Levi’nin de çalışma ofisi halen burada sanırım. İlginç tipolojilerden biri de Alman mühendislerin misafirhane olarak inşaa ettikleri söylenen Sungit Apartmanı. Düz Sokak’ta yer alan yapı, Ankara Han adıyla da biliniyor. Bir Ermeni aileye ait olan, Karakolhane Caddesi üzerindeki Demirciyan Apartmanı bölgedeki cephesi en süslü apartman denilebilir. Günümüzde adı Tevfik Tura apartmanı olarak geçer. Plan şemasına bakıldığında her katında iki daire olduğu, ancak daha sonradan birtakım değişiklikler yapıldığı görülüyor.

Celal Muhtar Apartmanı

100 yıl öncesi Yeldeğirmeni’nde nasıl bir yaşam vardı? O yıllarda semtin demografik yapısı da günümüzden farklıydı. Değişimi anlamak için 100 yıl öncesini de konuşmak gerekiyor sanırım.

Kadıköy’ün “merkez” olarak gelişiminin, kentin diğer yakasındaki yerleşmelere oranla daha geç olduğu görülür. Deniz ulaşımındaki zorluklara bağlı olduğu söylenebilecek bu durum, iki kıyı arasındaki düzenli vapur seferlerinin başlaması ile farklı bir evreye girmiştir. Boğaz Köprüsü’nün yapımından sonra ise hem konut hem de az da olsa konut yan hizmetleri açısından gelişmenin hızlandığı söylenebilir.

Haydarpaşa Çayırı, Anadolu’ya sefere giden Osmanlı Ordusunun toplanma ve talim yeri olarak kullanılmış. Ordunun yaya sınıfı atış talimleri için demiryolu kenarındaki hala Talimhane adı ile anılan alanı kullanırmış. Bağlar arasındaki gezinti alanları ile uzunca bir zaman Kadıköy’ün mesire alanı olan Yeldeğirmeni’nde sayıları hızla artan köşklerle birlikte, III. Selim zamanında (1789 – 1807) sokaklar oluşmaya başlamış. Bugünkü polis karakolunun yerinde bulunan Bostancıbaşı Karakolu düzeni sağlamakla görevliymiş. 1845’te I. Abdülmecit’in emriyle açılan ilk Kadıköy Postanesi de Yeldeğirmeni’nde bulunmaktaymış. Esas gelişimini 1855’ten sonra gösteren semtte, bu tarihte Kuzguncuk Dağhamamı’ndaki yangından kaçan Museviler iskan edilmiş. Büyük bir bölümü küçük esnaf ve zanaatkar olan Musevi topluluğu, 1899’da semtte bir sinagog yaptırmışlar. Hemdat Israel Sinagogu adıyla anılan binanın İbranice “İsrailoğullarının Şefkati” anlamına gelmesine rağmen, “Haydarpaşa’da Geçen 100 Yılımız” isimli kitapta Anri Niyego, Musevi Tebaasına ayrıcalıklar sağlayan II. Abdülhamit’e ithafen bu ismin verildiğini söyler. Açıklamaya göre İbranice “Het-Men-Dale-Tav” harflerinden meydana gelen kelimenin sessiz harfleri “Hamid” ismini oluşturur. Bunun yanında 1898’de yaptırılan Rum kilisesi ise bölgede yerleşik Musevi ve Müslümanların yanında az da olsa Rum Tebaasının da varlığına işaret eder.

Cumhuriyetin kurulması sonrasında ağırlıklı olarak azınlıkların yaşadığı Yeldeğirmeni’nde sosyal yapı, uzun süre değişmeden varlığını korumuş. 1950’li yıllar sonrasında, İstanbul’un aldığı yoğun göçler sebebiyle hızla genişleyen kent sınırları, Kadıköy’ün de kalabalıklaşmasıyla sonuçlandı. Kadıköy bir merkez olma yolunda genişlerken Yeldeğirmeni’ndeki nüfus hızla arttı. Ancak, eski sahiplerinin yerleşmek için kentin başka alanlarına taşındığı bölgede tek aile konutu olan sıra evlere, aynı Beyoğlu’nda olduğu gibi sağlıksız eklemeler yapıldı.

Khalkedon Hostel'in avlusu 

“Yeldeğirmeni Adnan Giz’in deyimiyle ‘hiçbir zaman Kadıköy’ün mutena  bir yeri’ olmamış. Ancak, artık ulaşım limitlerinin gitgide artması ve merkezde yer alması yanında barındırdığı yapı stoğu ile son yıllarda özellikle genç nüfusun yerleşmek için tercih ettiği yerlerden biri oldu.”

Beyoğlu ve Nişantaşı da palasları ve apartmanları ile ünlüdür. Karşılaştırmak anlamında sormak istiyorum. Yeldeğirmeni’ni buralardan ayıran şey nedir?

Yeldeğirmeni, başlangıcından itibaren bir konut bölgesi olarak gelişmiştir. Oysa İstanbul’da apartmanların görüldüğü diğer bölgeler, örneğin Beyoğlu ve daha sonraki dönemlerde Nişantaşı, konut işlevi yanında ticaret ve hizmet sektörünün de yer aldığı alanlardır.

Cephelerinde art nouveau, eklektik süslemeleri ile oldukça süslü Beyoğlu apartmanları yanında, Yeldeğirmeni’ndeki apartmanların cephelerinde süsleme azdır. Plan şeması olarak, az katlı ve yüksek girişli Yeldeğirmeni evlerinin bodrum katı kiler, depo, kömürlük gibi hizmet bölümleri olarak kullanılır. Giriş katında mutfak ve günlük oturma kısımları, cephede çıkmanın bulunduğu birinci ve üst katlar da yaşama ve yatak odaları olarak kullanılmıştır. Cephede genellikle birinci katta cumba bulunur. Cumba üzerinde art nouveau izleri taşıyan dökme demir korkuluklarla çevrili balkon ve bu balkonun yeri, sıra evlerin cephe tanımlamasının en önemli unsurudur. Zamanla büyüyen binalar, küçülen avlular yeşil iç bahçeleri yok etmiş, ahşap az katlı konutlardan çok katlı apartmanlara geçiş dönemine ait bu konutlardan oluşmuş diziler denize kadar inen dar ve dik sokaklar boyunca gelişerek uzun yapı adalarını oluşturmuşlardır. Bölgede rantın artmasıyla eskiyip yıkılarak yerlerine çok katlı yapıların yapıldığı sıra evlerden kimileri bugün hala konut olarak varlıklarını sürdürüyor. Apartmanlarda ise bir katta tek ya da iki daire vardır.

“BİR İSTİLA İLE KARŞI KARŞIYA”

Sizce Yeldeğirmeni’nde neler değişti. Hem mimari hem de sosyal anlamda?

Günümüzde Yeldeğirmeni, İstanbul’un tüm eski kent parçalarında olduğu gibi bir “istila” ile karşı karşıya. İstila sözünü özellikle söyledim. Çünkü hiçbir düzen, kural olmadan sadece belirli birtakım ticari işletmelerin alabildiğine çoğaldığı, yapısal ve işlevsel yönden mevcudu dışlayan ve hızla kendi gereksinimleri doğrultusunda değiştiren bir gidiş var. Mahalle düzeni “yeni” bir anlayışla geliştirilmeye çalışılıyor. Oysa gerçek anlamda böyle bir düzen zaten vardı.

Semt ile ilgili çalışma yapan çoğu araştırmacı bölgenin değişimini Gezi olaylarına bağlıyor. Olaylar sonrasında daha özgür bir ortam olduğu için Kadıköy’ü yerleşim alanı olarak seçen iş yerleri ve konutlar var mutlaka. Ancak Yeldeğirmeni, merkezi konumu nedeniyle değerlendirilmesi gereken bir konut stoğu barındırıyordu. İstanbul’un ulaşım ağlarına yakınlık, görece bakımsız konutların uygun fiyatları, yanıbaşındaki Kadıköy Çarşısı gibi her gereksinimizi karşılayabilecek bir alanın olması kentin özellikle genç kesimi arasında rağbet görmesini sağladı. Rıhtım Caddesi’ne yakın kesimlerdeki apartmanlar hostellere ve öğrenci yurtlarına dönüştü. Belediyemizin kiliseden dönüştürerek konser salonu haline getirdiği Yeldeğirmeni Sanat da farklı bir kullanıcı grubunu buraya çekti. Bu sayede birçok sanat atölyesi açıldı. Benim tanıdığım pek çok kişi buradan ev alarak yaşamaya başladı. İki yıl önce bir çalışma için fotoğraf çekmeye gittiğimde birkaç yıldır burada oturan Portekizli bir aile ile tanıştım. Yüksek tavanlı evlerini ve mahallenin hareketli ortamını çok sevdiklerini söylemişlerdi. Dünyada değişen konaklama olanakları için de uygun bir mimari ortam olan Yeldeğirmeni, pek çok turistik işletmeye de ev sahipliği yapıyor. Ancak belirtmek gerekir ki hızla artan konut fiyatları ve çevrede oluşan yeni yapılanma kentin yerli sahipleri açısından olumsuzluklar yaratıyor.

- Yeldeğirmeni apartmanlarını görmek isteyenlere önerileriniz olabilir mi? Belki okurlarımıza gezi için ipuçları verebilirsiniz.

İnternette bölgeyle ilgili pek çok yazı ve görsel var. Ancak Yeldeğirmeni tarihçesini anlatırken kullanılan ünlü yel değirmenleri fotoğrafının buraya ait olmadığı, muhtemelen Lüleburgaz’daki yel değirmenlerine ait olduğu yazıldı. Yeldeğirmeni’ndeki değirmenler hakkında Müfit Ekdal, çocukluğunda bir tanesini su bastığını gördüğünü yazıyor – ki bu durumda, ayakta oldukları zamanı gören olduğu bilgisi yok.

Özellikle son yıllarda artan duvar resimleri çok ilgi görüyor. Gezmeye Haydarpaşa’dan ya da çarşı içinden başlanabilir. Tabii eğimin daha uygun olduğu Karakolhane Caddesi’nden başlayarak sahile doğru inmek de bir seçenek. Ancak bölgeyi ziyaret edeceklere “yerin ruhu”nu (genius loci) hissetmelerini, İstanbul’un geride kalan az sayıdaki tarihi çevresinden biri olan Yeldeğirmeni’ni gezerken televizyon dizilerinin çekildiği yapıları hatırlamak yanında küçük ayrıntılarda gizlenen yaşantıyı hayal etmelerini söyleyebilirim. Giriş kapısındaki bir tarih, yanyana iki evin kapı girişleri, Ortaç Sokak’ın sessiz sakin baharda çiçeklenen bahçeleri bu gizli kalmış kent köşesinin korunmasının, canlandırma projesi yapılmasından daha önemli olduğu hakkında bir şeyler söyler belki...

 


ARŞİV