Ağaçlar âşık olur, hayvanlar yas tutar

Ülkenin akciğerlerini bir anda küle çeviren yangın, bir kez daha canlı yaşamının gizemini gözler önüne serdi. Ağaçların “canlı”, hayvanların “duygulu” olduğunu hatırladık. İki kitap bizi bu “görmekten kaçındığımız” gerçeğin derinlerine götürüyor

19 Ağustos 2021 - 10:54

Önce Manavgat, sonra Marmaris, Bodrum, Köyceğiz… Seyrine doyum olmayan, çam kokularını içimize çektikçe keyif aldığımız, ülkenin oksijen kaynağı ormanlarımız, 10 gün içinde küle döndü. Pek çok ihmalkârlığa karşılık büyük bir dayanışmaya da sahne olan o acımasız günlerde gördüklerimiz, duyduklarımız kolay kolay unutulmayacak gibi… İnekleri yangına doğru gitmesin diye yalvaran köylüler, ormandaki yaban hayvanlarının çığlıkları, kozalakları etrafa sıçradıkça yayılan yangının içinde suya hasret ağaçlar…

Vicdanı olanların bunları görmekten canı yandı çünkü her biri bizim gibi birer canlıydı. Öyle ki, sadece beslenen, soluk alan ve üreyen değil, âşık olan, yardımlaşan, sosyalleşen, mutlu olan, acı çeken, yas tutan varlıklardı.

Bu hafta size tanıtacağımız iki kitap, “canlı” olarak kabul ettiğimiz halde yaşayan bir varlık olarak görmediğimiz ağaçların ve hayvanların pek de bilinmeyen özelliklerini anlatıyor. 

  • Ağaçların Gizli Yaşamı / Kitap Kurdu / 234 sf

Ağaçlar ne hisseder, nasıl iletişim kurarlar? Ağaçlara ve ormanlara tarifsiz bir tutkuyla bağlı olan Peter Wohlleben, ormancılık yaptığı uzun yıllar boyunca bu soruların peşine düştü ve gözlemleri sonucu ulaştığı bilgileri bu kitapta topladı. 2018’de Kitap Kurdu tarafından basılan “Ağaçların Gizli Yaşamı”, üç yılda 10 baskı yaptı; orijinal baskısı New York Times ve Der Spiegel tarafından çok satanlar listesine alındı. Peki okuru bu kitaba çeken neydi?

Wohlleben, ağaçlara ve ormanlara tutkusunu ve gördüklerini yalın bir üslupla anlatıyor. 20 yıl Orman Müdürlüğü’nde memur olarak çalışan yazar, ekoloji üzerine zaman içinde olgunlaştırdığı düşüncelerini özgür bir ortamda eyleme dökmek için görevinden ayrılmış ve Hümmel köyünce kendisine tahsis edilen bir ormanlık alanı yönetmeye başlamış. Memurluktan ayrıldıktan sonra ağaçların dilini çözmek de kolaylaşmış.

Peter Wohlleben’ın anlatımına göre ağaçların arkadaşlık kurduğunu, âşık olduğunu, birbirlerine su taşıdıklarını, hasta olanları hep birlikte iyileştirdiklerini hatta sosyalleştiklerini öğrenmek hayli ilginç.

AĞAÇLAR SOSYAL OLMAK ZORUNDA

Wohlleben, ağaçların neden bu kadar sosyal bir varlık olduğunu şöyle açıklıyor:

“Peki ağaç neden bu kadar sosyal bir varlıktır? Neden kendi türüyle gıda paylaşmak suretiyle rakiplerini besler? Sebep insan toplulukları için geçerli olanla aynıdır çünkü birlikte çalışmanın faydaları vardır. Bir ağaç tek başına orman olmadığı gibi yine tek başına istikrarlı bir yerel iklim oluşturamaz. Rüzgâra ve hava durumuna karşı korumasızdır. Ancak birçok ağaç, hep birlikte aşırı sıcak ve soğuğu hafifleten bir ekosistem yaratabilir, bol miktarda su depolayabilir ve yine bol miktarda nem üretebilir. Bu hedefe ulaşabilmek için, topluluk ruhu her ne pahasına olursa olsun devam ettirilmelidir. Eğer her ağaç yalnızca kendisiyle ilgilenseydi, pek çoğu ileri yaşını göremezdi. Sürekli ölümler üst bölümlerde geniş boşluklar oluşmasına sebep olur ve bunun sonucunda fırtınaların ormanın içinde girerek daha fazla ağacı devirmesi kolaylaşırdı. Yaz sıcağı orman zeminine ulaşır ve onu kuruturdu. Sonuçta ağaçların tümü bunun bedelini öderdi.”

BİRBİRLERİNİ SEVERLER VE KORURLAR

Yazara göre ağaçların arkadaşlıkları da ölene kadar sürüyor:

“Bir ağacın yoldaşlarının ona ne kadar yardımcı olacağını, daha çok aralarındaki bağın (ya da belki sevginin) seviyesi belirler. Başınızı yukarı kaldırıp ağaçların tepelerine baktığınızda, bunu kendiniz de rahatlıkla görebilirsiniz. Sıradan bir ağaç, dallarını kendi boyundaki komşu ağacın dal uçlarıyla karşılaşana kadar uzatır. Daha fazla uzatmaz çünkü bu alandaki hava ve iyi ışık hâlihazırda kapılmış durumdadır. Ancak uzattığı dallarını da ciddi biçimde güçlendirir, öyle ki aşağıdan bakıldığında yukarıda bir çekişme varmış gibi görünür. Ancak gerçek bir çift arkadaş, en baştan itibaren birbirinin yönünde fazlaca kalın dallar uzatmamaya özen gösterir. Bu ağaçlar birbirlerinin hakkını yemek istemez ve bu yüzden, yalnızca taçlarının dış çeperlerinde, yani arkadaş olmayanların yönüne doğru sağlam dallar uzatır. Böylesi ortaklar genelde köklerine öyle bağlıdır ki, bazen birlikte bile ölür.”

“ORMAN İLETİŞİM AĞI” DEVREDE

Ağaçların da kendi aralarında kullandığı bir dili olduğunu söyleyen Wohlleben, bunun yaydıkları kokular olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Ağaçlar yalnızca havada yayılmaya bel bağlamaz. Öyle olsaydı, bazı komşuları tehlikenin haberini alamazdı. Ağaçlar, kök uçlarındaki mantarsı ağlar aracılığıyla yolladıkları kimyasal sinyallerle de birbirlerini uyarır ve hava nasıl olursa olsun bu ağlar işlev görür.” Yazara göre mantarsı bağlar bir ağaçtan diğerine sinyaller taşıyarak, ağaçların böcekler, kuraklık ve diğer tehlikeler hakkında haberleşmesini sağlıyor. Öyle ki bilim dünyası, ormanları saran bu şebekeye wood-wide-web (orman internet ağı) adını takmış. 

SUSADIKLARINDA ÇIĞLIK MI ATIYORLAR?

Wohlleben, bu bölümdeki önermesi ise gerçekten düşündürücü. Yazara göre ağaçlar susadıklarında çığlık atmaya başlıyor! Bunu şöyle açıklıyor: “Ormanda olsanız da onları duyamazsınız çünkü bu ses ötesi (ultrasonik) seviyelerde gerçekleşiyor. Sesleri kaydeden İsviçre Orman, Kar ve Tabiat Federal Araştırma Enstitüsü’nde çalışan bilim insanları şu açıklamayı yapıyorlar: Köklerden yapraklara su akışı kesildiğinde gövdede titreşimler meydana geliyor. Bu tamamen mekanik bir olay ve muhtemelen bir anlamı yok. Yoksa var mı?(...) Araştırma sonuçlarını, özellikle daha önce bahsettiğim çatırdayan köklerle birlikte düşündüğümde, bu titreşimlerin salt titreşimden fazlası olduğunu düşünüyorum. Bunlar susuzluk çığlıkları olabilir. Ağaçlar, su seviyesinin düştüğüne dair vahim haberi arkadaşlarına bağırarak veriyor olabilir.”

  • Hayvanlar Nasıl Yas Tutar? / Raskolnikov Kitap/ 264 sf

Ülkenin güneyinde meydana gelen yangınlarda yüzlerce hayvan da yaşamını yitirdi. “Telef oldu” demek ya da “beyaz et” diye onları nitelendirmek, bu kitabı okuyan hiç kimse için mümkün değil artık; ya da öğrenebilen herkes için diyelim. Yavrusunu yangında kaybeden keçinin duvara dönük, günlerce bir şey yemeden ve hareket etmeden duruşu sosyal medyayı sarstı. Çünkü belki de insan sadece görünce anlayabiliyor. Oysa Antropolog Barbara J. King, “Hayvanlar Nasıl Yas Tutar?” adlı kitabında, keçi gibi yas tutan onlarca hayvanı örnek gösteriyor. Hepsi yaşanmış öyküler…

Gazeteci Rengin Aslan’ın çevirisini yaptığı kitap, hayvanların- bu tavuk da olabilir, fil de- sevdikleri bir arkadaşlarını ya da insan dostlarını kaybettiklerinde nasıl tepkiler verdiklerine odaklanıyor. Onlarca yıl insan yaşamını inceleyen bilim insanı King, bu sefer hayvanların bilişsel davranışlarından yola çıkarak yas kavramını inceliyor.

Ve evet kitabın sonunda anlıyoruz ki, her hayvan değil belki ama, sevgi duyan ve bağ kuran hayvanların tümü, sevdiklerini kaybettiklerinde bir yas süreci yaşıyor. Yazar, “Bu kitapta bir dizi farklı ekosistemi ziyaret ederek yabanıl kuşlar, yunuslar, balinalar, maymunlar, bufalolar, ayılar ve kaplumbağaların nasıl yas tuttuklarıyla ilgili bugüne kadar bilinenleri keşfedeceğiz. Aynı zamanda bize yoldaş olan kedi, köpek, tavşan, keçi ve at gibi hayvanların yası nasıl deneyimlediklerini anlamak için evlerin içine başımızı uzatıp çifliklerden içeri gireceğiz.” diyor ve öyle de yapıyor. Okuduğumuz öyküler, bir keçinin “şarkı söyleyerek mutlu olduğunu” ya da tavukların çok zeki varlıklar olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin tavuklar 100 civarı ayrı yüzü ayırt edebiliyor ve bir nesnenin bir kısmı gösterildiğinde bile tümünü tanıyabiliyor. Bu bilgiler bize şunu da gösteriyor; hayvanları ne kadar tanıyoruz ya da onları tanımak ve anlamak için ne kadar çaba sarf ediyoruz?

Profesör Barbara J. King, hayvanları tanıdıkça insanlardan farklı duygulara sahip olmadıklarını keşfediyor. İnsanlardaki ölüm bilinci hayvanlarda olmasa bile, yavrularını veya birlikte çokça vakit geçirdikleri arkadaşlarını kaybettiklerinde, onun yokluğunu anlıyorlar ve videoda gördüğümüz keçi gibi bir süre hayatla bağlarını koparabiliyorlar. Bu da bize hayvanların da insanlar gibi birbirlerine “sevgi duyduklarını” gösteriyor. 


 


ARŞİV