Sabah saat 6.30’du yola düştüğümde. Gökyüzü yeni ışımaya başlamıştı. Söğütlüçeşme metrobüs durağına doğru hızlı adımlarla ilerlerken bir yandan da Yusuf Uçar ve Rehber Köpek Aslan ile tanışacağım için hem heyecanlı hem de biraz tedirgindim. Metrobüs durağına vardığımda gözlerim Yusuf ile Aslan’ı aramaya başladı. Meraklı gözlerle etrafa bakınırken, Yusuf ile Aslan’ın otobüs duraklarının oradan metrobüse doğru geldiğini fark edip onları karşılamak için yürümeye başladım. Yusuf ve Aslan’la tanıştıktan sonra Yusuf bana doğru dönüp, “Seyhan biliyor musun Aslan olmasaydı evden buraya hem hızlı hem de bu kadar güvenli bir şekilde gelemezdim. Çünkü Aslan karşımıza çıkan engellerden beni haberdar ediyor. Ona göre yola devam ediyorum” dedi.
Hiç vakit kaybetmeden görevli güvenlik görevlisinin yardımı ile 34 AS Avcılar-Söğütlüçeşme metrobüsüne ilk olarak biz bindik. Kapının girişine yakın bir noktaya oturduk. Yusuf, İstanbul Üniveristesi’nde Spor Yönetimi bölümü okuyor. O yüzden birlikte bir saatlik metrobüs yolculuğu yapacağız. Üzerimizdeki gözlerin ve kulağımıza değip geçen konuşmaların gölgesinde sözü Yusuf Uçar’a verelim, hayata bakışını ve Aslan’dan önceki ve sonraki yaşantısını dinleyelim.
“ASLAN İLE HAYATI PAYLAŞIYORUZ”
Yusuf, Aslan’ı oturduğu koltuğun altına doğru yerleştiriyor. Patilerinin zarar görmemesi için de ayrı bir özen gösteriyor. Aslan ile temmuz ayında gittiği bir dernek toplantısında tanıştığını söyleyerek konuşmasına başlayan Yusuf, toplantıda eğitmen eşliğinde Aslan ile yürüme denemeleri yaptığını, bunu gören dernek başkanın da Aslan’ın ona uygun bir köpek olduğunu söylediğini ve eylül ayından itibaren de Aslan’ın yaşantısının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini dile getiriyor. İlk başlarda zorlandığına daha sonra ise Aslan ile birlikte yaşamayı öğrendiğine işaret eden Yusuf, “Her şeyi nerdeyse birlikte yapıyoruz. Sanırım sadece uyurken ayrılıyoruz. O benim ben de onun dilinden anlıyorum. Örneğin, Aslan çişi geldiğinde elimi yalamaya başlar. Derdini o şekilde anlatır” diye başlıyor anlatmaya. Yusuf, anlatırken bir yanda da Aslan’la konuşmayı da ihmal etmiyor. Aslan da kafasıyla dokunarak, konuşmalara karşılık veriyor. Aslan’ın hiç ses çıkarmaması ve havlamaması dikkatimi çekti. Bunu Yusuf’a sordum. Cevap olarak ise rehber köpeklerin aldıkları eğitimden kaynaklı havlamadıklarını öğrendim.
“BASTON GÖRMEYEN GÖZ GİBİ”
Bastonla yürümenin biraz görmeyen bir göz olduğunu dile getiren Yusuf, “Her şeyi duyarak ve hissederek yürümek zorundasınız. Çünkü önünüzdeki engeli göremiyorsunuz. Bastonun çıkardığı sesle o engeli bulmaya çalışıyorsunuz. Bu da sizi zihin olarak yoruyor. Bir şeylere takılacak mıyım ve düşecek miyim kaygısı sizi sarıyor. Kaldırımdan gidiyordum. Bastonum birden eğildi. İneceğim sandım. Bir adım attım bir buçuk metrelik merdiven boşluğuna düştüm” diye anlatıyor bastonlu yolculuğun zorluklarını.
Aslan ile birlikteyken hiçbir kaza geçirmediğine vurgu yapan Yusuf, “Çünkü Aslan hem kulağım hem de gözüm oluyor. Benden önce olaylara ve durumlara karşı nasıl davranacağını biliyor. Beni koruyup ve kolluyor. Birbirimizin hem ailesi hem de dostu olduk ” diyor.
“ENGELSİZ BİR DÜNYA OLSAYDI”
Metrobüsten Avcılar Kampüsü’nde iniyoruz. Yusuf’a arkadaş ve dost olan Aslan, onun güvenli bir şekilde yürümesi için büyük bir çaba sarf ediyor. Merdivenin başlangıç ve bitiş noktasını patisi ile yoklayan Aslan, bu şekilde Yusuf’u yönlendiriyor. Aralarındaki bu mükemmel uyum görülmeye değer. Okula vardığımız zaman sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kaldırımların çok dar olduğunu, bu dar alanlara masaların, sandalyelerin konulduğunu ve hatta arabaların park edildiğini söyleyen, keşke engelsiz bir dünya olsaydı diyerek gülümseyen Yusuf, “Eylül ayında Aslan ile tanıştım. O varken her şey bambaşka. İnanılmaz özgür hissediyorum.” diyor.
İlk zamanlar Aslan ile toplu ulaşıma binmek istediği zaman zorluklarla karşılaştığını, insanların tepki gösterdiğini hatırlatan Yusuf şöyle devam ediyor, “Altıyol’dan otobüse binmek istedim. Şoför almak istemedi. Aşağıya in dedi. İnmeyeceğimi, rehber köpeğimi evde bırakamayacağımı söyledim. Çünkü evde kalsa travma geçirir. İstersen polis çağır dedim. Söylene söylene otobüsü sürdü. Kadıköy’de korkan insanlar az oluyor. Ama Kadıköy’ün dışına çıktığım zaman tepkiler artıyor.”
“AİLEM ÇOK DESTEK OLDU”
Aslan ile yaşantısının ardından Yusuf, hem aile hem okul hem de spor hayatından da notlar paylaşıyor: “Hatay doğumluyum. Ailem Hatay’da yaşıyor. Sekiz kardeşiz. Sekiz yaşındayken gizli göz tansiyonu nedeniyle görme yetimi kaybettim. Fark edilememiş. Belki şimdiki teknoloji olsaydı her şey daha farklı olabilirdi ve belki engellenebilirdi. Ailemin desteği çok oldu. Onların sayesinde bağımsız hareket etmeyi öğrendim. Çocuktum, çok zorlanmadım. 20 ya da 30 yaşında görme yetisini kaybetmek daha zor bir şey. Ciddi travmalar geçirenler oluyor. Ben de öyle bir şey olmadı.”
“HER İŞİMİ KENDİM YAPIYORUM”
Hem spor hem de lise için İstanbul’a geldiğini söyleyen Yusuf, 2003 yılından beri İstanbul’da yalnız yaşadığının altını çizerek konuşmasına şöyle devam ediyor: “Kadıköy Yeldeğirmeni’nde oturuyorum. Tek başına yaşamaya alıştım. Her işimi kendim yapıyorum. Evi süpürüyorum ve siliyorum. Çamaşırları makineye atıyorum. Kişisel ihtiyaçlarımı tek başıma karşılıyorum. 2010 yılından beri Kadıköy Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğü’nde memurum. Ayrıca İstanbul Üniversitesi’nde Spor Yönetimi bölümünde son sınıf öğrencisiyim. Görme engellilere özgü bir spor olan Golbol oynuyorum. 2012 Londra Paralimpik Oyunları’nda Golbol Milli Takımı olarak üçüncü olduk. Hobi olarak da futbol oynuyorum. Görme engellilere uygun bir oyun olmadığı için profesyonel olarak oynamıyorum. Gezmeyi, yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum. Anı yaşıyorum. Yarın ne olur diye düşünmüyorum. Bu güne bakıyorum. İleriye yönelik planlar yapmıyorum.”
Yusuf’un sohbetimizin sonunda söylediği şu cümlelerse herkese bir ders niteliğinde: “Kendimi engelli gibi görmüyorum. Çünkü engelleri insanlar yaratıyor. Engel kollarda, bacaklarda ve gözlerde değil asıl engel kafaların içinde…”
“ÜÇ TANE REHBER KÖPEK VAR”
Rehber Köpekler Derneği’nin İstanbul’da 2014 yılında kurulduğunu, derneğin başkanın da Avukat Nurdeniz Tunçer olduğunu dile getiren Yusuf Uçar, konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Rehber köpekler uygulaması ilk olarak İngiltere’de başlamış. Ne yazık ki Türkiye’ye her şey çok geç geliyor. Şu an Türkiye’de üç tane rehber köpek var. Biri dernek başkanı Nurdeniz Hanımda, biri bende biri de İzmir’de yaşayan bir arkadaşımızda. Köpekler, görme engellilere ücretsiz veriliyor. Bütün ihtiyaçları dernek karşılıyor. Kendini bilen ve köpeğe sahip çıkabilecek kişilere veriliyor. Belirli kriterler var. Rehber köpek olarak Golden ve Labrador tercih ediliyor. Çünkü bu köpekler daha uysal. Bir de görüntü açısında insanların korkabileceği köpekler tercih edilmiyor.”
Yusuf, “Rehber köpekler iki aylıkken gönüllü bakıcı aileye veriliyor. Bir yaşına kadar ailede kalıyor. Bakıcı aile yoksa rehber köpek de yok demektir. Rehber köpeğin temel taşı aile aslında. Ailede kaldığı dönem köpeğin tüm ihtiyaçlarını dernek karşılıyor. Ama bakıcı aile bulmak çok zor. Bir yaşından sonra aileden alınıyor. Beş ay boyunca rehber köpek eğitimi veriliyor. Eğitimler, İstanbul ve Ankara’da veriliyor. Şu an eğitimde beş köpek var. Eğitimi geçerlerse rehber köpek olacaklar. İnsanların bilinçlenmesini ve köpeklerin neye hizmet ettiğini bilmelerini istiyoruz. Rehber köpek havlamaz ve ısırmaz. Köpeklerin üstünde ‘Dokunmayın, rehberlik yapıyorum. Sahibim görmüyor diye’ üç satırlık bir yazı var. Bu yazı aslında çok şey anlatıyor” diye anlatıyor hayatına eşlik eden dostunu…