Aydınlanma savaşında köy enstitüleri

Eğitim tarihimizin yüz akı Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta kurulmuştu...

26 Nisan 2012 - 14:48

Eğitim tarihimizin yüz akı Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’ta kurulmuştu. Köylümüzü ezgin bir toplum olmaktan kurtarmak için; dişle, tırnakla, emekle ve kitapla uygulanan bir eğitim ışığıydı. Köy Enstitülerinde, asırlardır, yanlışları doğruymuş gibi sunan bilgilerin yerine; bağımsız, üretken ve yaratıcı bilgi kullanıldı. Cumhuriyetimizin kuruluşu sonrası eğitimsizliği gidermek için kaçınılmaz bir değişimdi.

Köy gerçeğini gün yüzüne çıkaran köy romanlarını Köy Enstitülü yazarlar yazdı. Köylü çocukları, köy sınırından dünyaya açılmayı bu eğitim ışığıyla sağladılar. Köy Enstitüleri köy kızlarının birer gelecek umuduydu. Birer Cumhuriyet ışığı olarak on yıllık süreçte on yedi bin eğitimci yetiştirildi.
Köy Enstitüleri, köy çocuklarına yalnız abc öğreten kurumlar değildi. Sevgiyi, barışı, demokrasiyi, insan haklarını, yaşama sevincini iş eğitimiyle birlikte öğreten birer eğitim kurumuydu. Köy Enstitüleri, eğitim tarihimizin yarım kalan bir mucizesi olarak bugünün eğitimiyle yüzleşmelidir. Bu kurumların niteliği, niceliği sorgulanmalı, çok amaçlı ve yetenek geliştirici eğitimine uzun soluklu yolculuk yapılmalıdır.
Eğitim tarihimizin bu onurlu aydınlığı söndürülmemeliydi. O yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu karanlık döngüden kurtulmak için yakılan eğitim ışığını söndürmek için peşine düşüldü. Üstüne atılı suçların hepsi de sığ, dayanıksız, tutarsız ve amaçlıydı. Temeli; düşünce, deney, akıl ve bilime dayalı kurulan Köy Enstitüleri geleceğimizin bir umuduydu. Enstitülü öğretmenler, aklı özgürce kullanan, gerçekçi (Rasyonel) düşüncelerle donanımlı yetiştirilerek yol alıyorlardı. Bu okullar, gerçek hayatın işlevini öğretim aracı olarak kullanacak köy öğretmenlerini yetiştiriyorlardı. “Yaparak, yaşayarak, üreterek eğitim”, Köy Enstitüleri’nin vazgeçilmez bir olgusuydu. Köy Enstitüleri yaşatılsaydı ulusumuzun makûs (kötü) talihi yenilecek ve aydınlığa çıkılacaktı. Enstitülü öğretmenler karanlığın gözüne bakarak yediden yetmişe köylülerle birlikte aydınlığa bilinçlice yürüyeceklerdi.
Aydınlanmanın, yeni açılımların önünü tıkayan bilinçsiz dürtü Köy Enstitüler öyküsünü tüketme ve sonlandırmayı amaçlıyordu. Onlar köylüye aydınlık birer gelecek hazırlanmasını istemiyorlardı. Onların yürekleri ve kulakları sağırdı. Cumhuriyet devriminin yol çizgisi olan çağdaşlaşmanın kökünü kurutmak ve bilinçlenmeyi köreltmek tek hedefleriydi. Yüzünü aydınlığa çeviren, ışığını akıl ve bilimden alan Köy Enstitüleri kimilerinin kötü emellerini önleyen eğitim kurumlarıydı. Köylü, köylü kalmalıydı.
Köy Enstitüleri yazgısı aydınlanmayı getirdi. Ne yazık ki fenerin ışığı giderek kısıldı ve kapatıldı. Cumhuriyet karşıtları ve din istismarcıları karşı koydular. Ağaların, şıhların, din baronlarının ve yandaş siyasilerin çıkarları engelleniyor, uykuları kaçıyordu. Onlara göre eğitim, esin kaynağı dine dayalı, zihinleri uyuşturan dogmalardan olmalıydı.
Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, aydınlık, kalkınmış, çağdaş ve farklı bir ülke olacaktık. Kanımız ve canımızla özgürleşen vatanımız terör, töre ve karanlık günleri yaşamayacaktı. Bütün bunlar, eğitimsizliğin, bilinçsizliğin getirdiği istenmez gerçeklerdir. Köy Enstitüleri, karanlıktan, aydınlığa nitelikli insan yetiştirme davasıydı.
Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, temel ilke akıl ve bilim olacaktı. Eğitim üretken yapıya dönüşecek, güncelleşecek ve öğrenci merkezli olacaktı. Öğrenciler araştırma, inceleme ve sorgulamaya dönük eğitileceklerdi. Nitelikli insan sayısı artacaktı. Kitap okuyan bir toplum olunacaktı. Büyük kentlerdeki gecekondulaşma olmayacaktı. Kütüphane, tiyatro ve sosyal değerler önde tutulacak, sanat, aydınlanmanın bir parçası olacaktı. Toplum bilinçlenecekti. Yazık oldu. Eğitim ışığı kapatılan Köy Enstitüleriyle birlikte, yarım kalan mucize de tüketildi. İsmail Hakkı Tonguç’un ve Hasan Ali Yücel’in kemikleri sızlıyordur. Onlar bir mucize yarattılar.   Işıklar içinde olsunlar. “Dik yolları denediler,/Her güçlüğü yendiler,/Ama kapanışı önleyemediler”  
Bugün, yine karanlıklar aydınlığa egemen olmakta. Irmaklar ters akmakta, korku, suskunluk ve baskı karanlığın anahtarı olmaktadır.
 
İ.Gürşen KAFKAS
(Köy Enstitülü eğitimci-yazar)  

ARŞİV