Kadıköy'de 52 yıldır Namık Kundura’yı işleten Namık Solak, baba mesleğini yaşatmaya devam ediyor. 1950’li yıllarda Tophane’de el yapımı ayakkabıların satıldığı Üstün Kundura’yı kuran Mehmet Kazım Solak, dükkânın kapanmasının ardından ailesiyle Kadıköy’e taşınıyor. Kadıköy’de de kundura dükkânı açarak mesleğine devam eden babasının vefatından sonra Namık Solak, ailesine bakmak için dükkânı işletmeye devam ediyor. Solak’ın ayakkabı dükkânıyla ilişkisi elbette 20 yaşında başlamıyor. 7 yaşından itibaren dükkâna gide gele deri kokusunun alışkanlık yaptığını söyleyen Namık Solak dükkânı için “Burası benim hayatım.” diyor.
“HAYATIMI AİLEME VE DÜKKÂNIMA ADADIM”
Namık Solak bugün 72 yaşında. Ama çocukluk hayallerinden bahsederken gözleri doluyor. Aslında güzel sanatlar lisesine gitmek istemiş. Babasının vefatından sonra ailesine bakmak zorunda olduğu için bu hayalinden vazgeçmek zorunda kalmış. “Baba mesleği bu meslek, evde tek erkek bendim ve babam vefat ettikten sonra 20 yaşındayken dükkânla ilgilenmeye başladım. Benim de hayallerim vardı. Aslında çizim yapıyordum.” diyen Solak’ın içinde çizim yapmak bugün anımsadıkça gözlerini dolduran bir ukde olarak kalmış. Yine de pişman değil. Çünkü yaptığı işi seviyor. Dükkanına ve işine bağlandığını anlatan Solak şöyle konuşuyor: “Benden sonra da bu dükkânı ilerletecek kimse yok. Hayatımı aileme ve dükkânıma adadım. Sağlığım elverdiği müddet burada çalışmaya devam edeceğim. Deri kokusu bir alışkanlık yaptı bana ve bu dükkâna bağlandım.”
“BURASI BENİM HAYATIM”
Dükkânın hayatının bir parçası olduğunu söyleyen Solak “Şimdi birkaç arkadaşım var. ‘Emekliye ayrıl da hobi atölyesi açalım.’ diyorlar. Benim aktif bir hayatım olmasa nasıl yaşarım bilmiyorum. Buradan da kopamam, burası benim hayatım. Namık Kundura’nın yıllardır buradan alışveriş yapan müşterileri var. Solak “Bizim burada demirbaş müşterilerimiz var. Onların sayesinde ayakta durmaya çalışıyoruz. Ticaret çok zorlaştı. Alım ayrı zor, satış ayrı zor. Müşteriye sürekli güler yüz gösteriyorum. Bazen beni telefonla arayıp‘Yarın hanımla ayakkabı bakmaya geleceğim.’ dediğinde pazar günüde olsa kıramıyorum. Dükkânı gelip açıyorum artık akraba gibiyiz. Buraya başka yerlerden taşınan insanlar var. Benim iletişimimi başka yerlerle kıyaslıyorlar. Burası kasaba gibi... yaptığınız iş dükkânınız iletişiminiz çok iyidir. ‘AVM’lerden bıktık. İnsanlara bir şey soruyoruz cevap bile vermiyorlar.’ diyerek dertlerini bana anlatıyorlar.”diyor.
“DERİ UCUZ BİR ŞEY DEĞİL”
Pek çok insan gibi gelişen teknoloji ve yeniliklerden şikâyetçi değil Namık Solak, kendi kulvarını farklı görüyor ve şöyle konuşuyor “İnternet mecrası var. Birçok internet sitesinde ucuza mal satıyorlar. Bazı markalar da kaliteli satıyor tabii ama fiyatlar çok yüksek oluyor. Derinin bir maliyeti var. Deri ucuz birşey değil ki bir çift ayakkabının yapılışı bile 5 gün sürüyor. Benim dükkânımdaki ayakkabılar da mesela hepsi el yapımı ve deridir. İnsanlar verdikleri paranın karşılığını burada alıyor.” Babadan kalan yarım asırlık meslek mirası Kadıköy’de 52 yıldır el yapımı ayakkabıların satıldığı dükkânı işleten 72 yaşındaki Namık Solak, gelişen teknolojiye rağmen baba mesleğini geleneksel yöntemlerle sürdürmeye devam ediyor.
KÜÇÜK BİR KARIŞIKLIK
Namık Solak müşterileriyle olan ilginç bir hikâyesini şöyle anlattı:
Cuma günü bir müşterim geldi. Benden siyah küçük tokalı 41 numara bir kundura satın aldı. Çayımızı kahvemizi içtik gitti. Müşterim gittikten 1 saat sonra yeni bir müşteri daha geldi. Vitrine baktı ve bir saat önce sattığım ayakkabının 42 numarasını aldı. İkisi de Osmanağa Camii’ne namaza gidiyorlar. Namazını bitiren arkadaşım41 numara olan ayakkabıyı değil de 42 numara olan ayakkabıyı giyiniyor. Diğeri de 41 numarayı giyinmek zorunda kalıyor ve ayağını sıkıyor. Benim arkadaşım hemen bana geldi ve ‘Namıkcım sen benim ayak numaramı bilmiyor musun ki büyük numara verdin.’ ‘Asla olmaz yıllardır aynı ayakkabıyı ve numarayı giyiniyorsun ben unutmam. Sen neredeydin ayakkabıyı aldıktan sonra nereye gittin’ dedim.‘Camiye gittim’ dedi. O ara da diğer 41 numaralı ayakkabıyı giyinen müşteri geldi. ‘Ayak numaramı söylemiştim ama bana bir numara küçük ayakkabı vermişsin.’ dedi. Ona da nereye gittiğini sordum ve ikisinin de aynı camiye gittiğini öğrendim. ‘Camide karışmış olabilir mi?’ dedim. O anda ikisi de birbirine baktı ve ayakkabılarını değiştirdiler. O günden sonra hem onlar arkadaş oldu, hem de benim kişiyle arkadaşlığım devam etti.