Yüksek Mimar Serkan Ennaç’ın kaleme aldığı, İstanbul’un mimari zenginliğini ve kültürel tarihini anlatan “41 Kere İstanbul” kitabı, Jotun’un desteğiyle Literatür Hayat Yayınları’ndan çıktı. Ennaç’ın ilk kitabı olan 41 Kere İstanbul, şehrin geçmişten bugüne geçirdiği kültürel dönüşümü, sembol yapıları üzerinden anlatmaya çalışıyor.
Kitapta, Bizans döneminden günümüze kadar uzanan pek çok yapının hikâyesi anlatılıyor; Prens Adaları’ndaki köşkler, Florya’daki Atatürk Deniz Köşkü, Ortaköy Camii gibi İstanbul’un tarihî simgeleri detaylı bir şekilde ele alınıyor.
Kitabının amacını, “İstanbul sevdalısı bir mimar olarak, şehrin yapılarıyla kurduğum ilişkiyi, araştırmacı kimliğimle harmanladım. Kitabımda, İstanbul’un hak ettiği ilgiyi görmeyen yapılarının öykülerini anlatıyorum.” şeklinde açıklayan Ennaç, İstanbul’un kültürel mirasını keşfetmek isteyen okurlar için önemli bir rehber sunuyor.
Adalar, Bakırköy, Beşiktaş, Beyoğlu, Fatih, Sarıyer, Şişli, Üsküdar gibi İstanbul’un çeşitli ilçelerindeki yapıların yer aldığı kitaba Kadıköy’den de sekiz önemli yapı dahil edilmiş. Kadıköy’deki yapılara dair bilgilerden küçük alıntılar paylaşıyoruz.
ANTİPA KÖŞKÜ
Yunan hekim Dr. Andrea Antipa için tasarlanmıştır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, genel olarak 1906-1914 dönemi arasında inşa edildiği düşünülmektedir.
Antipa Köşkü, I. Dünya Savaşı sırasında kiralanmış ve 1952 yılında Katerina Duma tarafından, o dönem Tokyo Büyükelçiliği görevini yürüten Ahmet Ferit Tek’e satılmıştır. Ahmet Ferit Tek ve eşi Müfide Tek, 1971 yılına kadar bu köşkte yaşamıştır. 1987 yılında kızları Emel Esin’in vefatının ardından Tek Esin Türk Kültürünü Araştırma ve Geliştirme Vakfı kurularak köşkün mülkiyeti vakfa devredilmiştir.
Bina, uzun yıllar boyunca kullanılmaması sebebiyle 90'lı yıllarda iki kez yangın atlatmış ve ciddi hasar görmüştür. Antipa Köşkü, 2010 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları süresince olumsuz hava koşullarına maruz kalarak yıpranmıştır. Tarihi yapı, koruma altına alınarak depreme karşı dayanıklı hâle getirilmiştir.
ARİF SARICA KÖŞKÜ
Moda'nın en işlek caddesi üzerinde eşsiz bir köşk dikkat çeker. Semtte en merak edilen yapılardan biridir Arif Sarıca Köşkü. 1903 yılında Rum asıllı mimar C. Pappa tarafından Arif Sarıca için inşa edilen bu yapı, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit'in doktorlarından biri olan Arif Sarıca'ya aittir. (…)
Mimar Pappa, konağın planını Arif Paşa'nın yaşam tarzına uygun olarak düzenlemiştir. Arif Paşa, zemin katta cadde cephesinden girişi olan bölümde yaşarken, diğer katlar ailenin diğer üyeleri tarafından kullanılmıştır. Bodrum katında bulunan servis merdiveni, hizmetlilerin kullanımına yöneliktir ve her katta mutfak, sofa ve ana merdivenin kat sahanlığına erişim sağlar.
Konağın içindeki tavanlar ve duvarlar, freskler ve kartonpiyerlerle süslenmiştir. I. Dünya Savaşı sırasında köşk, İngilizlerin izniyle Ermeni Sübyan Okulu olarak kullanılmış, ancak savaş yıllarında birçok eşya ya harap olmuş ya da kaybolmuştur. İstanbul'un kurtuluşundan sonra Sarıca ailesine geri verilen köşk, günümüzde hâlâ aile tarafından kullanılmaktadır.
BARIŞ MANÇO EVİ
Kadıköy'ün sembol isimlerinden biri olan Barış Manço, Moda bölgesiyle özdeşleşmiştir. Kadıköy Belediyesi ve Halk Bankası'nın liderliğinde, Barış Manço'nun evi müzeye dönüştürülmüştür.
Moda semti, tarihinde geniş bahçeli köşkleri, farklı giyim tarzları ve yaşam tarzlarıyla dikkat çeken ve bu konularda öncülük eden yaşayanlarından ismini almıştır. 1800'lü yıllarda Sultan Abdülmecit tarafından Vitol Ailesi'ne hediye edilen bu bölgede, aile kendi tarzında birçok ev ve köşk inşa etmiştir. Barış Manço'nun satın aldığı ev de, Vitol Ailesi'nin son üyelerinin yaşadığı özel bir yapıdır. Mimari Constantine P. Pappa'dır. Bu evin ikizi yıkılarak yerine apartman yapılmıştır.
Viktoryen tarzda inşa edilmiş olan bu ev, tuğla ve cepheyi çerçeveleyen hareketli kilit taşları, ferforje çift kanatlı balkonları gibi o dönemin mimari özelliklerini taşır.
FREDERİCİ KÖŞKÜ
Moda'ya yerleşen aristokrat ailelerden biri olan Tubini ailesinden Anet Tubini, hayatını İtalyan asıllı tüccar bir aileden olan Fransuva Frederici ile birleştirince Frederici ailesi de Moda'ya yerleşir. Uzun yıllar bu köşkte yaşarlar. Köşk, Moda'yı Moda yapan aristokrat ailelerden geriye kalan ender köşklerden biridir. Çeşitli kaynaklarda mimarının Constantine P. Pappa olduğu yazan yapı günümüzde Umman Başkonsolosluğu'dur.
MARMARA APARTMANI
Anıtkabir'in de mimarı olan Emin Onat tarafından tasarlanan apartman modern çizgileriyle ilgi çekicidir. Aslında dışarıdan çok belli olmasa da iki bloktan oluşur, bu iki blok birbirine bitişiktir ve birbirinin ikizi değildir. Bina giriş holleri, mimarın da yakın dostu olan Ercüment Kalmık'ın Hitit ezgili mozaikleriyle donatılmıştır ve âdeta bir sanat galerisini andırır.
VALPREDA APARTMANI (İTALYAN APARTMANI)
Valpreda Apartmanı, genellikle “İtalyan Apartmanı” olarak adlandırılır. Bu isim, binanın yapımında görev alan İtalyan taş ustalarının işçiliğinden kaynaklanmaktadır. Haydarpaşa Garı'nın inşası sırasında özellikle cephelerde kullanılan taş kaplamalar için İtalyan ustaların tercih edilmiş olması, bu adlandırmaya vesile olmuştur.
Efsaneler, söylentiler ve kitap konularına ilham kaynağı olan bu apartman, yalnızca Yeldeğirmeni'nin değil, aynı zamanda İstanbul tarihinin yapılmış ilk yüksek apartmanlarından biridir.
Bilinenlerin aksine, Levi Kehribarcı tarafından yaptırılan bu yedi katlı, on dört daireli bina, o dönemin popüler mimari tarzı olan Art Nouveau tarzında inşa edilmiştir.
VİLLA MON PLAİSİR
1906 yılında Levanten Jean George ve ailesi için yapılmıştır. Mimarının Raimondo D'Aronco olduğu bilgisi yaygındır. İstiklal Caddesi'ndeki Lebon Pastanesi'nde (sonradan Markiz oldu) dört mevsimi tasvir eden J.A.Arnoux'a ait Art Nouveau çok güzel iki adet seramik pano bulunur. Sonbahar ve ilkbaharı temsil eden panolardır. Markiz'deki panolarla muhtemelen aynı sanatçısının elinden çıkan ve bu sefer eksiksiz olan dört tanesi de Fenerbahçe Kalamış Caddesi 79 numaradaki 'Villa Mon Plaisir'in ön cephesinde, pencere aralarında bulunmaktadır. Fenerbahçe'deki en güzel binalardan biri olan bu yapı, 1906 yılında banker Baron Oppenheim tarafından yaptırılmış, birkaç kez el değiştirdikten sonra günümüzde de restorasyonu gerçekleştiren Frik ailesine geçmiştir.