Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, geçtiğimiz haftalarda liselerde uygulanacak yeni sistemi anlattı. Ders sayılarının azaltılacağını belirten Selçuk, tasarı ve beceri atölyeleri kurularak öğrencinin yeteneklerinin tespit edileceğini söyledi. Ayrıca yeni modelde ilk üniversite sınavının da 2024’te yapılacağı bilgisini verdi.
Öğretmenlerin de öğrencilerin de öğrendiklerini içselleştiremediğini ifade eden Bakan Selçuk, “Önümüzde bir çağ var çok farklı bir çağ geliyor. Tekillik dediğimiz bir çağ geliyor. Biyolojik, dijital fiziksel çağ geliyor. Beynimize damarlarımızda robotların dolaştığı bir başka çağa doğru gidiyoruz.” dedi.
DERS SAYILARI AZALDI
Bakan Selçuk, Milli Eğitim Bakanlığınca belirlenen yeni eğitim modelinde ders sayısının 9. sınıfta 8’e, 10. sınıfta 9’a, 11. sınıfta 9’a, 12. sınıfta 7’ye düşürüldüğünü açıkladı. Ayrıca Anadolu Liseleri için 9-11. sınıflarda 35, 12. sınıflarda ise 24 ders olarak planlandı. Lisenin ilk üç yılında haftalık okul zamanı 35 saati Akademik Gelişim Programı, 5 saati Hayal-Etkinlik-Yaşam temalı çalışmalar olmak üzere 40 saat olarak planlandı.
Yeni sistemde “Tasarı ve Beceri Atölyeleri”nde öğrencilerin yeteneğinin ne yönde olduğu testlerle belirlenecek ve buna göre üniversite seçimine yönlendirilecek.
“Hayal-Etkinlik-Yaşam temalarında çalışmalarla değerlendirilmek üzere kısa adı HEY olan haftalık 5 saatlik zaman dilimleri planlandı” diyen Selçuk, bu zamanlarda öğrencilerin tasarım ve uygulama becerilerini geliştirecek etkinlikler yapmaları ve toplumsal fayda çalışmalarıyla yaşamla ilişki kurmalarının hedeflendiğini söyledi.
KARİYER OFİSLERİ GELİYOR
Öğrencilerin lise dönemi boyunca kendilerini tanımaları ve yaşamın diğer aşamalarını daha etkili yönetmelerini sağlamak amacıyla her okula “kariyer ofisleri” kurulacak. Kariyer ofisleriyle öğrencilerin, tüm alanlardan seçecekleri dersler aracılığıyla daha dengeli bir müfredat içinde kendilerini yetiştirmeleri hedeflenmekte. Başta sertifika programları olmak üzere öğrencilerin okul içi ve okul dışında edinmeleri gereken beceri alanları müfredat içine alınarak okul zaman planlamasına dâhil edilmesi amaçlanıyor.
SINAV SİSTEMİ BELLİ DEĞİL
Yeni modelde ilk üniversite sınavının 2024 yılında yapılacağı bilgisini veren Selçuk, “Bu ortaöğretim tasarımına uygun bir yükseköğretim sınavı nasıl yapılır, ortaöğretimde sınavlar nasıl olmalı. Bunun için çalışıyoruz. Yeni sistem 2024’e denk geliyor. O zamana gelmeden önce bunu netleştireceğiz.” diye konuştu.
“YENİ SİSTEM POTANSİYEL TAŞIYOR”
Yeni sistemi sorduğumuz öğrenciler sistemi ana hatlarıyla beğenseler de, eski tecrübelerinden yola çıkarak uygulanabilirliği konusunda şüpheliler.
Haziran 2016 tarihinde UNESCO tarafından düzenlenen, “Daha İyi Bir Gelecek İçin Eğitim” konulu kompozisyon yarışmasında dünya ikinciliği elde eden Ece Sevenay, yeni sistemle ilgili, “Öncelikle yeni eğitim sistemi, her ne kadar devletin sonunda eğitim konusunda bir takım şeyleri doğru yapma çabasını sarf ettiğini gösterse de, daha önce öne koydukları sistemlere baktığımda bunun içi boş bir hayal olarak kalacağını düşünüyorum. Fikir gayet iyi, Finlandiya’nın eğitim sistemi hakkında birkaç yazı okumuşlar sanırsam. Az ders saatleri, öğrencilerin yeteneklerini keşfetmesi için düzenlenen atölyeler, öğretmenlerin geliştirilmesi dünya için değil ama Türkiye için yeni şeyler sonuçta. Ancak problem, devletin bu devrim niteliği taşıyabilecek eğitim sistemine uzun yıllar boyu devam etmiş beceriksiz çalışmaları sonrasında geçmeye çalışmasıdır. Yeni eğitim sistemi gerçekten de öğrencileri insan yerine koyan, ezberlemekten uzaklaştıran ve yaratma, üretme konusundaki yeteneklerini artıran bir sistem olma potansiyelini taşıyor. Bu seferkini aceleye getirmeden, en ince detayına kadar zaman ve emek harcayarak yaparlarsa sonunda öğrencilerin hak ettiği eğitim sistemini oluşturabilirler.” dedi.
Lise öğrencisi olan Fatih Özdemir, “Ülkemizin eğitimde büyük eksikleri var. Gelişmiş ülkelerdeki oturmuş eğitim sistemlerini kopyalayıp ülkemize getirmeleri doğru değil. Bu toprakların ihtiyaçlarına ve yapısına uygun şekilde revize edilmeli. Tıpkı Hasan Ali Yücel’in yaptığı gibi. Ayrıca her sistem öğrencilere dayatılıyor. Sistem öğrencinin kendi istekleri doğrultusunda geleceklerini şekillendirmesi ve istedikleri alanlarda ilerlemelerini engelleyen bir sistem. Uygulanacak yeni sistem öğrenciye özgürlük alanı bırakması lazım ki kendini keşfedip bir alana yönlenebilsin. Ülkemiz eğitim alanında yetersiz ve bu gidişle düzeleceğine dair inancım da yok.
“STRESİN SEVİYESİ KATLANILMAZ NOKTADA”
Lise üçüncü sınıf öğrencisi Cevher Davut Oğuzkan, eğitim sisteminin sürekli değişmesinin öğrenci ve öğretmenlerde büyük tahribat yarattığını söyleyerek, “Her sene müfredat değişiyor ve aynı sene uygulanılmaya başlıyor. Biz üniversiteye hazırlanan öğrencileriz. Nereden hangi müfredatla çalışacağımızı şaşırdık. Hiç kimse liseye başladığı sistemle mezun olamıyor. Bence en kötü sürekli sistem, her sene değişen sistemden daha iyidir. Bu işin öğretmen boyutu var bir de. Son yıllarda öğretmenlerin de konuya çok hâkim olmadığını tıpkı öğrenciler gibi ne yapacaklarını bilmediklerini fark ediyorum.” şeklinde konuştu.
Ece Sevenay da sistemin sürekli değişmesinin öğrenciye yansımasını “Biz bütün bu değişimlerden tabi ki kötü etkilendik. Hayal edin, sınava çalışıyorsunuz aynı yaz hop yine sistem değişmiş. Bir sene içerisinde iki kere sınavın adının ve içeriğinin değiştirildiğini gördük. Hiçbir şekilde stabil, temiz, sağlam iş yapamamalarının yanında beceriksizliklerinin kurbanı yine biz öğrenciler oluyoruz. Özellikle 8. ve 12. sınıf öğrencilerinin girdikleri stresin seviyesi katlanılamayacak noktalara yükseldi. Her geçen sene durum daha da berbatlaşıyor. Hem öğrenciler hem de veliler bu değişikliklerden tedirgin ve neredeyse herkesin sisteme olan güvenleri sarsılmış durumda.” cümleleriyle değerlendirdi.
“BİZE NE YAPACAĞIMIZI SÖYLEMESİNLER”
Lise öğrencisi Kaan Bülbülkaya sistemin öğrencilere göre şekil alması gereken bir sistem olması gerektiğini belirtti. Bülbülkaya, “Sistem genel ilkelere sadık kaldıktan sonra çok da önemli değil. Önemli olan öğrencinin ilköğretim ve ortaöğretimde yeteneklerini, becerilerini keşfedeceği alanlar tanımak. Bu yaşlar zaten biz gençlerin kendilerini yeni tanımaya başladığı yaşlar. Sınav için sürekli bir şey ezberleyeceğimize bunların üzerine gitmemiz gerekiyor. Mevcut sistem buna izin vermiyor çünkü sisteme göre hepimiz birer rakibiz ve ne kadar çok şey ezberlersek o kadar başarılı olacağız. Ne istiyoruz, nasıl mutlu oluruz sorusunun cevabını aramayı unuttuk. Sadece sistemin bize gösterdiği “rahat” veya “paralı” mesleklerin peşine düştük.” dedi.
ECE’NİN ÜTOPYASI
Ece’nin “ütopyasında” ezberci ve geleneksel eğitim anlayışına yer yok. Sevenay, bu durumu kompozisyonunda şu cümlelerle açıklıyor: Bize geleneksel formülleri, fikirleri ve sistemleri öğretmekten vazgeçin. Bize onların nereden geldiklerini öğretin. Problemlerin köklerini öğretin. İhtiyacımız olan şey; sorgulamak. Yine Einstein’ın dediği gibi: ‘Eğitim gerçekleri öğrenme değil, beynin düşünmesi için egzersiz yapmasıdır.’ Dolayısıyla, neden bahçede kocaman bir taş olduğunu sorgularken önüme bariyerler koymayın. En harika fikirler en basit sorulardan ve düşüncelerden ortaya çıkar. Öğrenmek istediğim şey kitaplarımızda olmayabilir, ancak bunu bir bahane olarak kullanıp da istediğim şeyi bana öğretmemezlik yapmayın. Bir birey olarak, dünyaya faydalı olmak istiyorum. Şarkının da dediği gibi duvarda başka bir tuğla olmak istemiyorum. Kendi karakterimi ve dünyamı boş kanvasa ben boyamalıyım. Renkleri seçen ben olmalıyım. Fakat öğretmenlerim bana nasıl çizildiğini öğretenler olmalı.”