Büyükada’da bulunan Adalar Müzesi, 14. yılına yeniden düzenlenmiş olarak giriyor. Adalar'ın binlerce yıllık oluşum ve yerleşim hikâyesinden tek tek Adalılar'a uzanan farklı bölümleri barındıran müze, ikinci büyük yenilemesini gerçekleştirdi. Müzenin eklemelerle yeniden açılacak bölümleri arasında Ulaşım, Yerel Yönetim, Spor, Müzik, Adalılar, Haberleşme, Sağlık, İmar ve Hayırseverlik bulunuyor. Müzeye, iki bin yıllık deprem tarihini ve önemli depremleri içeren bölümle, Dün-Bugün Adalar Fotoğraflarını karşılaştırmalı olarak içeren gösterimler eklendi.
Yenilenme faaliyetleri kapsamında müze, 93 yıllık Adalı Viktor Albukrek'i de ağırlamaya başladı. Albukrek’in yaklaşık 500 parçadan oluşan eşya koleksiyonu da katıldı ve kalıcı sergi alanına yeni bölüm olarak eklendi. “Eşyanın Belleği: Bir Zamanların Büyükadası'ndan Viktor Albukrek Koleksiyonu başlıklı sergi” ile müzenin yeniden düzenlenmiş bölümleri 8 Haziran’da açıldı. Sergi, Albukrek’in aile hikayesi ve çocukluk ile başlayan ve bir asırlık ada evinin farklı kullanım eşyalarını, objelerini ve efemera malzemelerini vitrinlerinde toplayan koleksiyondan oluşuyor. Albukrek’in yıllar içinde büyük emeklerle oluşturduğu koleksiyon, kişisel ve kültürel önem katmanları taşıyan çeşitli eşyaları bir araya getiriyor, 93 yılın birikimini taşıyor.
“EŞYANIN BELLEĞİ OLABİLİR Mİ?”
Adalı dergisinin Haziran 2024 edisyonunda, sergiyle ilgili Melis Şeyhun imzasıyla yazılan yazıda, bellek çalışmaları ve bunun eşyalarla/nesnelerle olan bağlantısının son yıllarda, özellikle kültürel miras ve maddi kültür çalışmaları alanlarında büyük ilgi gördüğü belirtiliyor. Sanat eserleri, objeler veya günlük alet-edevat gibi tüm eşyaların, onları yaratan, kullanan veya onlarla etkileşime giren insanların hikâyelerini ve deneyimlerini ileten bellek taşıyıcıları olarak hizmet etme potansiyeline sahip olduğuna işaret edilen yazıda, koleksiyoncular ve koleksiyonların ise nesnelerle olan etkileşimleri aracılığıyla tarihsel anlatıları şekillendirmede önemli bir rol oynayıp, onlara kişisel ve toplumsal anlamlar yüklediği vurgulanıyor.
“Koleksiyon yapma eylemi, anıları nesiller boyunca koruma ve aktarma arzusunu yansıtırken, kültürel belleğin inşasına da katkıda bulunuyor. İnsanlığın tarihinde bellek sıklıkla somut nesnelerle iç içe geçmekte, bu da ilginç bir soruyu ortaya çıkartıyor: Eşyanın belleği olabilir mi?” sorusu sorulan yazıda, “Bu soru malzeme kültürü ve bellek arasındaki karmaşık etkileşimi düşünmemizi sağlarken, bir yandan da eşyaların insan deneyimini nasıl şekillendirdiğini ve yansıttığını irdeliyor aslında. Toplumsal geçmişimizin bekçileri olarak, eşyalar tarih, kültür ve kimlikle somut bağlantılar ortaya koyuyor, dünyayı anlama ve zaman ile mekanı anlamlandırma konusunda zengin bir alan açıyor. Eşyalar nesilden nesile paylaşılan anlatıları, değerleri ve gelenekleri somut bir şekilde simgeleyen ve ileten, elle tutulur nesneler olarak hizmet veriyor.” yanıtı veriliyor. Yazıda, 1931 Mayıs’ında, iki aylıkken Büyükada’ya gelen Viktor Albukrek’in bu koleksiyonunun, kişisel ve kültürel önem katmanları taşıyan çeşitli eşyaları bir araya getirdiği belirtilerek, “Koleksiyonundaki objeler, kolaylıkla unutulabilecek anıları ve anlatıları kapsayan somut bağlantılar olarak geçmişe ilmek atarken, Albukrek de yarattığı, aldığı ve korumayı seçtiği nesneler aracılığıyla geçmişi anlama şeklimizi önemli ölçüde etkiliyor.” yorumuna yer veriliyor.
“Oyuncaklardan günlük ev eşyalarına, şahsi objelere sayısız örneği bir araya getiren koleksiyon, gerçekte kişisel deneyimlerle doldurulmuş günlük eşyaların nesnel belleklerinin taşıyıcısı olarak hizmet ediyor, “Bir Zamanlar Büyükada”sının anılarını kapsıyor ve geçmişin izlerini koruyor. Yıllanmış bir fotoğraf makinası bizi farklı bir döneme ışınlarken, aile yadigarı bir beyaz eşya içinde yaşanmış bir evin yankılarını taşıyor.” denilen yazıda, şu ifadeler bulunuyor:
“Bir Zamanların Büyükada’sını dillendirmesinin ötesinde, bu koleksiyon neden mi Adalar Müzesi’nde sergileniyor? Unutmayalım ki müzeler, arşivler ve sergiler, nesnelerin belirli anlatıları iletilmesi için düzenlenmiş alanlar olarak hizmet verir, izleyicileri tarih, kültür ve bellek konularında çok yönlü şekillerde etkileşime davet eder. Müzelerin kolektif belleği koruma ve aktarmadaki merkezi rolünü dikkate aldığımızda, nesneler ve ziyaretçiler arasındaki etkileşimin bu süreçte kritik bir yer tuttuğu ortaya çıkmaktadır. Kolektif anılar ve tarihlerle dolu nesneler, insan varoluşunun geçici ama derin yönlerini yakalayarak hatırlatma ve anımsama yeteneğine sahiptir. Bu nedenle, Viktor Albukrek Koleksiyonu’ndaki eşyalar aracılığıyla kolektif belleğin korunması ve aktarılması, kültürel mirasa hizmet eden bir yaklaşım ortaya koyuyor. Tıpkı Adalar’ın tarihi, kültürel ve sosyal bağlamlarını bir araya getiren Adalar Müzesi gibi. Viktor Albukrek Koleksiyonu özelinde eşyanın belleği konusu, nesneler ve onların uyandırdığı kolektif bellek arasındaki karmaşık ilişkiye ışık tutuyor. Bu tür koleksiyonlarının müze ortamında sunulması, maddi eserlerin kültürel mirası nasıl somutlaştırıp dillendirdiğini anlamaya yönelik nüanslı bir keşif haline geliyor. Eşyanın belleği kavramı, bu sayede salt fizikselliğin ötesine geçiyor; her farklı eşyaya dair anlatılar, deneyimleri ve sosyo-tarihsel bağlamları kapsarken, izleyicinin belki de yitip gittiği sandığı anılarında kimi yenide-hatırla(t)malara, duygusal çağrışımlara ve diyaloglara kapı açıyor—ki bu da kültürel mirasın korunması ve anlaşılmasına katkıda bulunan zengin bir kültürel bellek dokusunu teşvik ediyor.”