Bir Karşıla(ş)ma Mekânı: Haydarpaşa Garı

Bir zamanlar Yeşilçam filmlerinin vazgeçilmez sahnelerinden olan Haydarpaşa Garı aradan geçen yıllara rağmen karşılama ve karşılaşma mekanı olarak hafızadaki yerini koruyor

17 Aralık 2020 - 13:42

İTÜ Mimarlık Tarihi programı yüksek lisans öğrencisi Bilge Keçebaş, inşa edildiği günden itibaren İstanbul için önemli karşılama ve karşılaşma yapılarından biri olan ve akıbeti belirsizliğini koruyan Haydarpaşa Garı’nı kamera gözünden inceledi. https://manifold.press/ web sitesinde yer alan “Kamera Gözü ve Dört Kapı Kente Açılan Bir Karşıla(ş)ma Mekânı Olarak Haydarpaşa Garı” başlıklı yazıda Bilge Keçebaş’ın 60’lardan 90’lara kadar çekilen 10 Yeşilçam filminin Haydarpaşa’da geçen sahnelerini hem mimari açıdan hem de kamera gözünden okuması özetle şöyle: 

BİRİNCİ KAPI: GAR

Anadolu’dan İstanbul’a gelen tren öncelikle gara girer. Gar kısmında peron tarafına doğru uzanan dört demiryolu hattı görürüz. Garı çevreleyen Haydarpaşa binası U şeklindeki formuyla şehirle ilk bakışmayı kısıtlar, peronu ve gar bölümünü içe dönük hâle getirir. Gelen yolcuları kısa bir süre için sarmalar. Trenin içinde bulunan ve gara yaklaşmakta olan bir yolcunun İstanbulluların aşina olduğu manzarayı görmesi mümkün değildir. Bu sayede kent, yeni gelenlere en güçlü yapılarından birini göstererek adeta bir gövde gösterisi yapar.

Tren perona yaklaştıkça garın çok ve sıralı pencereli, Avrupai cephesi dikkat çeker. Yapının devasalığı sadece görülmez, hissedilir bir hâl alır. Demiryolları arasındaki, yolcuların indikten sonra ayak bastığı ilk yüzey olan beton zemin trenler arasında sürekliliğini koruyarak perona enine geçişlere de izin verir. Yeni gelen için ise bir güzergâh belirterek perona doğru refakat eder. 

İKİNCİ KAPI: PERON

Peron koridoru yolcunun fiziksel olarak garla temasa geçtiği ilk yerdir. Burası bir kavuşma/ayrılma mekânıdır.  

Yukarıda sahne diyagramı verilen Gurbet Kuşları filminin hikâyesi, kahramanların Haydarpaşa Garı’na inişiyle başlar. Maraş’tan gelmiş olan Bakırcıoğlu ailesinin fertlerinin yüzünde indikleri andan itibaren bir şaşkınlık vardır. Buna karşın ailenin reisi olan babanın yüzündeki kararlılık net bir şekilde okunmaktadır. “Baba, Maraş’tan kalkıp hayallerini gerçekleştireceği kente gelişi, sırtına atmış olduğu ceketle de güçlü bir duruş sergilemektedir. ‘İstanbul’da şah olacağız’ söylemi onun İstanbul’u ve bu şehirde yaşayanları bilirim duygusudur.” 

ÜÇÜNCÜ KAPI: ÖN CEPHE

Geniş bir İstanbul siluetine açılan bu kapı, kente ilk kez ayak basan birini etkileyecek bir deniz manzarasına bakar. Aynı zamanda gar binasının ön cephesi devasalığıyla daha önce böyle bir dokuya ve ölçeğe yaklaşmamış olan misafirde hayranlık ve şaşkınlık uyandırır. Gelen yolcunun burada denizle kurduğu ilişki, garı bir karşıla(ş)ma mekânı olarak biricik yapan özelliklerdendir.

Peronu ve ana holü geçerek ilk şaşkınlığını yenen kahramanlar garın seremonik merdivenlerinde durur ve kentle selamlaşır. 

Garın en etkileyici mekânında verdikleri tepkiyle aslında karakterler hikâyenin geri kalanında İstanbul ile kuracakları ilişkinin bir temsilini sunarlar; kente ayak bastıklarını tam olarak burada idrak etmişlerdir. Gara ait bu mekân, karakterin hikâyenin bağlamı olan kent içerisindeki rolünü de seyirciye açıklamakta yardımcı olur. Şeyma Pekdemir’in ifade ettiği gibi, “Yeşilçam’da çokça izlediğimiz Haydarpaşa Garı, alt sınıf üyelerinin ellerinde valizleriyle İstanbul’a göçle geldiklerinin simgesidir.

DÖRDÜNCÜ KAPI: İSKELE

İskele, Avrupa yakasına geçmek isteyen tüm kalabalığın nihayetinde geleceği yerdir. Çevresinde bilet gişesi, gazete satanlar, büfeler, yolcu bekleyen taksiler ve otobüsler bulunur. Misafirini bekleyen özel araçların da Haydarpaşa basamaklarının hemen ön tarafına park ettiğini görmek mümkündür.

Nereye Bakıyor Bu Adamlar? filminde karakterler yaklaşık 80-90 cm yüksekliğindeki halat gerilmiş korkuluklara yaklaşır, denizle en yakın teması bu şekilde kurarlar. Aralarında bu koca denizi nasıl geçeceklerini tartışırlar ve iskeleye şehir hatları vapuru yaklaşır. Vapur düdüğünün şiddetli sesinden ürkerler. Yine de vapura binebilmek için iskeleye doğru yürürler.

Kalabalık, tüm yüküyle vapura binebilmek için daralan bir kapıdan geçer. Salak Milyoner filminde kalabalığın ve karmaşanın abartılı bir dille anlatıldığını görürüz. Karmaşa tamamlanıp vapur hareket ettiğinde karakterler nihayet İstanbul’a ulaşmıştır.

 “HAYDARPAŞA KENT SEMBOLÜDÜR”

Bilge Keçebaş, “Kamera Gözü ve Dört Kapı Kente Açılan Bir Karşıla(ş)ma Mekânı Olarak Haydarpaşa Garı” başlıklı yazıyı kaleme alma nedenini gazetemize şöyle açıkladı:

Haydarpaşa Garı, kullanıcının belleğinde yer etmiş bir yapıdır. Gar, hala karşılaşmaların olduğu, yeni ilişkilerin geliştirilebildiği/sürdürüldüğü ve farklı kesimler arasında temasın ve diyaloğun yaşadığı bir mekan ihtiva etmektedir. İstanbul’da bulunan bu tür karşılama yapıları içerisinde hem bulunduğu konum, hem mimari kurgusu, hem farklı kesimleri biraraya getirme hali hem de hikâyesiyle biricikliğini yıllar geçse dahi muhafaza etmektedir. Kentin en heybetli yapılarından biri olarak yolcuları karşılarken yeni geleni kalabalıkla yönlendirerek kentin simgelerinden olan “denizle” doğrudan karşılaştırır ve bu ilerleyişi kurgularken yarı açık, kapalı, açık mekanları kullanarak süreci kademeli hale getirir.

Haydarpaşa, “yeni gelen”in gördüğü ilk kent sembolüdür ve zihnindeki İstanbul imgesidir. Gar, hala yaşayan ve kent yaşamında kattığı, katabileceği kullanım değeri ile bir karşılaşma noktası olma konusundaki potansiyelini de kaybetmemiştir. Bu sebepler Haydarpaşa’nın özellikle Yeşilçam sinemasında nasıl bizimle beraber olduğunu ve o hikayelerin içinde nasıl yer aldığını sorgulamamı sağladı. Ben de Gar’ın bir anlamda “rol aldığı” bu filmler üzerinden mekan kurgusunun nasıl ilerlediğini ve kullanıcı için ne ifade ettiğini irdelemek istedim.

Bilge Keçebaş’ın yazısının tamamına https://manifold.press/kamera-gozu-ve-dort-kapi adresinden ulaşabilirsiniz.


ARŞİV