Çocukluktan beri polisiye romanlara meraklı Türkçe öğretmeni Elif Gümüş’ün ilk romanı “Sessiz” Dağhan Külegeç Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Bir polisiye roman olan Sessiz’de olaylar zaman zaman Kadıköy sokaklarında da geçiyor. Öğretmenlik için “vazgeçmemek üzerine kurulu bir meslek” diyen Gümüş, vazgeçmemek üzerine kurulu bir arama ekibinin yani Kadıköy Belediyesi Kentsel Arama Kurtarma takımı (BAK Kadıköy)’ün de bir üyesi. Romanı Sessiz de vazgeçmeden inatla bir katili yakalamaya çalışan bir kadın başkomiseri anlatıyor. Elif Gümüş ile yazma macerasını, öğretmenliği ve BAK Kadıköy gönüllülüğünü konuştuk.
1988 İzmir doğumluyum. Anadolu Öğretmen Lisesi mezunuyum. 18 Mart Üniversitesi Türkçe öğretmenliği bölümünü bitirdim. Özel bir kurumda Türkçe öğretmeni olarak çalışıyorum. Aynı zamanda kendimi bildim bileli yazmaya çalışıyorum. Bunu da Erbulak Evi’ne giderek pekiştirmeye çalıştım. Öğretmen olmak tüm teknikleri bileceğimiz anlamına gelmiyor. Verilen eğitimlerin bir sınırı var. Yazmak bambaşka bir süreç ve bu istek bu azim beni üç yıl önce Erbulak Evi ile tanıştırdı. Orada çok kıymetli eğitmen ve yazarlarla tanıştım. Bunlardan biri çok kıymetli yazar Hakan Akdoğan’dı. Kolektif öykü kitabında öykülerim yayımlandı. Bu yıl da kendi kitabım çıktı.
Kendimi bildim bileli polisiye kitap okumak bende bir hobi. Çocukken sahaflarda Agatha Christie kitapları arardım. Kendimi en çok polisiye roman okurken ya da onunla ilgili bir şeyler izlerken iyi hissediyorum. O yüzden ilk romanımın polisiye olmasına karar verdim.
Türkçe öğretmeni olduğum için küçük öğrencilerim de var. Masal yazmayı da çok seviyorum. Yazdığım masallar da var. Ama yazdığım romanın mutlaka devamı olacak. Bundan sonra başka bir eserle devam etsem bile Sessiz’in devamı Sonat Taşer karakterinin başka maceraları da olacak.
Tamamen kurgu. Bir yerde okuduğum böyle bir olay yok.
Dediğiniz gibi polisiye roman okuru zekidir, dikkatlidir, gözünden bir şey kaçmaz. Mantık hatalarına çok dikkat etmek gerekir. Bu da yazarı bildiğinden emin olmamaya iter. Defalarca okur, bakarsınız. Araştırmalar, makaleler, ulaşabildiğim her şeyi okudum. Bu bir yolculuk, dolayısıyla benim çok yolum var. Bazen okumak da yeterli gelmiyor, işi bilen birinden de destek almak istiyorsunuz. Veteriner olan, doktor olan arkadaşlarımın olması da bana büyük destek oldu.
Adalet kavramını sorgulatmak istedim. “Her katil suçludur. Fakat her maktul masum mudur?” bu benim çok sevdiğim bir söz. Bazen öyle durumlar yaşıyoruz ki bunu yapmış olan insana ne yüklememiz gerektiğini sorguluyoruz. Çünkü maalesef adalet sistemi her ülkede muhteşem değil. Bir sürü olay yaşıyor, bir sürü olaya tanık oluyor, adalet arayan insanlara tanık oluyoruz. Bunu biraz sorgulatmak istedim.
“ÖĞRETMENLİK VAZGEÇMEMEK ÜZERİNE KURULU”
Benim tercihim. İstediğim yerde istediğim şartlarda çalışabilmek benim için önemliydi. Çünkü yapmak istediğim şeyler vardı. Ve bunu imkânlarımın olabileceği bir yerde yapmak istedim. Bütün enerjimi bir sınava çalışıp, bir sınavı düşünerek geçirmek istemedim.
Öğretmen olmak çok güzel bir şey. Benim çevremdeki herkes öğretmendi ve benim hayalim öğretmen olmaktı. Öğretmen olmak sadece bir derse girip çıkmak değil. Karşınızda bir sürü parlayan göz var. Hepsinin psikolojisi çok önemli. O gün ne yaşadıkları çok önemli. Bir şeyleri yapmaları ya da yapmamalarının altında bambaşka sebepler olabilir. Bunları anlamak, bir öğrenciyi bile kazanabilmek çok önemli bir süreç. Zaman zaman bizim de zorlandığımız noktalar olabiliyor. Her zaman rol model olmak ve bunu sürdürebilmek kolay değil ama çok keyifli. Bambaşka bir meslek. Bir öğrencinizin vefalı bir mesajıyla, size kurduğu minicik bir cümleyle bambaşka hissettiğiniz çok güzel bir meslek.
Keşke öğretmenler sadece bir gün değil her zaman kıymetli olsa. Bir takım olumsuzluklar öğretmenlerin zaman zaman hevesini kırsa da öğretmenlik vazgeçmemek üzerine kurulu bir meslek. Biz her öğrencide vazgeçmemeyi tekrar tekrar tecrübe ediyoruz.
Olumsuz etkiledi. Çünkü çocuklarımız da bizler de biraz dokunsalız. Birbirimizi görmek, sınıfta bir çocuğun omzuna dokunmak, yüz yüze olabilmek bambaşka bir ortam. Bir şeyleri uzaktan yürütmek hepimiz için çok zor oldu.
“BAK ÇOK GÜZEL BİR AİLE”
Ben İzmir’de doğup büyüdüm ve bir sürü deprem yaşadım. Bu hep bir farkındalık oluşturdu. Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Eşim aynı zamanda liseden arkadaşım ve o sivil savunma kulübünün içindeydi. Bir sürü faaliyet yapıyorlardı. Ben de fahri olarak, katılımcı olarak içinde olmaya çalışıyordum. Bak Kadıköy’le de İstanbul’a geldikten sonra bu şekilde tanıştım. Uzun bir süreçti çünkü dahil olmak bir devamlılık, faaliyetlere katılım ve gönüllülük gerektiriyor. Onlar beni gözlemledi ben çalışmalara devam ettim. 2017’den beri BAK Kadıköy ailesinin bir üyesi oldum.
Evet oradaydım.
Aynı gün içinde İzmir’e varmıştık. Çok zor bir süreçti. Biz ekip olarak Rıza Bey apartmanında çalıştık. Çok güzel, umut dolu sesler de duyduk. “Sesimi duyan var mı?” sorusuna cevap almak muhteşem bir şey. Hepimizin umudu bu. Bu yüzden arama kurtarmacıyız. Bir nefes daha alabilsin diye. Bir kişinin daha sesini duyalım ve yaşamaya devam etsin diye. Ayda gibi Ahmet amca gibi kişilerin sesini duymak çok güzel bir duygu. Dışarıda yakınlarını bekleyen onca insanı görmek, onların söylediği yerden bir ses alamamak yıkan ve parçalayan bir duygu. Zor ve önemli bir deneyimdi.
Maalesef bir deprem kuşağındayız. Bu yüzden de eğer bilinçli olmazsak daha kötülerini de yaşayabiliriz.
BAK çok güzel bir aile. Aile diyorum çünkü bir ekipten daha fazlası. Kadıköy her zaman sıcaklığıyla, çarçabuk biraraya gelmesiyle bilinir. Herkes Kadıköy’ü ayrı sever. BAK Kadıköy de yeni üyelerini arıyor çünkü bu ailenin büyümesi, genişlemesi gerekiyor. Gönüllü olan herkesi BAK’ta görmeyi çok isterim.