Kadıköy Belediyesi’nin profesyonel bir yayıncılık anlayışı oluşturmak için 2018 yılında kurduğu Kadıköy Belediyesi Kültür Yayınları, yeni eserlerle külliyatını genişletmeye devam ediyor. Yayın yönetmenliğini Dinç Çoban'ın, editörlüğünü Yeliz Öztürk'ün yaptığı Kadıköy'ün tarihine, hafızasına ve kültür dünyasına ışık tutacak "İstanbul'un Bizans Dönemi Banliyöleri" kitabı da geçtiğimiz günlerde okurlarıyla buluştu. Enis Karakaya tarafından kaleme alınan kitapta, İstanbul’un kırsal kesiminin Ortaçağ içindeki yaşantısı hakkında detaylı verilere ve bilgilere yer veriliyor.
“ENVANTERİ KORUYUP GELİŞTİRECEĞİZ”
Eserin giriş bölümünde bir yazı kaleme alan Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı şunları paylaştı: “Kadıköy’ün; zengin tarihiyle, üç tarafı denizlerle çevrili coğrafyasıyla, gastronomisiyle, sportif faaliyetleriyle, yerli ve yabancı turistik potansiyeliyle bugün İstanbul’un gözbebeği ilçelerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Biz de Kadıköy’ün Kadıköy olma sebeplerinden biri olan ve tüm canlıları yaşamın merkezine alan bu kültürel zenginliği koruma çabasındayız. Kadıköy’ün kültürel zenginliğinin bir tarafını bağımsız tiyatrolar, tarihi sinemalar, sokaklarda gördüğünüz heykeller, uluslararası operalar; bir diğer yanını da Kadıköy’deki fikirsel ve edebi faaliyetler oluşturur. Dolayısıyla Nâzım Hikmet, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Fâzıl Hüsnü Dağlarca, Cemal Süreya, Kemal Tahir, Haldun Taner gibi nice yazar ve fikir insanlarının bu sokaklarda yürümelerinin, Kadıköy’de yaşamayı tercih etmelerinin çok da tesadüf olmadığını biliyoruz. Kadıköy Belediyesi Kültür Yayınları, Kadıköy’ün zengin kültür sanat dünyasının bilincinde bir yayınevi olarak bunu kayıt alma amacıyla yola çıkmış, Kadıköy’ün sözlü ve yerel tarihine ışık tutmuş, yayınladığı sanatsal ve edebi pek çok eserle sadece Kadıköy’ün değil yayın dünyasının da envanterini zenginleştirmeye başlamıştır. Biz de devraldığımız bu zengin envanteri koruyup geliştireceğiz.”
SURLARIN DIŞINDAKİ YAŞAM
1982 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünden, Prof. Dr. Semavi Eyice tarafından yönetilen “Geç Roma ve Bizans Döneminde Sardes” konulu lisans tezini hazırlayarak mezun olan Karakaya, yurt içinde çeşitli arkeolojik kazılara ve yüzey araştırmalarına katıldı, bilimsel gezi rehberliği ve fotoğraf sergisi gibi meslekî etkinliklerde bulundu. Çeşitli kitaplarda, dergilerde ve ansiklopedilerde yazıları bulunan Karakaya, 1991 yılında yayımlanmaya başlayan Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi’nin yazı işleri müdürlüğü görevini yaptı. Roma ve Bizans dönemiyle ilgili araştırmalar yapan Karakaya’nın kaleme aldığı kitapta, şehrin surları dışında kalan yerleşim alanlarında, kısıtlı olanaklarla can güvenliğinden büyük ölçüde yoksun biçimde yaşamlarını sürdürmeye çalışan; tarım, hayvancılık ve balıkçıkla uğraşan köylüler ile manastırlardaki yaşamın izleri sürülüyor. Karakaya’nın birçok farklı kaynağa başvurarak hazırladığı bu başucu kitabında ordugahlar, hapishaneler ile sürgün yerlerindeki trajediden de söz ediliyor. İmparatorluğun yazlık sarayları, asillerin, varlıklı sınıfın yaşadığı villalar ve av kasırları da bir başka grubu oluşturuyor. Karakaya kitabında konuları sosyolojik, coğrafi ve tarihsel yönleriyle işlese de daha çok arkeoloji, mimarlık ve sanat tarihi öne çıkıyor.
FARKLI BİR YAŞAM…
Bizans’ın sur dışındaki kırsal yerleşimleri ile taşra yaşantısı hakkında bilgi sunmayı hedefleyen Karakaya, kitabın önsözünde şunları paylaştı: “Bizans dönemi İstanbul’u daha çok sur içindeki varlığıyla tanınmaktadır. Sur içi materyallerin ne kadar zengin olduğu düşünülecek olursa bu durumda yadırganacak bir şey yoktur. Fakat modern kent yaşamından uzak, köylerde ve taşra yerleşmelerinde kent yaşamından farklı bir hayatın olduğu da bir gerçektir. İşte, diğerine göre geri planda kalmış olan, İstanbul’da Bizans’ın sur dışındaki kırsal yerleşimleri ile taşra yaşantısı hakkında bilgi sunmayı hedefleyen bu çalışmada, Bizans dönemi sur dışı topografyasının çok kesin olmayan verilerini irdelemek yerine, daha çok tarihi kaynaklardan edinilen bilgiler ve mevcut bulguların sunulması amaç edinilmiştir. Ve konular, tarih ya da tarihi coğrafya yönlerinden daha ziyade, sanat tarihi ve arkeolojik yönden ele alınmıştır.”
BİZANS DÖNEMİNDE KADIKÖY
Karakaya, Haliç ve çevresi, Boğaziçi’nin Rumeli ve Anadolu yakası, Prens Adaları gibi birçok bölgeyi mercek altına alıyor ve bu bölgelerdeki yaşamı farklı boyutlarıyla ele alıyor. Kadıköy özelinde de geniş bilgiler ve görsel kaynaklar paylaşan Karakaya, Bizans döneminde Kadıköy’ü şöyle anlatıyor. “İmparator Dioclatianus’un Nikomedia’yı (İzmit) Roma İmparatorluğu’nun doğudaki başkenti yapması ile bu kenti Khalkedon istikametinde Konstantinopolis’e bağlayan yollar önem kazanmış, 330 yılında Konstantinopolis’in başkent olması ile bu önem daha da artmıştır. Avrupa’yı Asya’ya bağlayan Boğazlar’dan, Başkent ile bağlantısından dolayı önemli bir yeri olan İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasından doğuya yönelen iki büyük yolun olması gerekir. Bunlardan ilki Marmara denizi (Propontis) sahilini, kıyıdan çok fazla uzaklaşmadan takip eder. Diğer yol ise bunun kuzeyinden, daha içerideki engebeli, ormanlık bölgeden geçerek Nikomedia’ya varırdı. Sahil yolunun başlangıç noktası Khalkedon iken, diğer yolun başlangıcının Khrysopolis olduğu anlaşılır. Khrysopolis ile Khalkedon arasında bir karayolu olduğu gibi, bu iki yolu, değişik noktalarında birbirlerine bağlayan talî yolların olması gerekir. Kadıköy’den Çamlıca yönüne, Merdivenköy’den Caddebostan yönüne ve Samandıra’dan Pendik iskelesine uzanan yan yolların bulunduğuna dair bulgulara sahibiz.”
LİMAN VE ERZAK DEPOSU
İlkçağdan itibaren oldukça kalabalık ve önemli bir yerleşme olduğu bilinen Khalkedon’un Khrysopolis’in limanı ve erzak deposu olduğunu aktaran Karakaya, şöyle devam ediyor: “Halkı çok tahsilli ve kültürlü değildi, fakat balıkçılık ve iplik üretmekle şöhret bulmuştu. Ayrıca Prokopios’un bize verdiği bilgiye göre, başkentin Mûsevî nüfusunun en yoğun olduğu yerdi. Deniz ürünlerinden palamut balığı ile lezzetli istiridyesi ve midyesi çok ünlü idi. Khalkedon’da büyükçe bir pazar yerinin olduğu da bilinmektedir. Bu bölgenin “Himeros” olduğu kazılarda bulunan sütunlu yol civarındaki dükkânlardan oluştuğu öngörülebilir. Yüzyıllar boyunca üzerine kurulmuş olduğu Kadıköy’ün coğrafyasında büyük değişiklikler olmuştur. Aslında bir yarımadada, yüksekliği fazla olmayan bir tepenin üzerinde, engebeli bir arazide kurulmuş olan antik kent, dar bir boyunla ana karaya bağlanmaktaydı. Kıyı şeridindeki doğal değişime büyük ölçüde neden olan etken iki tane akarsudur. Söz konusu bu akarsuların o dönemlerde bugünkü gibi suları çekilmiş cılız dereler olmadığını anımsatmakta yarar vardır. Yeri gelmişken bir başka konuyu da belirtmek gereklidir ki, “Kurbağalıdere’ diye bilinen akarsu Bizans döneminde içinde çeşitli tatlı su balıkları, bol miktardaki kurbağa ve diğer canlıların yaşadığı bir ırmaktı.”
Kadıköy ile birçok bilgiyi arkelojik kazılardan çıkan sonuçlar eşliğinde paylaşan Karakaya bunu yaparken, Bizans döneminde Kadıköy’de sosyal yaşama dair de önemli bilgiler veriyor.
Caddebostan Kültür Merkezi içindeki Kadıköy Belediyesi Kültür Yayınları Kitapevi’nden indirimli fiyatıyla satışta olan kitaba, çevrimiçi satış platformlarından da ulaşabilirsiniz