YemekveKültür’ün son sayısında her zaman olduğu gibi yemek kültürüyle ilgili merakla okunacak yazılar yer alıyor.
Kadıköylü Çiya Yayınları’nın 3 aylık dergisi YemekveKültür'ün son sayısı çıktı.
Salih Bolat ’ın yemek yazısı ile başlayan dergide, Burhan Felek’in 1982 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanmış olan yazısında dönemin beslenme kültüründe protein ihtiyacına cevaben getirdiği önerilere yer veriliyor. Osmanlılarda serinletici ve ferahlatıcı bir içecek olan şerbetin, Tatlıhane-i Amire ’deki macerası üzerine bir yazı yazan Arif Bilgin’in Hazine-i Hassa’dan 1850 ve 1919 yılına ait iki defterin dökümü ile hazırladığı incelemesi, bizi birbirinden farklı birçok şerbet türü ve üretim biçimi ile tanıştırıyor. Yusuf Ziya Ortaç, eski çayhaneler, kıraathaneler yazısı ile etrafa bir çay ve kahve kokusu yayıyor. Ömer Faruk Şerifoğlu’dan Kebabçı Kamil’i okurken dönemimizdeki az bulunur bir ilişki biçimine de tanıklık ediyoruz.
Silleli Figani destanında; “Bakın ey ağalar ne ister gönlüm / Sabah kahvaltısı bir tepsi börek / Şeker helvasından dönmüyor meylim / Onu da yiyeyim şen olsun yürek” diyor.
M. Bülent Varlık, üç Fransız seyyahı Thevenot, Tavernier ve Toutfort’un gözünden coğrafyamızda bir yolculuğa çıkarıyor bizi. Turgut Kut’un hazırladığı, ilk bölümü bu sayıda yer alan Garip Şeyler her sayımızda birbirinden ilginç yaşanmışlıklar ve anekdotlar ile bizi şaşırtacak. İlk Garip Şeyler’den biri Lokantacı Lala’nın Cumhuriyet gazetesine konu olmuş ölümü oldukça dikkat çekici. Haşim Şahin, 16. yüzyılda yaşamış Beşiktaşlı Yahya Efendi’nin hayatının izini sürerken kendisinin dergâhında ve hayatında pek önemli bir yer tutan pirince dair yazdığı methiyeyi paylaşıyor. Şıllık, dul avrat çorbası, dilber dudağı ismini kadın bedeninden alan mutfağımızdaki tanıdık yemek ve tatlı isimlerinden bazıları; bu isimlerin hareket noktaları üzerine düşünen Derya Şaşman Kaylı ve Eren Akçiçek soruyor: “Toplumsal yaşamda evlerimizdeki mutfakların cinsiyeti, kadın ve erkek varoluşunu nasıl etkilemektedir?” David Waines, Ortaçağ İslam toplumlarında “Lüks Yiyecekler” konusunu araştırırken, aslında neye nereden ve nasıl lüks denildiği ya da denilebileceği üzerine düşünüyor ve Semih Özkan, Doğu ve Batı Hristiyan kültüründe aşçıların koruyucusu Azize Martha ve Aziz Lorenzo’ya yakından bakıyor. Musa Dağdeviren pekmezin yapılışını anlatırken tükenmekte olan bir üretimin ve kültürün, hayatımızdaki değerine de vurgu yapıyor. İlkin ve Serap Öztürk’ün vesilesi ile, Adapazarı Hendek Büyük Bıçkı Köyü sakinlerinden Sema ve Belgiz Hanım Sivas’ın Zara Kasabasının 1940’larına gidiyor; yolda birçok anı, birçok tarif ve hatıra canlanıyor.