Bu sergiyi yiyebilirsiniz!

Kadıköy, Türkiye’nin ilk Çikolata Tarihi Sergisi’ne evsahipliği yapıyor bugünlerde. Moda’daki Saint-Joseph Fransız Lisesi’ndeki sergi, çikolatanın İstanbul ve Anadolu’daki yolculuğunu tarih, sanat ve tatlı severlerle buluşturuyor.

15 Ocak 2014 - 13:22
Gökçe UYGUN
 
İnsanlığın ortak lezzet kaynağı, mutlu anlarımızın, kutlamalarımızın tatlı yoldaşı, depresyonluların başucu yiyeceği çikolata… Onu daha yakından tanımak isterseniz bu sergi tam size göre. Zira, Moda’daki Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde geçtiğimiz günlerde açılan “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Çikolatanın Lezzeti Tarihi Sergisi”, çikolatanın heyecan verici ve ilginç olaylarla dolu hikâyesini anlatıyor. Mucize yiyecek çikolatanın Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan hikâyesinin başrol oyuncularını, karşılaşılan zorlukları ve eğlenceli anekdotları da içeren sergi vesileyle, proje Koordinatörü Göknur Gündoğan’a çikolatalı birkaç soru sorduk;

-Bu kadar lezzetli bir sergi açma fikrinin nasıl oluştuğunu öğrenmek isteriz…
Proje bir Saint-Joseph projesiydi. Çünkü her yıl, Saint-Joseph ve Saint-Michel Liseleri'nde öğrenciler ve kültür-sanat ekibimizle birlikte bu tip sergiler düzenliyoruz. 2014 Yılı, Gastronomi Haftası çerçevesinde çikolata temasına eğilelim dedik. 7'den 70'e herkesin ilgisini çeken ilginç alanlara uzanan bir konu. Bu doğrultuda araştırmalara başladık. Çikolata denince akla, hem zanaat hem de endüstri anlamında bir kaç ülke gelir. İsviçre, Fransa ve Belçika, ilk akla gelenler... Türkiye'de endüstriyel anlamda çikolatanın yaygınlaşması ve halka inip demokratikleşmesi sürecinde ise Nestlé firmasının katkıları çok büyük. İsviçre Başkonsolosluğu'nun desteğiyle Nestlé Türkiye'nin yetkililerine ulaştık ve sergi projemizden bahsettik. Çok heyecanlandılar. Kendisi de bir İzmir Saint-Joseph’li olan Nestlé Çikolata ve Şekerleme Grubu Genel Müdürü Oben Akyol, projeyi özellikle destekledi. Böylece, 1909 yılından bu yana Türkiye’de faaliyet gösteren ve 1927’de Feriköy’de Türkiye’nin ilk çikolata fabrikasını kuran Nestle, ana sponsor oldu.

-Sergiye hazırlık sürecinden bahseder misiniz? Ne kadar sürdü? Neler yapıldı?
İlk olarak sergi küratörümüz Saadet Özen'le birlikte, Nestlé'nin Genel Merkezi'nin bulunduğu İsviçre Vevey'e gittik ve oradaki tarihi arşivlerde araştırmalar yaptık. Ardından Türkiye'deki Osmanlı dönemine ait arşivlerde çalışmalar sürdürüldü. Koleksiyoner Cengiz Kahraman'ın değerli görsel arşivinden de nadide fotoğraflar edindik. Sergiye çok az bir süre kala, yaptığımız çalışmalar basına da yansıyınca, Baylan Pastanesi (Kahve Dünyası), MSA (Mutfak Sanatları Akademisi) ve Elit Çikolata&Şekerleme gibi firmalar da bizlere koleksiyon parçaları tedariği konusunda yardımcı oldular. Görsel malzemeler ve eşyalar, objeler toplandıktan sonra, sergi ve sergi alanı tasarımına başladık. Tasarımcımız Sedat Şensoy etkinlik görsellerinin ilgi çekici bir şekilde düzenlenmesine oldukça özen gösterdi. Tüm bu hazırlık süreci yaklaşık 1,5 yıla yayıldı.

-Sergi çikolatanın Osmanlı-Cumhuriyet dönemi arasındaki yolculuğunu mu anlatıyor?
Sergi çikolatanın Osmanlı topraklarına ilk geldiği 17.yüzyıldan başlayarak (ki ulaşılabilen ilk kayıtlara göre İstanbul değil İzmir'de tüketimine rastlıyoruz), Cumhuriyet sonrası 1930'lara dek yaşanan dönemi kapsıyor. Ancak odak noktası tabii ki çikolata tüketiminin çoğaldığı ve bu sektörün tanıtımının, taklitlerinin, reklamlarının ve eğlenceli farklı uygulamalarının gözlemlendiği 1900'lü yıllar. 1927'de Şişli Feriköy'de kurulan Nestlé çikolata fabrikasında çekilmiş fotoğraflar ne kadar zengin ve ilginç bir kültürün yerleşmeye başladığını kanıtlar nitelikte.

-Sergiyi gezenler çikolata hakkında neler öğrenecekler?
Sergimizde bir çikolata kronolojisinin yanı sıra, çikolatanın yapımına ait farklı bilgiler bulunuyor. Bunun dışında çikolatanın Osmanlı topraklarında öyle hemen kabul görmediğini, Batılı bir yaşam kültürünü yansıtan bu objenin “tutunabilmek” için hayli farklı taktiklerle tanıtıldığını da görecekler. İlginç olan diğer bir konu ise çikolatanın bir zamanlar eczanelerde satılan ve sağlığa iyi geldiği düşünülen bir madde olması. Bu konuyla ilgili eğlenceli reklamlar mevcut sergide. Bir hemşire görseli var mesela, “çikolata vücudu besler” diye öğüt veriyor. Ayrıca çikolatanın pastane kültürü olmadan kök salamayacağı da açık bir şekilde görülebilir. Bu nedenle sergi salonumuzun bir köşesine temsili bir pastane de kurduk. 1920’li yılların geleneksel pastanelerinden. İnsanlar sosyalleşmek için kullanmaya başladıkları bu alanlarda çikolata tüketiyorlar. Bu nedenle iki yeni kültür yani pastane ve çikolata birbiriyle paralel gelişiyor bu topraklarda.

DOKTOR TAVSİYESİ; ÇİKOLATALI KAHVALTI
Sergiden birkaç ilginç başlık;
·       19.yy’ın ikinci yarısından itibaren Avrupalı çikolata firmaları Osmanlı pazarına girer, piyasa çikolata reklâmları, hediye kampanyaları, ücretsiz tadımlarla renklenir. Fakat sarayın teveccühünü kazanan firma Nestlé olur, 1908 yılında Sultan II. Abdülhamid’in tedarikçisi unvanını almayı başarır.
·       Uzaya giden ilk çikolata şu anda Nestlé'nin bir markası olan “smarties”.
·       Çikolata tablet şekilde yenmeden önce sadece bir içecek. Acımsı tadından dolayı da aslında pek rağbet görmüyor.
·       Türkiye'deki Feriköy Nestlé çikolata fabrikasında üretilen ilk çikolata fındıklı bir çikolata.
·       Çikolata on dokuzuncu yüzyıldan beri “bilinen” bir şeydi. Onu ilk olarak alafranga kahvelerde sunulan, özellikle soğuk havalarda sevilen, hatta doktorların da tavsiye ettiği bir içecek olarak tanıdı Osmanlı. Hatta öyle ki; dönemin hekimleri; “Kat kat esvab giyip hamallık etmektense her sabah çikolata ile mükemmel bir kahvaltı etmek her halde daha iyidir” dermiş.
·       Bundan yıllar önce Saint-Joseph Fransız Lisesi’nin bir geleneği vardı: çikolatalı ekmek ve kahveyle ikindi kahvaltısı… Lisenin mezunları her yıl bir araya geldikleri günü hâlâ “çikolatalı ekmek günü” diye anarlar.
·       (…) çikolata istimalinin bizde günbegün tezaid etmesini şayan-ı memnuniyet görmek lazımdır. Çikolatayı en muvafık olmak üzere sabah kahvaltısında sütlü çikolata şeklinde içmek lazımdır. (Servet-i Fünun, 1904)

ARŞİV