Narsizim ile ilgili hepimizin bir fikri, bir tanımı, bir tanışı ya da tanıklığı var. Ve hepimiz için kendimizden oldukça uzak bir tanım. Peki gerçekten öyle mi? Bu tanımı ne kadar doğru kullanıyoruz ve sağlıklı narsisizm diye bir şey yok mu? “Hepimiz Narsistiz “ kitabının yazarı klinik psikolog Şule Öncü ile konuştuk.
Narsisizm sadece “hasta ya da kötü öteki”ne özgü bir oluş değil, hepimizin benliğini belirleyen temel insani niteliklerden biridir. Normal/sağlıklı narsisizmi de içine alan çok geniş bir spektrumdur. Maddi manevi ihtiyaçlarımızı karşılarken sağlıklı ya da patolojik, örtük ya da açık, bedensel ya da zihinsel; hepimiz zamanla değişen düzey ve belirtilerle mutlaka bir tür narsisizm sergileriz. Sağlıklı narsisizm aydınlık yanımızsa, patolojik narsisizm içimizdeki karanlıktır. Bireydeki normal/ sağlıklı narsisizm azaldığında patolojik yani sağlıksız narsisizm artar.
HASEDİN İKİ YÜZÜ
Örneğin insanların pek çoğu işleri yolunda gitmediğinde, hayattan istediklerini alamadıklarında, kendi istediklerine sahip görünenleri kıskanır ya da onlara haset eder. Tam tersi durumda ise başkalarının onu kıskanacağını, ona haset edeceğini düşünür. Bu bağlamda nazar boncuğuna atfedilen inanç masum değildir. Hasedin bu iki yüzü de aslında narsisizm spektrumunda patolojik narsisizmin alanına girer. Sağlıklı narsisizm ise haset değil şükran duyabildiğimizde yaşadığımız kendinden hoşnutluk halidir.
Kronik haset, istediği her şeyi hak ettiğine inanma, onay bağımlılığı, üstünlük ya da aşkınlık inancına dayalı kibir ya da gizli kibir, empati yoksunluğu, içi boş çocuksu öz güven, takınılmış sahte tavırlar, başkalarını değersizleştirme ve araçsallaştırma refleksleri bütünüyle patolojik narsisizme özgü niteliklerdir. Bu veriler ışığında patolojik narsisizmin bugünün dünyasında ruhsal bir pandemi olduğunu söyleyebiliriz. Hepimiz ya fail ya da mağdur olarak ve tabii hem fail hem de mağdur olarak bu pandemiden az çok etkilenmekteyiz ama buna rağmen narsisizm toplumsal yarılmanın/bölünmenin yeni bir fay hattı haline geldi.
İnsanlar kibirli, övüngen, benmerkezci, öfkelendiğinde ya da engellendiğinde çocuksu despotik tepkiler veren, gösterişçi bireyleri “narsist” diye ötekileştirirken, aşağılarken, değersizleştirirken; kendi içindeki gizli kibre, mesnetsiz aşkınlık inancına, benmerkezci ve tümgüçlü (her şeye gücünün yeteceğini zannetme) “olabilme” hayallerine, despotik tepkiler verme arzusuna ve hasede yani örtük narsisizme kör kalıyorlar. Ben, bütün bunlara, özellikle de bir bakışta anlaşılmayan ama büyüklenmeci narsisizm kadar yıkıcı ve maalesef ülkemizde çok yaygın olan örtük narsisizme dikkat çekmek istedim. Kitabın adı bu yüzden “Hepimiz Narsistiz”.
Az önce söylediklerime ek olarak; psikoterapide gördüğüm her danışanımın yakınları arasında çoğu zaman birden fazla narsist birey var; annesi, babası, eşi, patronu, arkadaşı ya da kendisi. Ve bireyler patolojik narsisizmden hayatlarının her alanında son derece olumsuz etkileniyorlar. Danışanlarıma narsisizmin ne olduğunu, nedenlerini, sonuçlarını, nasıl korunacaklarını anlattığımda çok daha kolay baş edebildiklerine ve iyileşme yönünde adım atabildiklerine defalarca tanık oldum. Özellikle maddi manevi sebeplerle psikoterapiden yararlanamayanlar için, ya da psikoterapi süreçlerinde destekleyici okuma yapmak isteyenler için, patolojik narsisizmden mağdur olan danışanlarla çalışan meslektaşlarıma katkı için ve tabii narsisizmden mağdur olsun olmasın kendini tanımak ve geliştirmek isteyenler için yazdım.
BİR NARSİSTİ NASIL TANIRIZ?
En belirgin özellikleri daha önce de söylediğim gibi; istediği her şeyi hak ettiğine inanma, onay bağımlılığı, aşırı ilgi, övgü, hayranlık ya da korku, itaat, hizmet arayışı, üstünlük ya da aşkınlık inancına dayalı kibir, empati yoksunluğu, içi boş çocuksu özgüven, övünme-büyüklenme ya da başkalarını değersizleştirme, insanları çıkarları doğrultusunda araçsallaştırma, kötü davranma ve otantik olamayan sahte benlik, sahte ve tutarsız tavırlardır.
Psikolojideki pek çok olgu gibi patolojik narsisizm de hem kalıtsal hem de edinilmiştir. Bu iki belirleyenin yüzdelerini belirlemek çok zordur ancak uzman görüşleri edinilmiş yanın daha ağır bastığı yönünde.
Bireyde patolojik narsisizm doğrultusunda bir kişilik örüntüsü oluşmuş ise, bunun nedenlerini hem bireysel hem toplumsal hem de küresel hikâyenin içinde aramak gerek: Genetik etkiler, bebeklik ve çocukluk deneyimleri, özellikle 0-3 yaş dönemindeki bağlanma ve ayrışma süreci, bu süreç ve devamında bakım verenlerin tutumları; narsisistik savunmalara zemin hazırlayan ve teşvik eden kültürel ve sistemik faktörler (sosyokültürel ve sosyoekonomik eşitsizlik, çocukların büyüyüp farklılaşmalarına izin verilmeyen kolektivist toplumlarda ebeveynden/aileden ayrışmamışlık, iç içe oluş, kapalı, baskıcı aile ve toplum yapısı, izolasyon); başta ebeveyn-çocuk ilişkisi ve romantik ilişkiler olmak üzere her türlü ilişkide istismar (ihmal, işgal, şiddet) ve narsisistik manipülasyona maruz kalmak ve elbette narsisistik savunmaları ve materyalist değerleri idealize eden ve bireye dayatan kapitalist propaganda, bireyde narsisistik stile ya da kişilik bozukluğuna neden olan etkenlerdir.
Literatürde kişilik bozukluğu düzeyinde narsisizm “bozukluk” olarak geçer. Ancak adına ne dersek diyelim, patolojik narsisizm çağımızın en önemli ve en yaygın ruhsal rahatsızlığıdır.
Narsisizmin ana tezahürleri normal/sağlıklı narsisizm, çocuksu narsisizm, büyüklenmeci (grandiyöz) narsisizm ve örtük (gizli) narsisizmdir.
“NARSİSİZM BULAŞICIDIR”
İnsan davranışı ihtiyaca ve öğrenmeye tabidir. Narsisistik savunma ve tutumlar çocuklukta ebeveynden, yetişkinlikte yakın ilişki içinde olunan bireylerden öğrenilerek bulaşır. Üstelik narsisizm kitle iletişim araçlarıyla, sistemik propagandayla da yayılabilen, benliği enfekte edebilen bir yapıdır. Ayrıca narsist bireyler yansıtmalı özdeşim mekanizmasıyla başkalarına kendileri gibi hissettirirler. Bu mekanizmayı kitapta ayrıntılarıyla ele aldım.
Bu dayatmalar bireyde yetersizlik, değersizlik algısına, öz güvensizliğe, düşük benlik saygısına ve kendinden hoşnutsuzluğa neden oluyor ki bütün bu özellikler patolojik narsisizme özgüdür. Zaten olgu bu dayatmalarla pandemi haline geldi.
Değiliz elbette ama insan doğası kendini başkalarıyla kıyaslamaya dolayısıyla hırsa, ihtirasa, kıskançlık ve hasede yatkın bir yapı. Sürdürülebilir benlik değeri ve benlik saygısı için yaşamı ve yaşamın çeşitliliğini destekleyen değerlerle kendini aşmaya, kendine yeni bilgi ve beceriler katmaya, başkalarına da faydası olacak işler yapmaya çalışmak gerek.
SAĞLIKLI NARSİSİZM
Kişi özellikle narsist bireyleri ötekileştirip, kendi narsisistik özelliklerini onlara yansıtıyorsa, bu soruyu sorması öz farkındalık kazandırır. Şöyle sormak en doğrusu: “Ben narsisizm spektrumunun neresindeyim? Sağlıklı narsisizmimi artırmak ve kendimden hoşnut olabilmek için neler yapmalıyım?
Yetişkin bireyin benlik deneyimi entegre, tutumları tutarlı, egosu işlevsel ise, bunlara bağlı olarak yetişkin öz yeterliliği gelişmişse, devamında olumlu ve gerçekçi öz güven, benlik saygısı, benlik değeri, öz onay, kendinden hoşnutluk ve yaşam tatmini varsa, narsisizmi sağlıklıdır diyebiliriz. Patolojik narsisizm ise bunların yetersizliği ile karakterizedir.
Sağlıklı narsisizmi yetersiz olan birey büyüklenmeci narsiste baktığında olmak istediğini görür, örtük narsiste baktığında olmak istemediğini. Büyüklenmeci narsist, narsist onu kendinden kurtarsın diye tutunur. Örtük narsist tutuşu ise, pek çok durumda narsisti kendisinden kurtarmak içindir. Özellikle ebeveyni narsist ise birey yakın ve romantik ilişkilerinde tekrar tekrar narsist bireyleri seçer.
Var elbette. Bireyde sağlıklı narsisizm artarsa, partner ve arkadaş seçimleri değişebilir. Seçimlerin değişmediği ya da değişemediği durumlarda narsist bireylerden olumsuz yönde etkilenme düzeyi değişir.
İnsanları etiketleyip ötekileştirmenin en zararlı yanı, ötekileştirdiğin kişide gördüklerinin sendeki karşılığına, iz düşümüne kör kalmaktır.
Sorunlu kişiye yardım etmeye ya da ondan ayrılmaya çalışan kişinin süreç boyunca kendini koruyabilirliği çok önemli. Onunla birlikte savrulmaması, dibe çökmemesi sağlanmalı. Ve tabii iki tarafın da kişilik özellikleri, ruhsal dayanıklılığı, ilişkideki yakınlık-bağlılık-bağımlılık düzeyi dikkate alınmalı. Psikoterapide sorunlu kişiye maruz kalanlarla çalışırken öncelikle bunları gözetiriz.