Kadıköy’ün felsefe birikimine uzun soluklu katkılar sağlayan Noesis Felsefe Atölyesi, 16 yıldır herkese açık ve ücretsiz felsefe seminerleri organize ediyor. Caddebostan Kültür Merkezi’nde her Perşembe 19.30-21.30 saatleri arasında düzenlenen bu seminerleri, atölyenin temsilcisi Leman Toykan’a sorduk.
Noesis’e dahil olmanız nasıl ve ne zaman gerçekleşti?
Çevirmenim. Alman Dili ve Edebiyatı okudum Marmara Üniversitesi’nde. Mezun olduktan sonra yayın evlerine iş başvurusu yaptım çevirmen olarak o dönemlerde. Aziz (Yardımlı) beye de (İdea Yayınevi) başvuru yaptım. Aziz bey de felsefi çeviri yapabileceğimi söyledi. Böylelikle tanıştık kendisiyle. Sonra da bu atölyeye gidip gelmeye başladım. Hem felsefeye ilgim vardı hem de felsefe çeviri yapabilmek için terimlere aşina olmak için.
Noesis Felsefe Atölyesi ne zaman, nerede ve nasıl başladı?
Aziz bey Norveç Oslo Üniversitesi’nde felsefe okumuş. Türkiye’ye döndükten sonra bu atölyeleri başlatmış 2001’de. Yıllardır da onun moderatörlüğünde sürüyor. O zamanlar KSM vardı (Kadıköy Sanat Merkezi) şimdiki CKM’nin yerine. Tek katlı bir binaydı. Çok güzel bir ağaç vardı yazın o ağacın altında toplanıyorduk. Kışın işimiz zordu, çünkü ısıtma yoktu. Zor şartlarda felsefe yapıyorduk o zaman. Sonra KSM yıkıldı CKM olacağı zamanlarda da Kadıköy Gönüllülerin binalarında ders verdik, bir ara Fenerbahçe Romantika’daydık. Uzun zamandır da CKM’deyiz.
Hep Kadıköy’desiniz.
Evet. Çünkü burada yaşıyor, burayı seviyoruz. Atölye katılımcılarımız arasında genellikle mimarlar, mühendisler, bilim insanları var. Kadıköy, eğitim seviyesi en yüksek ilçelerden. Felsefe yapmak için de böyle altyapılar lazım aslında. Biraz fizik, kimya, matematik bilmek gerek. Bunları bilmeli ki kişi felsefeyi anlayabilsin. Öbür türlü zaten anlayamaz. O yüzden Kadıköy potansiyel olarak felsefe yapmaya çok uygun bir yer.
Katılımcılar kimler? İlk günden beri düzenli takip eden var mı mesela? Daha ziyade Kadıköylüler mi geliyor?
Tabi ben ve pek çok kişi mesela. Binlerce kişi geldi geçti. Bizim atölyemizden yetişen ve aktif felsefe hayatında olan insanlar da var. Geldiler, dinlediler, öğrendiler, sonra kendi atölyelerini kurdular. Kadıköylüler ağırlıklı ama örneğin Sarıyer’den gelen de var.
Atölyenizin içeriği nasıl?
Ekim-Haziran arası sürüyor. Aynı okul eğitimi gibi. Aziz beyin de içinde olduğu 10-15 kişilik çekirdek kadro, konularımızı yıllık belirliyor. Daha çok klasik felsefe üzerinden gidiyoruz. 10 yıldır filan da Hegel üzerine çalışıyoruz. 2 tane Hegel kongresi düzenledik CKM’de 2007 ve 2008’de. Uluslararası bir etkinlikti, yurt dışındaki üniversite ve kurumlardan katılımcılar
Mesela küreselleşme konusu üzerinde de epeyce durduk. Bu kavram negatif algılanıyor ama aslında küreselleşme savaşların olmadığı, farklı kültürlerin çakışmadığı, barış ortamı için önemli. Gerçi felsefe de negatif algılanıyor genelde. Örmeğin felsefeyle ilgilendiğimi söylediğimde negatif yaklaşabiliyor insanlar.
Kimler gelebilir/gelmeli bu atölyeye?
Felsefeyi seviyorlarsa katılsınlar derim ben dinleyici olarak. Çünkü dinlemek başka, okumak başka. Okurken bazı kavramların altından kalkamıyorsunuz yani felsefe kitapla yapılacak bir şey değil, konuşarak dinleyerek karşılıklı etkileşimle yapılabilir. Bu atölye ücretsiz ve herkese açık ama bir altyapı gerektiriyor elbette. Biraz okuyup gelmeleri gerekiyor. Biz felsefeyi felsefe olduğu için yapıyoruz, kişisel gelişim için değil.
Ama bir yandan da felsefenin insan/toplum hayatı için yararı yok mu?
Bunu dediğiniz anda yararcılığa giriyor. ‘ben bundan fayda sağlıyorum’ diye yaklaşırsanız o felsefe olmaz. Felsefeyi sıradanın üstüne götüren, yüksek bir alan. Biz de sıradanın üstüne çıkmak için, sıradanla yetinmediğimiz için felsefeye yöneliyoruz. Felsefe, insan düşüncesinin özgürlüğüne giden yol. Özgürlük de insanı erdeme götürür. Şöyle; başınızdaki otorite size şunu şunu yap dediği için yaparsınız, kendi istediğiniz için değil. Özgür olursanız kendi istediğiniz için kendi istediğiniz şeyleri yaparsınız. Özgürlük Türkiye’de çok yanlış anlaşılıyor. Her kafasına geleni yapmak’ sanılıyor. Geri kalmış bir toplumuz Avrupa ülkelerine göre. Bu geri kalmışlığın artık yok edilmesi lazım. Biraz ileri gitmek lazım. Felsefe özgürlüğü getiriyor özgürlük de despotizmden çıkmayı ve ilerlemeyi…
Kadıköy’de felsefe temalı pek çok etkinlik oluyor. Sizce neden? İhtiyaç mı duyuyoruz felsefeye?
Evet insanlar artık bilgiye ihtiyaç duyuyorlar, merak ediyorlar, farklı bir şey öğrenmek istiyorlar. belki biraz da hayattan kaçmak için alan arıyorlar. Bizim seminerlerimizde derin düşünce olduğu için meditasyon gibi. Kendim için söyleyeyim; ben oraya gittiğim zaman her şeyden kopup bu dünyadan uzaklaşıyorum 2 saatliğine.
İdea Yayınevi’nde felsefe çeviri kitapları var. Türkçe felsefe kitabı yok mu hiç?
Önce ‘Türkiye’de felsefe var mı?’ diye sormak gerek. Türkiye’de felsefenin şöyle bir handikapı var maalesef; üniversitelerde felsefe bölümleri puanı çok düşük. Felsefe, ilgi duyanlardan ziyade bir şekilde üniversite okumak isteyenlerin girdiği bir bölüm halinde. Dolayısıyla felsefe hakkettiği yerde değil Türkiye’de. Dolayısıyla Türkiye’de felsefe de yok diyebiliriz. Akademik felsefe farklı, biz özgür felsefe yapıyoruz. Akademik felsefede uyulması gereken bir takım müfredatlar var. Onu ne kadar felsefe olarak kabul edebiliriz? Felsefe tarihi yapılıyor evet ama felsefe yapılmıyor.
Felsefe yapan felsefeci mi yok Türkiye’de?
Biz yapıyoruz. Felsefe yapan felsefeci Aziz bey var. Bence Hegel’i anlayan tek insan bence. Türkiye’ye çok faydası dokunmuş bir insan aslında Aziz Bey çünkü ondan başka bu kadar felsefe kitabı çevirip de yayınlayan biri yok.
Peki felsefenin olması, daha iyi felsefecilerin yetişmesi, insanların felsefeye ilgi duyması için neler yapılmalı sizce?
Felsefeye ilgi duyulması gerek. Bunun için de özgür olmak gerek. Özgür olabilmek için de felsefe gerek. Böyle bir durum. ‘Felsefe halkın ayağına gitmeli mi?2 diye bir soru var mesela. Bizim toplumun felsefeye gitmesi lazım. O yüzden bizim yapabileceğimiz pek bir şey yok. Felsefe yapabilmesi için insanın, kendi içinden gelmesi lazım, teşvik edemezsiniz yani. Ön yargılı olmamak lazım felsefeye karşı. Bir de ‘dolu’ gelmeyeceksin felsefeye. Felsefeye geldiğin zaman bütün düşüncelerini atıp bomboş geleceksin. Belli bir ideolojinin altında gelirsen o zaman dinlediğini anlayamazsın. ideolojileri dini inançları her şeyi bir kenara bırakıp gelmek lazım. İlgi duyanlar da işe Platon, Sokrates okuyarak başlayabilirler.
Felsefeye, sizin atölyenize başlayacaklara başka tavsiyeniz var mı?
Dinlemeyi daha çok ön planda tutsunlar. Nasıl ki tıp dünyasının kendine has bir dili varsa, felsefenin de kendine özgü bir dili var. O dili bilmek gerekiyor. O yüzden de ilk başta zor gelebilir. Ama dinleyecek, öğrenecek, sonra da katılacak konuşmalara.