Çağın sorunu: Dijital Tükenmişlik Sendromu

Özellikle genç yetişkinler ve beyaz yakalılar arasında hızla yayılan Dijital Tükenmişlik Sendromu, fark edilmeden zihinsel ve duygusal çöküşe yol açıyor. Psikiyatrist Dr. İbrahim Karakaya, “Bugünden önlem almak, yarının ruh sağlığını korumak anlamına geliyor” diyor

22 Mayıs 2025 - 19:14

Giderek dijitalleşen dünyada teknolojiyle kurduğumuz yakın ilişki, hayatı kolaylaştırmanın ötesine geçerek zihinsel ve duygusal sağlığımızı tehdit eden yeni sorunlara yol açıyor. Bu sorunların başında da Dijital Tükenmişlik Sendromu geliyor. Uzmanlar, bu modern çağın sessiz salgınının sürekli çevrimiçi olma hali, ekran maruziyeti ve kesintisiz bağlantının sonucu olarak ortaya çıktığını belirtiyor.

Psikiyatrist Dr. İbrahim Karakaya, Dijital Tükenmişlik Sendromu ve bu sendromla başa çıkma yöntemlerini anlattı.

“DAHA SIK KARŞIMIZA ÇIKIYOR”

Tükenmişlik sendromunun zihinsel, duygusal ve fiziksel yorgunluk hali olduğunu belirten Karakaya bunun bir hastalık olmadığını ifade ederek “Fakat gerek toplumda gerekse bizim klinik gözlemlerimizde, bu tablo her geçen gün daha sık karşımıza çıkıyor. Bilimsel araştırmalarda da artık çok daha fazla yer buluyor. Dijital Tükenmişlik Sendromu ise bu durumun günümüz versiyonudur diyebiliriz. Gün içinde saatlerce ekran karşısında olmak, sürekli bağlantıda kalmak, bir yandan mesajlara cevap vermeye çalışırken bir yandan iş yetiştirmek… Tüm bunlar zamanla zihinsel enerjimizi tüketiyor, duygusal olarak da bizi yıpratıyor. Ve işte bu tabloya bugün artık Dijital Tükenmişlik Sendromu adını veriyoruz.” dedi.

“SINIRLAR BULANIKLAŞIYOR”

Son yıllarda gerek iş hayatında gerekse sosyal yaşamda sürekli çevrimiçi olma halinin, bireylerin hem zihinsel hem de duygusal anlamda dinlenmesine engel olduğunu vurgulayan Karakaya, “Dijital Tükenmişlik Sendromu’nun en belirgin nedenlerden biri, kişinin kendini “her an ulaşılabilir” hissetme zorunluluğudur. Mesajlara hemen yanıt vermek, mailleri kontrol etmek, bildirimleri kaçırmamak gibi görünürde küçük ama sürekli tekrar eden alışkanlıklar zamanla bir baskıya dönüşüyor. Ayrıca, özellikle uzaktan çalışma düzeninde sınırlar bulanıklaşıyor. İş ve özel hayat birbirine karıştıkça, birey artık ne zaman çalışıp ne zaman dinlendiğini ayırt edemiyor. Günün sonunda zihinsel olarak hâlâ “işteymiş” gibi hissetmek, uzun vadede ciddi bir tükenmişlik yaratıyor.” ifadelerini kullandı.

TÜKENMİŞLİK BELİRTİLERİ

Dijital Tükenmişlik Sendromu’nun belirtilerinin çoğu zaman günlük yaşam içinde normalleştirildiğini belirten Karakaya, en sık karşılaşılan bulguları şöyle sıralıyor: “En sık gördüğümüz belirtilerin başında konsantrasyon güçlüğü geliyor. Kişi bir işe odaklanmakta zorlanıyor, dikkatini toplasa bile kısa sürede zihinsel bir yorgunluk hissediyor. Bu zihinsel yorgunluğa çoğu zaman isteksizlik, sinirlilik ve motivasyon kaybı da eşlik ediyor. Kişinin gün sonunda kendini fiziksel olarak da tükenmiş hissetmesi çok yaygın. ‘Hiçbir şey yapmadım ama çok yoruldum’ diyen kişilerin çoğunda aslında gizli bir dijital yüklenme durumu var. Gün içinde defalarca e-posta kontrol etmek ya da sosyal medyada gezinmek, düşündüğümüzden çok daha fazla zihinsel enerji tüketiyor. Bir başka önemli belirti de duygusal mesafe. Yani kişi hem çevresine hem de yaptığı işe karşı yabancılaşabiliyor. Bu durumda insanlar genelde, ‘Hiçbir şeyden keyif alamıyorum’, ‘Her şey üstüme geliyor’ gibi cümlelerle geliyor. Bu tabloyu ciddiye almalı ve gerekiyorsa destek almaktan çekinmemelidir.”

Sosyal medya kullanımı, uzaktan çalışma ve sürekli çevrimiçi olma halinin Dijital Tükenmişlik Sendromu’nu nasıl tetiklediğine de değinen Karakaya, “Bu üç unsur, dijital tükenmişliği adeta besleyen en temel kaynaklar arasında. Çünkü hem sınırları bulanıklaştırıyorlar hem de bireyin zihinsel dinlenmesine fırsat tanımıyorlar. Sosyal medya tarafında, birey sadece bilgiye değil, aynı zamanda başka insanların hayatlarına da sürekli maruz kalıyor. Bu durum, özellikle kıyaslama davranışlarını artırıyor. Kendi hayatını başkalarının ‘en iyi anlarıyla’ karşılaştırmak, zamanla değersizlik hissini ve ruhsal yorgunluğu beraberinde getirebiliyor. Uzaktan çalışmanın getirdiği sorun ise, iş ve özel hayat arasındaki sınırın silikleşmesidir. Eskiden işe gidip gelmek bile bir geçişkenlik sağlarken, artık sabah yatağından kalkıp doğrudan bilgisayara oturan bir düzende yaşıyoruz. Bu da beyni çalışma modundan çıkarmayı zorlaştırıyor.” dedi.

KİMLER RİSK ALTINDA?

Dijital Tükenmişlik Sendromu'nun herkesi etkileyebileceğini söyleyen Karakaya, bazı grupların daha yüksek risk altında olduğunu belirterek şunları söyledi: “Özellikle beyaz yaka çalışanlar, uzaktan çalışanlar, sürekli çevrimiçi olan genç yetişkinler ve sosyal medyayı yoğun kullanan bireyler, bu sendroma karşı daha fazla risk altında.”

Belirtilerin sürekli hale gelmesi ve kişinin günlük yaşam işlevlerini bozmaya başlamasına göre tanı koyduklarını belirten Karakaya tedavi süreci ile ilgili şu bilgileri verdi: “Tedavi süreci kişiye göre değişmekle birlikte, öncelikle farkındalık yaratmak en önemli adım. Kişinin kendi dijital tüketimini tanıması ve gözlemlemesi çok önemli. Gerektiğinde psikoeğitim, stres yönetimi teknikleri, zaman yönetimi becerileri ile ilgili çalışmaları devreye koyuyoruz. Daha ileri vakalarda bilişsel-davranışçı terapi yöntemlerinden de yararlanabiliyoruz. Bazı durumlarda bu tabloya altta yatan depresyon, anksiyete gibi başka ruhsal sorunlar da eşlik edebiliyor. Bu yüzden kişinin bir ruh sağlığı uzmanı tarafından değerlendirilmesi çok önemli.”

Gelecek yıllarda Dijital Tükenmişlik Sendromu'nun daha da yaygınlaşabileceği uyarısında bulunan Karakaya, şu uyarıyı yaptı: “Eğer bireysel ve toplumsal düzeyde farkındalık gelişmezse, dijital tükenmişlik ileride daha da ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelebilir. Bugünden önlem almak, yarının ruh sağlığını korumak anlamına geliyor. Unutmayalım ki amaç teknolojiyi tamamen hayatımızdan çıkarmak değil; onun bizi yönetmesini engelleyip, kontrolü tekrar ele almak. Bu sağlandığında dijital tükenmişlikle başa çıkmak çok daha mümkün hale gelir.”


ARŞİV