“Cezasızlık acıyı iki katına çıkarıyor”

Uzun zamandır Türkiye’deki kadın mücadelesini takip eden ve fotoğraflayan Belçikalı gazeteci Marie Tihon ile kadın cinayetlerini ve farklı ülkelerde yaşayan kadınların hak arama mücadelesini konuştuk

19 Kasım 2020 - 10:00

Kadıköy’de yaşayan Belçikalı gazeteci ve foto-muhabir Marie Tihon, dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan kadınların hak arama mücadelesini fotoğraflıyor ve hikayelerini dinliyor. Uzun zamandır Türkiye’deki kadın mücadelesini takip eden Tihon, erkekler tarafından öldürülen kadınların ailelerinin adalet mücadelesini izliyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü    vesilesiyle Tihon ile söyleştik. Türkiye’de, Belçika’da ve İran’daki kadınların benzer sorunlarla mücadele ettiğini ifade eden Tihon, “Adaletin neden önemli olduğunu aslında ailelerle konuşunca anlayabiliyorsunuz. Cezasızlık ailelerin acısını iki katına çıkarıyor. Görüştüğüm ailelerin hemen hemen hepsi ‘başka kadınlar öldürülmesin’ diye adalet istiyor.” diyor.

BELÇİKA, İRAN, TÜRKİYE…

Uzun zamandır Kadıköy’de yaşıyorsunuz. İstanbul hikayeniz nasıl başladı?

2012 yılında ilk defa İstanbul’a geldim. Belçika’da gazetecilik okuyordum ve Erasmus yapmak istedim. Meksika’ya gidecektim ancak o dönem Meksika çok tehlikeliydi, uyuşturucu savaşları vardı sanırım. Ben de Avrupa’da kalmak istemiyordum ama nereye gideceğimi de bilmiyordum. Yeni insanlar ve kültürleri tanımak istiyordum. Bir arkadaşım ‘İstanbul müthiş bir yer mutlaka gitmelisin’ dedi. Ben de programa başvurdum ve kazandım. Bilgi Üniversitesi’nde altı ay okudum. Altı ayın sonunda döndüm ama İstanbul hep aklımdaydı. Doya doya yaşama fırsatım olmadı. Bir de 2013’te Gezi başlamıştı ama ben Belçika’daydım. İstanbul’a gelip fotoğraf çekmek istiyordum ancak sınavlarım vardı ve gelemedim. Son olarak da 2014 yılında tekrar İstanbul’a döndüm. İstanbul’a geldikten sonra bir fotoğraf projesi için İran’a gittim.

Nasıl bir proje?

Kadınlar hakkında bir projeydi. Aslında okulun bitirme tezi gibiydi. Tek başıma oraya gittim ama öğretmenlerim bana inanmamıştı. İran’daki üç genç kadının yaşamını gözlemledim. Orada yaşayan kadınların uğradığı haksızlıkları ve mücadelelerini belgeledim. Ben olumsuz bir tabloyla karşılaşacağımı düşündüm ancak çok güçlü kadınlar tanıdım. Her şey çok zor olsa da kadınları güçlü görmek mükemmel bir şeydi. Bu projeyi bitirdiğimde büyük bir dergide yayımlandı. Bu projeden sonra uzun çalışmalar yapmak istediğimi anladım. İran’dan sonra Lübnan’a gittim orada altı ay boyunca bir gazetede çalıştım. Lübnan’da da temizlikçi kadınların hemen hemen hepsi mültecilerden oluşuyordu. Bunun üzerine çalışma yaptım ve bir dosya hazırladım. İran ve Lübnan’dan sonra anladım ki ben, farklı ülkelerde yaşayan ama  hayatı değiştirme gücü olan kadınların hikayelerini dinlemek ve çekmek istiyorum.

Fotoğraf: Marie Tihon

“BENZER SORUNLARI YAŞIYORLAR”

Neden özellikle kadın mücadelesi üzerine çalışmak istediniz?

Aslında ben de bunun başından beri farkında değildim. Ben ailede tek çocuğum, babamı hiç tanımadım, dedemi de sekiz yaşında kaybettim. Beni annem ve anneannem büyüttü. Tabii bu kolay olmadı, çok zorluklar yaşayarak büyüttüler beni. Bu nedenle annemle gurur duyuyorum. Annemin hayatına tanık olmak ve onun mücadelesini görmek beni kadınların mücadelesini fotoğraflamaya itmiş oldu sanırım.

Aslında önemli bir noktaya geldik. Avrupa’da yaşayan kadınların hayatını konuşmak lazım. Belçika ile Türkiye arasında nasıl farklar var?

Kamusal alanda rahat hissetmemek en önemli benzerlik olabilir. Haklar konusunda Avrupa ülkeleri kağıt üstünde ilerde görünebilir ama 11 milyon nüfuslu Belçika’da her yıl 20’nin üzerinde kadın öldürülüyor. Fransa’da bu sayı 150’nin üzerinde. Türkiye’de de taciz yaşayabiliyorum, Belçika’da da yaşadım. Kadınlar her yerde aynı sorunlarla karşılaşıyor maalesef.

Fotoğraf: Marie Tihon

“KADIN MÜCADELESİNİ BURADA ÖĞRENDİM”

 Uzun zamandır Türkiye’deki kadın eylemlerini takip ediyorsunuz. Neler öğrendiniz bu süre içerisinde?

Dünyada gelişen ve büyüyen bir kadın hareketi var. Aslında ben kadınların mücadelesini Türkiye’de öğrendim. Özgecan Aslan cinayetinde buradaydım ve eylemleri izledim. O zaman bunun bir istisna olduğunu düşünmüştüm ama kadın cinayetleri giderek arttı. Sosyal medyada her gün bir kadının öldürüldüğüne şahit oluyorum. Maalesef bu durum, olayın etkisinin normalleşmesini sağlıyor. Ben aynı zamanda kadın cinayetleri davalarını da takip ediyorum. Orada da büyük haksızlıklar var. Avrupa’dan gelen bazı gazeteciler buradaki olayları öğrenince şaşırıyorlar ancak ben maalesef artık şaşırmıyorum.

Öldürülen kadınların yakınlarıyla röportajlar yapıyorsunuz, neler öğrendiniz onlardan?

Kadın cinayetleri üzerine çalışıyorum ve aileleri takip ediyorum. Öldürülen kadınlarla röportajlar yapıyorum. Aileler için çok zor bir şey. Fotoğrafçı için durumu anlatmak da zor. Cezasızlık konusu önemli bir mesele. Ben de ister istemez ailelerin durumundan etkileniyorum. Adaletin neden önemli olduğunu aslında ailelerle konuşunca anlayabiliyorsunuz. Cezasızlık ailelerin acısını iki katına çıkarıyor. Görüştüğüm ailelerin hemen hemen hepsi ‘başka kadınlar öldürülmesin’ diye adalet istiyor.

Fotoğraf: Marie Tihon

“40 YAŞINDA BEYAZ ERKEKLERİN İŞİ”

 Medyanın kadın cinayetleri konusunda kullandığı haber dilini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu takip ediyorum çoğunlukla. Medyada ‘hayatını kaybeden kadınlar” deniyor ama ‘öldürülen ya da katledilen’ çok az deniliyor. Bu arada Belçika’da da kadın cinayetlerinde ‘aşk cinayeti’ başlığı atılıyor. Haberlerde fail saklanıyor, çok magazinsel veriliyor haberler. Haberleri takip ederken bazen gazeteci olduğumu unutuyorum çünkü kadın olarak çok fazla etkileniyorum.

Siz bir gazeteci olarak neler yaşıyorsunuz? Ayrımcılıkla karşılaşıyor musunuz?

Kadın foto-muhabirler arasında bir dayanışma var. Ama erkekler arasında sürekli bir rekabet yaşanıyor. Hatta alanda çekim yaparken erkekler o kadar çok alanı kaplıyor ki biz kadınlar olarak yer bulamıyoruz. Tabii şunu da belirtmem lazım; bu durumu sadece Türkiye’de yaşamıyoruz, Belçika’da ve Fransa’da da benzer durumları yaşıyoruz kadın gazeteciler olarak. Bu meslekte kadın olmak hem sahada hem de başka alanlarda zor. Gazetecilik sanırım ‘40 yaşında beyaz erkeklerin’ işi. Ajanslarda, gazetelerde, dergilerde çalışan kadın gazeteciler özellikle görevlendirme durumlarında erkeklerin birkaç adım önde olduğunu anlatıyor.

Kadın dayanışmasının güçlü olduğu bir semt olan Kadıköy’de yaşıyorsunuz. Burada yaşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, kadınlar burada konuşmak için kendilerine alan yaratıyor. Burada kadınların örgütlü olduğu ve dayanışmanın yüksek olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle Kadıköy’de yaşamak beni mutlu ediyor.

Kapak fotoğrafı: Marie Tihon

  


ARŞİV