Cumhuriyet ile yaşıt bir Kadıköylü...

İnönü’nün muhafızlığını yapmış, Kazım Karabekir’in naaşını taşımış, doğumundan beri Kadıköy’de yaşayan neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt bir Kadıköylü... Orhan Halit Sobay ile tarihi, hatırladıklarını, Kadıköy’ü konuştuk  

06 Eylül 2019 - 11:51

Orhan Halit Sobay, 1924 yılında Cumhuriyet kurulduktan 1 yıl sonra Kadıköy’de dünyaya geldi. Haydarpaşa Lisesi’nde okuyan Sobay, Maliye Bakanlığı’nda memur olarak, Sümerbank ve devlete bağlı şirketlerde yöneticilik yaptı. Kendini Cumhuriyetçi ve Atatürkçü olarak gördüğünü söyleyen Sobay, askerliğinde İsmet İnönü’nün muhafızlığını yaptı, Atatürk ile defalarca karşılaştı, Kazım Karabekir’in naaşını taşıdı…

Yaşamı, tecrübeleri, anıları Cumhuriyet tarihini yansıtan Orbay ile yaşadıklarını, anılarını, 95 yılda hayatındaki önemli olayları dinledik...

-          Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1924’te Kadıköy’de doğdum. Misak-ı Milli Sokak’taki ortaokulda okuduktan sonra Haydarpaşa Lisesi’nde öğrenimimi tamamladım. Daha sonra Maliye Bakanlığı’nda memur olarak çalışmaya başladım. Bir süre sonra defterdarlıkta mülakatı kazandım. Aldığım maaş 125 lira gibi bir şeydi o zamanlar. Devlet dairelerinde hurdaların satışını yapan devlete bağlı bir şirkette çalışıyordum. Daha sonra buradan ayrıldıktan sonra Sümerbank’a bağlı mozaik fabrikasında yöneticilik yaptım. Bozüyük ve Ankara’da görev yapmıştım. İlk yer karası seramiklerini biz yapmıştık, yani yer fayansları. 1972’de emekli olarak Kadıköy Göztepe’de şu an oturduğum binaya geri döndüm. O tarihten itibaren de aralıksız burada yaşıyorum.

-          Fabrikalar o zamanlar önemli Cumhuriyet eserleriydi...

Evet, tabii ki. Fabrikadaki zamanlarım çok eğlenceliydi. Sosyal haklar çok fazlaydı. Dans partileri düzenlerdik, eğlenirdik. Haftada en az 2 kere film seyrederdik.

-          Önemli siyasi figürlerle karşılaştınız. Atatürk’ten başlayalım. Karşılaşmalarınızdan hatırladıklarınızı anlatır mısınız?

Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul’a trenle gelirdi ve treni Haydarpaşa’ya gelirdi en son. Biz de kalabalıklar halinde demiryolunda onu beklerdik. Hınca hınç dolu olurdu. Balkona çıkardı ve bizi selamlardı. Büyük heyecan yaşadığımı hatırlıyorum. Daha sonra Haydarpaşa’dan tekneyle Dolmabahçe’ye geçerdi. 10 Kasım gününü de hiç unutmam. Yavuz zırhlısını seyretmiştik Kadıköy’den. Tam bir matem havası vardı.

KAZIM KARABEKİR VE İNÖNÜ ANILARI

-          Daha sonra askerlik döneminizde de İnönü’nün muhafızıydınız, değil mi?

Askerliğimi Ankara’da muhafız alayında yaptım. İsmet İnönü’nün muhafız ekibindeydim ve sürekli onunla vakit geçirirdim. Köşke girip çıkardım. İnönü sürekli ata binerdi onu hatırlıyorum. Çok disiplinliydi, yanımıza gelerek sakallarımızı kontrol ederdi, temiz olmamızı isterdi. Yine muhafız olarak askerlik yaparken Kazım Karabekir hayatını kaybetmişti. Hacı Bayram Camii’nden kalkmıştı naaşı ve top arabasıyla biz naaşını taşımıştık. Çok büyük bir kalabalık ve kaos vardı. Naaşı arabadayken kayışı çıkarma görevi benimdi ve en öndeydim. Kayışı çekmeye çalıştım ama sıkıştığı için gelmedi. Benim de yanımda bir çakı vardı onunla kestim. Kesmemle birlikte gerilen kayış fırlayarak İnönü’nün başına gelmişti. Çok paniklemiştim ama sonra bir şey olmadı çünkü mahşer yeri gibiydi.

ESKİ KADIKÖY...

-          Peki, 1930-40’larda Kadıköy nasıl bir yerdi?

Her yerini bilirim Kadıköy’ün. O zamanlar Kadıköy Rıhtım Caddesi 15-20 metre genişliğindeydi. Oradan denize bile girerdik. Şunu hiç unutmuyorum; dalga kıran daha yapılmamıştı ve lodos zamanlarında kaldırımlar bile sökülürdü. Yine gazinolar vardı çoğunlukla Kadıköy Rıhtım tarafındaki mekânlarda eğlenirdik. Çok iyi bir gece hayatı vardı. Haldun Taner tiyatro binasının olduğu yer haldi, bir tarafı da itfaiye alanıydı. Bir tramvay vardı Bostancı-Hasanpaşa-Üsküdar-Moda arasında gidip gelirdi. Bağdat Caddesi’nde iki yönlü tramvay gidip gelirdi. Tüm ulaşımı onlar sağlardı neredeyse. Mağazalar, büyük yerler yoktu eskiden.

-          İnsan ilişkileri nasıldı?

Örnek vereyim; Silivri’den bir yoğurtçu iki yanında kovayla yoğurt getirirdi. O dönemdeki ilişkiler çok daha samimiydi. Yollar hep Arnavut kaldırımdı, sokak köşelerinde hava gazları vardı. Her akşam biri gelip yakar sabah da kapatırdı. Evlerde mangal kömürü yakardık, kışın çatılardan buzlar akardı evin içine. Her gün karneyle ekmek alırdık. 300 gram ekmek verilir, içinde buğday bile yok. Kapkaraydı. Bugünkü gibi beyaz ekmek yoktu. Sıraya bile girmezdi insanlar karneyle hücum ederlerdi fırınlara. Kurbağalıdere’den sandala biner Moda’ya Fenerbahçe’ye giderdik buralarda da denize girerdik, balık da tutulurdu. İskele’de fayton arabalar vardı herkes onunla bir yerlere giderdi. Ama ben yürümeyi severdim zaten okulda koşu kulübündeydim. Çamlıca’ya bile yürüyerek gittiğimi hatırlarım. Hafta sonu en büyük eğlencemiz buralarda yaptığımız pikniklerdi.

“HEPSİ TAŞINIP GİTTİLER…”

-          Kadıköy’de yaşayan insanların profili değişti mi sizce?

Yahudiler vardı Yeldeğirmeni’nde özellikle. 6-7 Eylül olaylarını da hiç unutmam. Tam o gün Sirkeci’den karşıya geçecektim bir de baktım ki kalabalık grup bir binanın önünde durmuş içeriye saldırıyordu. Meğerse o bina Tan Gazetesi’nin matbaasıymış. Komünizm propagandası yapmakla suçlanan Sertel’lerin Tan Gazetesi. İçeriye girerek gazete dağıtıldı, daktilolar camdan aşağı atıldı. Ortada polis falan da yoktu, danışıklı dövüş olduğu açıktı. Bakkalımız, kasabımız Rum, tesisatçımız Ermeni’ydi. Rumca selamlaşırdık mesela. Ablamın bir terzisi vardı matmazel... Onların hep evlerini dağıttılar hepsi taşınmak zorunda kaldı. Boğa’ya çıkan yolda Asandur manifaturacısı vardı. İstanbul’da 1 numaraydı. Varlık vergisini getirdiler kazandığı paranın 3 misli vergi ödemesi isteniyordu. Tabii ki o da dayanamayarak Kadıköy’den ayrılmak zorunda kaldı. Kadıköy Halkevi’ne de gidip gelirdim. Yoksullara yemek yapılır ve dağıtılırdı. Fahrettin Kerim Gökay’ın eşi, Zekeriya Sertel gibi isimler üyeydi.

“GELECEĞİ AYDINLIK GÖRMÜYORUM”

-          Kadıköy’e dair eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kadıköy’de doğmaktan ve yaşamaktan dolayı çok mutluyum ve gururluyum. Her şeyini seviyorum ancak eklemem gereken bir şey var: Göztepe-Erenköy-Suadiye bölgesinde şu an önemli bir inşaat sorunu var bence. Müteahhitler evleri yapmak için anlaşıyor, evler yıkılıyor ama birçoğu yapılmıyor. Yarım kalan çok sayıda bina var bu çevrede.

-          Bunca şey yaşadınız, geleceği nasıl görüyorsunuz?

Ben Cumhuriyetçiyim, Atatürkçüyüm. Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıtım. Böyle bir dönem gördüğümü düşünmüyorum. Tek parti döneminde bile siyaset daha düzgündü, sokakta oynadığımı, neşeli olduğumu hatırlıyorum. Siyasetle herkes bu kadar ilgilenmezdi eskiden. Geleceğimizi çok aydınlık görmüyorum bu yüzden, bugün yapılanları da çok tasvip ettiğim söylenemez.


ARŞİV