Ece Yetim, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık bölümünden mezun olduktan sonra yüksek lisansını ABD’de tamamladı. Pandemi öncesinde New York’ta Studio Daniel Libeskind’de çalışan Yetim, pandemi nedeniyle şu anda İstanbul’da.
Ece Yetim, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne dair Kadıköy’de gerçekleştirilen eylemi çizimlerine yansıttı. Yetim, “Dayanışmanın Farklı Ölçekleri” adını verdiği çalışmayı, daha önce ABD’de Black Lives Matter için yaptığı ve çok ses getiren çizimleri, Boğaziçi Üniversitesi protestolarına dair üzerinde çalıştığı yeni çizimleri anlattı.
Nedir bu, “Dayanışmanın Farklı Ölçekleri”? Çalışmayı yapmaya nasıl karar verdiniz?
“Dayanışmanın Farklı Ölçekleri” kentte yaşayan her bireyin, özgür, adil ve birarada yaşamak için gerekli koşulları talep etme hakkına sahip olduğunu gösteren, bunu fiziksel ve sosyal yönleriyle çeşitli ölçeklerde ele alan bir mimari çizim serisi. Bu çalışmayı yapmaya karar vermemin en önemli sebebi pandemi endişesi ve toplanma hakkının kısıtlanmasıydı. Böylelikle alternatif bir eylem yöntemi olarak çizmeye başladım.
Kent ölçeğinde katılımcıların ortak talebi, protesto biçimi ve eylem sırasında mekanla kurduğu ilişki bir performans olarak takip edilirken insan ölçeğinde ise fiziksel ve kültürel özellikler, kişisel talepler sosyolojik açıdan okunabilmekte. Seri, mimarlık eğitimim ve pratiğim boyunca üzerine düşündüğüm Henri Lefebvre’nin “kent hakkı”, Aldo Rossi’nin “kolektif hafıza” ve Atelier Bow Wow’un “kamusal çizim” konseptleri ile şekillendi. Bununla beraber Charles ve Ray Eames’in 1968 tarihli “Powers of Ten” belgeseli de çalışmam için etkili bir referans. Ancak bu çalışmadaki en önemli nokta, dayanışmanın her ölçeğine ihtiyacımızın olduğunu vurgulamak. Bunu geçen sene yaptığım ilk çizimle anladım.
Kısaca anlatmam gerekirse, yüksek lisans yaptığım Princeton Üniversitesi’nin, beyaz üstünlükçü bir geçmişe sahip olması, ırkçı okul başkanı (daha sonra ABD başkanı) Woodrow Wilson’ın isminin tüm protestolara rağmen hala Uluslararası İlişkiler Binasının üzerinde olması eğitimim boyunca beni çok rahatsız ediyordu. New York’ta Black Lives Matter eylemleri başladığında kendi ölçeğimde bir farkındalık oluşturmak için Times Square’deki en büyük BLM eylemini çizdim; en popüler sloganların yanı sıra bir mezun olarak Woodrow Wilson isminin kaldırılmasını talep eden pankartlar ekleyip Cornel West ve Keeanga-Yamahtta Taylor gibi Princeton’daki ünlü Amerikalı siyahi akademisyenlerin sözlerini de koyarak Instagram üzerinden paylaştım. Öğrenci ve mezunlar arasında çizim çok beğenildi; hatta bir grup öğrenci yazacakları manifesto için çizim yapmamı istediler. Böylelikle kolektif bir şekilde internet sitesini hazırlayıp imza kampanyası başlattık.
Pek çok isim kaldırılmıştı tabelalardan o dönem, sizin talebiniz de kabul edildi mi?
Evet, kısa bir zaman sonra okul yönetimi, Wilson’ın ismini okul binalarından kaldırdıklarını duyurdu. Bu haberi Washington Post, New York Times gibi önemli gazetelerden almak ve bunun sağlanmasında ufak bir katkımın olabileceği düşüncesi ise beni çok motive etti. Bu nedenle dayanışmanın her ölçeğinin inanılmaz önemli olduğunu benimsedim. Ve insan ölçeğindeki en küçük mücadelenin bile kent ölçeğinde büyük etkiler doğurabileceğine inanıyorum.
Neden bunu mimari bir çizimle temsil ettiniz?
Bu kadar çok katmanlı bir durumu ifade etmek için öncelik sırasının, çizgi kalınlığının anlaşılır olması gerekiyor. 1/1000 ölçeği, eylemin katılım oranını; 1/100 ölçeği ise eylemin sokak- insan ilişkisini, mekanın mimari dönemini, özelliklerini ve atmosferini gösteriyor. 1/10 ise katılımcılara yoğunlaşarak bireysel ölçekte günlük yaşam pratiklerini, fiziksel özelliklerini ve farklılıklarını ortaya koyuyor. Plan ve görünüşün çakıştırılması ile oluşan “elevation oblique” (John Hejduk) temsilini ise perspektifi etkisiz hale getirmek için yaptım. Böylelikle, eylemdeki insanların her biri eşit algılanıp mekandaki konumları ile rahatlıkla seçilebilecek. Temsili, göz gibi tek noktalı perspektifle değil, daha nesnel ve kolay anlaşılabilen 90 derece izometrik ile tasarladım.
“KADIKÖY, BİRLEŞTİRİCİ BİR ROL OYNUYOR”
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü tercih etmenizin sebebi neydi?
“Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” yürüyüşüne, anneannem ile görüştüğüm için fiziksel olarak katılmaya cesaret edemedim. İstanbul Sözleşmesi’nin hala uygulanmamasına, kadın cinayetlerinin politikliğine, pandemi ile artan ev içi kadın şiddetine dikkat çekmek için çizerek 25 Kasım’a katılmayı amaçladım. İnsan ölçeğinde farklı dil, inanış veya taleplerimiz olsa da kent ölçeğinde hepimizin benzer olduğunu göstermek için çizdim.
Kadıköy'ün özel bir tarafı var mı?
Yürüyüşün Kadıköy’de gerçekleşeceğini biliyordum. Bunun yanında, Kadıköy, konumu, ulaşım çeşitliliği, kamusal alanların kullanıcı odaklı olması ve temsil ettiği düşünceler bakımından daha birleştirici rol oynuyor bana kalırsa. En güncel örneği olan Boğaziçi eylemlerinin okul dışında bir de burada yapılıyor olması.
“BOĞAZİÇİ EYLEMLERİNİ ÇİZMEYE BAŞLADIM”
Black Lives Matter çalışması da yapmıştınız. Devam edeceksiniz sanırım çizmeye. Sırada neler var?
Evet, bu çalışma bir seri olarak devam edecek. Şimdilik 1/10, 1/100, 1/1000 olarak tasarladım ama ölçek daha da genişleyerek şehir, ülke, kıtalara da yayılabilir; sonuçta tüm dayanışmaların birbiri ile bağlanmaya ihtiyacı var. Bunları genelde sıkıldığımda veya moralim bozulduğunda meditatif olarak çiziyorum. Bu kadar detaylı bir çizimi yapmak günlerimi alıyor; mesela şu an Boğaziçi eylemlerini çizmeye başladım, Google Maps, fotoğraflar, Twitter haberleri sayesinde yapıların mimari özellikleri, eylemin ve katılanların mekanla olan ilişkilerini ve taleplerin çeşitliliği hakkında detaylı inceleme yapmış oluyorum. Böylelikle eylemin atmosferini çok yönlü bir şekilde algılıyorum.