Bir göl düşünün, uzunluğu 160 kilometre. Ve bir kürek takımı düşünün, amatör. Bu gölde düzenlenen kürek yarışına katılıyorlar, hem de sokak hayvanları yasasına dikkat çekmek için. Bu göl Leman Gölü. Kürek takımı ise semtimizin Moda Kürek Kulübü. Kurulduğu günden itibaren ülkedeki meselelere ilişkin duyarlılıklarını ve tepkilerini gösterme konusunda örnek olan kulüp, bu kez sokak hayvanlarının uyutulmasını içeren yasaya dikkat çekmek için Tour du Lac Leman’a katıldı. Bu yarışa katılan ilk Türkiye takımı oldular. Yarışa katılan ekipten Bahadır Candemir, Can Özyurt, Sedat Tartan, Işıl Gündüz, hocaları ve aynı zamanda kulübün başkanı Ulaş Gürpınar ile Leman macerasını konuştuk. Kendileri atıldıkları bu maceraya ‘delilik’ diyorlar. Bence de bu bir delilik ama aynı zamanda muazzam bir dayanışma örneği.
Can Özyurt: Üç yıl önce Moda sahilinde yürüyüş yaparken Ulaş hocayı ve ekibi gördüm. Hem sağlıklı bir yaşam sürmek hem de ruhumu beslemek amacıyla kürek sporuna başladım. Türkiye’de katıldığımız yarışların ardından hocamızın teşvikiyle kendimizi Cenevre’de bulduk.
Sedat Tartan: Kürek sporuna pandeminin başlangıcında, açık havada ve sosyal mesafe kurallarına uygun bir şekilde yapılabildiği için başladım. Hiçbir sporu bu kadar sevmedim. 2021’de kulüp kurulduğundan beri buradayım ve son üç sezondur yarış ekiplerine katılıyorum. Cenevre benim için en büyük mücadele oldu.
Bahadır Candemir: Yıllardır spor yapıyorum ama salon sporlarından sıkılmıştım. Sahilde koşmaya başladım ve her koşuda tekneleri görüyordum. Bir arkadaşım da küreğe başlayınca, yaklaşık bir buçuk yıl önce ben de başladım. Kulübün mücadeleci bir yapısı var ve yarışlarda iddialıyız. Biz de bunu istiyoruz.
Işıl Gündüz: Öğretmendim ve iki yıl önce emekli oldum. Uzun vadede yapabileceğim bir spor arıyordum. Birkaç yıl önce küreği denemiştim. Hem suyun içinde olmayı hem de tüm vücudumu çalıştıran bir spor yapmayı istediğim için kulübe katıldım. İki yıldır buradayım.
“ÇILGIN AKTİVİTELERE KONTENJAN YETMİYOR”
Leman’a gitme fikri nereden ve nasıl çıktı?
Ulaş Gürpınar: Yaklaşık 4-5 yıl önce "Sahil Gözden Kaybolurken" adlı bir belgesel izledim. Belgeselde, meme kanserine dikkat çekmek için okyanusu geçen dört kadının hikâyesi anlatılıyordu. O belgeselden sonra ben de "Biz neden böyle bir şey yapmayalım?" diye düşündüm. Bir süre yurtdışındaki yarışları araştırdım ve Leman Gölü'nde düzenlenen kürek yarışını buldum. 160 kilometrelik bu yarış, uzun mesafe hayalimle örtüşüyordu. Konuyu ekiple paylaştım; herkes yarım saat içinde "Tamam" dedi! (Gülüyor)
Başından beri 10 kişi miydiniz?
Sedat Tartan: Başka arkadaşlar da katılmak istedi ama tekneler 5 kişilik. Başka kulüplerden “Eksik olursa biz de gelelim mi?” diyenler de oldu.
Bahadır Candemir: Çok akıllı yok bizde. (Gülüyor)
Haberi okuduğumda “Bunlar deli mi?” dedim zaten.
Ulaş Gürpınar: Kulüpte yeni olan bir arkadaş dün “Seneye de katılmayı düşünür müsünüz?” diye sordu. “Evet ama yine yanıma 9 tane deli bulursam” dedim. Arkadaş, “Bu kulüpte çok var, rahat rahat bulursunuz” dedi.
Can Özyurt: Bizde çılgın aktivitelere kontenjan yetmiyor.
Sedat Tartan: Orada da “Deli misiniz?” dediler. Çünkü Leman’a katılmak için önce başka yarışlarda deneyim kazanmış olmak gerekiyor. Leman bir anlamda son nokta. Onlar, “Biz başka yerlerde deneyim kazanıp buralara geldik, siz en zorundan başlamışsınız” diye tebrik ettiler.
"KEDİLER, KÖPEKLER VE KÜREKLER"
Sokak hayvanlarına dikkat çekme fikri nasıl oluştu?
Ulaş Gürpınar: Spor kulüpleri temelde kamu yararına çalışan derneklerdir. Tek amacımız kürek çekmek veya para kazanmak olmamalıdır. Halk gerçekten bize örnek alıyor. Bu kulüp böyle bir şey yapmalıydı. Bu, bizim için herkesin yapması gereken bir şey, özellikle öne çıkarmamız gereken bir konu olmamalı.
Işıl Gündüz: Aslında hepimizin duyarlılığı kesişti. Katılan herkes bu duyarlılıkla yarıştı; özel olarak düşünülmüş bir şey değil.
Can Özyurt: Şov amaçlı seçilmiş bir konu değildi.
Ulaş Gürpınar: Kulüpte 8-10 kedi ve köpek besliyoruz. Sadece onları düşünüp diğerlerine duyarsız kalmak, şov olurdu.
Leman için özel bir hazırlık veya antrenman yaptınız mı?
Ulaş Gürpınar: Antrenman içeriğimiz değişti. Normalde bir saat süren antrenmanlarımız biraz uzadı. Çünkü bir yandan iş var. Arkadaşlar işlerinden, biz de kulüpten feragat ettik. 8-9 saat suda kaldığımız antrenmanlar yaptık.
Yarış sırasında kaç saat suda kaldınız?
Sedat Tartan: İki tekne olarak katıldık. Bir teknemiz 13 saat, diğerimiz de yaklaşık 8,5 saat suda kaldı. Yarış normalde 160 kilometreydi, fakat hava koşulları kötü olduğu için 70 kilometre gidip dönmek üzere parkur değiştirildi. Sürekli yağmur yağdı ve hava soğuktu.
Kendi teknelerinizi mi götürdünüz?
Ulaş Gürpınar: Bu konuda tek dezavantajlı takım bizdik. Herkes kendi teknesiyle gelmişti, biz ise tekne kiraladık ve yarışta kullandığımız tekneyi ilk kez orada gördük.
Işıl Gündüz: Hepimiz kendi bütçemizle bu işe girdik. Kendi teknemizi götürmek, toplamda yaptığımız masraf kadar bir maliyet oluşturabilirdi. O yüzden organizasyondan tekne rica edip, kiraladık. Teknenin fotoğrafını da yarıştan 15 gün önce gördük (gülüyor). Bizim tekneye biraz benziyordu. Bazılarımızın o tarz bir tekneyle hiç deneyimi yoktu. İşi zorlaştıran noktalardan biri de tekneydi.
SUDA 13 SAAT
İşi zorlaştıran başka neler oldu?
Can Özyurt: En can alıcı şeyler, beklediğimizden daha fazla rüzgar, daha fazla dalga, çok daha fazla yağış ve soğuktu.
Ulaş Gürpınar: İlk bir saat içinde kuru yerimiz kalmadı.
Işıl Gündüz: Ben 13 saat kalan teknedeydim. Son bir saatte vücudumu, titrememi kontrol edemiyordum.
Ulaş Gürpınar: Biz 100. kilometrede çekilelim dedik. Bize karaya çıkmamız gereken noktanın 5 kilometre ötede olduğunu söylediler. Beş kilometre daha kürek çektik. Bizi hemen yatlara alıp, götürelim demediler. Yanaştığımız yerde kürek iskelesi yoktu. Belimize kadar suya girdik ve teknemizi kendimiz çektik. Sonra ekiplerin gelmesini bekledik.
Sedat Tartan: En zor kısmı karaydı diyebilirim.
Can Özyurt: Biz de aynı dramları yaşadık. Beş kilometre gittik. Tekneyi çözmen ve toplaman lazım. Sonrasında çok güldük ama o anda bazı sitemlerde bulunduk.
Işıl Gündüz: Bu spor golf gibi değil. Golfte oyuncunun sopalarını taşıyan bir caddie var. Bizde öyle bir şey yok.
Can Özyurt: Yani vale hizmeti yoktu. (Gülüyorlar)
Bahadır Candemir: Uzun süre suda kalacağımız için düzenli beslenmemiz ve sıvı almamız gerekiyordu. Bütün malzemeler yanımızdaydı. Dışarıdan bir tekneden yardım alma şansımız yoktu. Bu da teknelerin ağırlaşmasına ve yaşanan zorluklara neden olan unsurlardan biriydi.
Yarışa katılma kararınıza ailenizin ve yakınlarınızın tepkisi nasıl oldu?
Can Özyurt: Bu ekip, sabah 6-7 antrenmanına sık gelen arkadaşlardan oluşuyor. Zaten sabah 5’te kalkıp suya inmemize şaşıran bir güruh vardı. Erken kalkmak onlara çok çılgın bir şey geliyor. Dolayısıyla ondan sonrasına alışmaları kolay oldu. Leman’a hazırlanırken 3.30’da uyanıp sabah 4 civarı kulüpte olup antrenman yaptık. Deli gözüküyoruz ama bizim için bir mahsuru yok.
Işıl Gündüz: Çevremizde bu deliliği bir süredir kabullenmiş durumdayız.
İLK TÜRKİYE EKİBİ
Ulaş Gürpınar: Biz yarın Türkiye’yi kürekle gezeceğiz desek, şaşırmazlar; “Bir ihtiyacınız var mı?” derler.
Sedat Tartan: Evli olanlar için de başka bir deneyimdi. En azından benim için daha önce hiç gördüğüm bir fedakarlığı göstermiş oldum. Beşte kalkıyorken, üçte kalkıyor olmak bir önceki günün akşamını da ekliyor. Onlar da çok büyük fedakarlık yaptı. Müthiş bir destek gördüm.
Can Özyurt: Bu organizasyon 52 yıldır yapılıyor. Biz oraya katılan ilk Türkleriz. Bu bize değişik bir motivasyon sağladı.
Ulaş Gürpınar: Yarışın yapıldığı yerde yedi ülkenin bayrağı vardı. Biri de bizim bayrağımızdı.
Birer cümleyle ifade etmeniz gerekirse, Leman’dan aklınızda kalan ne oldu?
Can Özyurt: Delilik ve hayata dair eşsiz bir tecrübe.
Bahadır Candemir: Çocuklara anlatılacak en güzel hikâye.
Işıl Gündüz: Bu kadar kendimi zorlayabileceğimi düşünemezdim; ancak birliktelik de önemliydi.
Sedat Tartan: Ben anlatmayı çok severim. Ömür boyu da çocuklara ve torunlara anlatırım. Anlatmaya da “Her şey mümkün” diye başlarım.
Ulaş Gürpınar: Biz oraya bir antrenör ve dokuz sporcu gittik ama artık on arkadaş olduk.
Son olarak, kürek çekmek isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
Sedat Tartan: Tek bir kürek tipolojisi yok. Bizim gibi işin biraz daha performans tarafına kaymış, kendi sınırlarını zorlamayı seven insanlar olduğu gibi, sabah buraya geldiğinde kendini belli bir seviyede yorup, nabzını belirli bir seviyede artırarak, sahilin ve adaların keyfini çıkararak kürek çekmek isteyen insanlar da var. Dolayısıyla tek bir tipoloji olmadığı için söyleyebileceğimiz şey şu olabilir: Eğer sabah insanıysanız, erken kalkmakla ilgili bir probleminiz yoksa ve İstanbul gibi bir deniz şehrinde yaşıyorsanız, denizi yaşamınıza katmanız gerekiyor. Bunun da en pratik yolu aslında kürek yapmaktır. Hem kendinize, hem de kardiyovasküler sisteminize katkı sağlamış olursunuz; hem de bu denizin güzelliklerinden faydalanabilirsiniz.