Uzun yıllardır su altı canlılarının yaşamını araştıran ve kayıt altına alan deniz biyoloğu ve belgeselci Dr.Mert Gökalp’in “İstanbul’un Deniz Canlıları” adlı yeni kitabı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlandı. Kitap, su altı canlılarının yaşamını, öykülerini ve İstanbul’un bin yıllardır denizle olan ilişkisini anlatan belgesel eser olma özelliği taşıyor. Kitapta, İstanbul denizlerindeki tüm canlıları temsil eden balıklar, kıkırdaklılar, algler ve süngerler gibi 13 farklı guruptan 331 tür su altı canlısı yer alıyor.
Su altı canlılarının öyküleriyle beraber anlatıldığı bu kaynak eserin “Nasıl bir kitaba sahip olmak isteriz?” sorusundan yola çıkarak oluşturulduğunu söyleyen Gökalp ile konuştuk.
GÖRSEL ARŞİV
Kitapta yer alan 500 adet su altı fotoğrafının tamamı Gökalp’e ait. Fotoğrafların, toplamda 15 yıllık gözlemin, bilimsel okumaların, video röportajların ve 250’nin üzerinde dalışın ürünü olduğunu ifade eden Gökalp, kitapta yer alan görsel arşivin oluşma sürecini şöyle anlattı: “1996'da tüplü dalışa başladım. 2002 senesinde dalış hocası ve bir şekilde dalış profesyoneli oldum. Ama onun öncesinde de zıpkıncıydım. Balıklarla, deniz canlılarıyla bir tanışıklığım vardı. Ama bilimsel yetkinlik arttıkça, makaleler, kitaplar okumaya başladıkça, bir de su altı gözlemleri arttıkça balık harici canlılarla da karşılaşma ve tanıma olanağına eriştim. Bilimsel makaleleri okumaya devam ettikçe de bu görsel hafıza ilerlemeye başladı ve yeni türleri kendi arşivime eklemeye başladım. Genellikle birçok kaynakta yeterince gözlem yapılmadığı için bir sürü fotoğrafçı ve yazar bir araya geliyor ve birtakım kitaplar ortaya çıkartıyorlar. Ben istedim ki mümkün mertebe kimseden fotoğraf almayayım. Bu bir insanın elinden çıksın. Aynen Karekin Deveciyan’ın daha önce yaptığı gibi. Şimdi yeni çıkacak kitabımıza da bunu uyguluyorum, fotoğraf almamaya çalışıyorum. Kendi gözlemimi yapmadığım herhangi bir canlıyı koymamaya çalışıyorum.”
Balığı hızlıca çevirebilmek için altı kürekçi ve direkteki gözcüden yararlanan bir dalyan kayığı. İBB Kültür AŞ Faik Şenol Arşivi.
Kitapta, İstanbul’un Karadeniz, Avrupa ve Anadolu kıyıları, İstanbul Boğazı, Prens Adaları, İzmit Körfezi, Güney Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı kıyılarında çekilmiş fotoğraflar yer alıyor.
DEVECİYAN’A SAYGI DURUŞU
Kitap aynı zamanda şehrin 9 bin yıllık balık tarihinden başlayarak Türkiye’de “balık biliminin babası” olarak kabul edilen Karekin Deveciyan’ın eserlerini de içeriyor. Gökalp, bu kitabında Deveciyan’a bir saygı duruşunda bulunmuş. “İstanbul denizlerinden, Marmara’dan ve balıklardan bahsedeceksek, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük balık bilimciyi anmadan bu kitaba giriş yapmak olmaz.” diyen Gökalp, Deveciyan’ın neden önemli bir isim olduğunu şu sözlerle dile getirdi: “Deveciyan, 100 sene önce sadece Marmara, Akdeniz, Ege değil o dönemde dünyanın en önemli deniz biyolojisi kitabını yazan bir bilim insanı.
Kumkapı Hal Müdürü Karekin Deveciyan, müthiş bir eser yaratıyor. Osmanlıcadan Fransızcaya çevriliyor. 100 sene önce yazıyor bunu ve biz Karekin Deveciyan’ı bilmiyoruz. Sadece balıkla ilgilenen insanlar biliyor. 100 kişi biliyor, bin kişi biliyor, daha fazla insan bilmiyor. Ama bilmemiz gereken bir insan. Üç bin sene önce, iki bin sene önce bu topraklardan Aristo, Archestratus, Strabon geçti. Aynen Deveciyan gibi bu toprakların balıklarını ve deniz ürünlerini anlatmaya çalıştı bu insanlar. Deveciyan, balık bolluğunun olduğu son güzel günleri anlatan insanlardan bir tanesi ve en önemlisi. Bunun için çok özeldir. Umarım yaptığım çalışmalarla, Deveciyan’a layık bir kitap yaratabilmişimdir.”
“DENİZLER BASKI ALTINDA”
İlk kısa filmi İrme’yi 2014 yılında çeken Gökalp’in belgesel serisinde “Lüfer”, “Orfoz” ve “İstilacılar” yer alıyor. Çektiği belgesellerle hem deniz canlılarının hem de denizlerin karşı karşıya kaldığı riskleri de kayıt altına alan Gökalp’e göre bütün denizler baskı altında. İklim krizi, küresel sıcaklık artışı, istilacı canlılar, insan kaynaklı kirlilik, sanayi ve tarımsal atıklarla baskı altında olan Karadeniz ve Marmara için yakın zamanda önlem alınmazsa bu denizlerin elimizden kayıp gideceğini ifade eden Gökalp, istilacı türlerin de arttığına işaret etti.
FİKİRTEPE’NİN BALIKLARI
“İstanbul balıksız, balık İstanbul'suz anlatılmaz.” diyen Gökalp, kitabındaki “İstanbul’un Dokuz Bin Yıllık Balık Tarihi” bölümünde Kadıköy’ü şöyle anlatıyor: “…Marmara kıyı yerleşmelerinde insanlar balıkçılık yapmış, deniz ürünleriyle beslenmişler. Kentin merkezinde, şimdilerde gökdelenler altında harap olmuş Fikirtepe’deki bir höyükte (MÖ 6400-5800) saptanan tuzlu ve tatlı su balıklarına ait kalıntılar, yerleşimcilerin ekonomisinde balıkçılığın önemli bir paya sahip olduğunu gösteriyor. Fikirtepe Höyüğü, denizden 26 metre yükseklikte yayvan bir tepenin güney-güneydoğu kesiminde Kalamış Koyu’nda Marmara Denizi’ne dökülen Kurbağalıdere’ye doğru uzanan yamaçta bulunmaktaydı. Kadıköy Koyu’na iki kilometre, Kalamış Koyu’na yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki bu höyük günümüzde yerleşimin tamamen altında kalmış ve tümüyle tahrip olmuştur. Höyükte yedi tür tuzlu su, altı tür de tatlı su balığı (sazan, izmarit, kılıç balığı, kefal, çipura ve levrek gibi balıklar) kalıntılarına rastlandı. Bunlar aynı dönemde yaşamış Temenye Höyüğü buluntularıyla birlikte Fikirtepe kültürünü temsil etmektedir. Ancak Fikirtepe kültürüyle ilgili buluntuların elde edilebileceği Erenköy, Tuzla ve Göztepe yerleşmeleri tahrip olduğundan o dönemden geriye sadece Pendik Höyüğü kalmıştır. Pendik kıyı sakinleri, tıpkı Fikirtepeliler gibi beslenmelerini çoğunlukla deniz kabuklularını toplayarak ve açık deniz balıkçılığından sağlıyorlardı.”
“Asya Yakası’ndaki Kalkhedon (Kadıköy) yakınında dipten yüzeye doğru suyun arasından parıldayan şahane beyazlıkta bir kaya vardır. Palamutlar bu kayayı birdenbire karşılarında görünce her zaman ürkerler ve sürüler halinde dosdoğru karşı tarafa, Byzanthion Burnu’na yönelirler.” Strabon (MS 1.yüzyıl)