Kadıköy’ün en yeni sanat galerilerinden biri olan Park Art İstanbul, şu günlerde “Direnişin Estetiği” sergisine ev sahipliği yapıyor.
Haber: Gamze YILDIRIM – Semra ÇELEBİ
Fotoğraf: Ertuğ AKGÜN
Geçen haftaki sayımızda Caddebostan’da yıllardır faaliyette olan Ürün Sanat Galerisi’nin “Kırmızı Haziran” sergisine yer vermiştik sayfalarımızda. Bu hafta da Kadıköy’ün en yeni sanat galerilerinden biri olan Park Art İstanbul’un yine Gezi direnişini konu alan “Direnişin Estetiği” sergisini konu edineceğiz.
Taksim Gezi Parkı’na yapılan polis müdahalesinin ardından Anadolu yakasının toplanma ve forum merkezlerinden biri olan Yoğurtçu Parkı’nın hemen yanında olan Park Art İstanbul’daki sergi, 5 Temmuz akşamı yoğun bir katılımla açıldı. Sadece sanatsal bir sergi değil bir eylem olarak da nitelenen sergi direniş hareketinin gönüllü sanatçılar tarafından estetik bir boyuta taşınmasını ve sergilenmesini amaçlıyor. 31 Ağustos’a kadar sürecek “Direnişin Estetiği” sergisi Gezi ruhuna uygun olarak sanatçı komitesinin ve gönüllü ekibin karar verdiği şekilde düzenlendi. Sanatın birçok farklı disiplininden eserlerin yer aldığı serginin açılışında müzik de eksik olmadı. Eserlerin satışının da olduğu sergiyi araç edinip Park Art İstanbul’u ziyaret ettik. Galerinin ortaklarından biri olan genç fotoğraf sanatçısı Bahar Aykaç’la hem Park Art İstanbul’u hem de sergiden hareketle Gezi direnişini konuştuk.
-Kendinizden biraz bahseder misiniz?
Park Art İstanbul’un ortaklarından biriyim, diğer ortağım da Alman fotoğraf sanatçısı Willy Sinn. Ben 1983 Bursa doğumluyum. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nden ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklam Tasarımı Yüksek Lisans’ından mezun oldum. 2012 Kasım ayından beri Willy ile birlikte burayı ayakta tutmaya çalışıyoruz. Burası daha önce profesyonel bir fotoğraf galerisiydi, Alman bir galerinin Türkiye şubesi olarak açılmıştı. Ancak stratejik birtakım hatalar yüzünden başarılı olamıyordu. Ben Willy’e destek olmak için oyuna Kasım’da dahil oldum. Yeni yıl için yeni bir strateji belirledik, Nisan ayında galerimizin adını değiştirip, sergi salonumuzu diğer sanat dallarına da açmaya karar verdik. Yani burası daha bebek bir galeri... 25 Nisan’da açıldı. Ben ilk defa bir sanat galerisi işletiyorum. Çok profesyonel değiliz. Taze, umutlu, çalışkan güzel ve içten bir ekibiz, her şeyin ötesinde biz de Türkiye’de direnen yüzlerce sanatçıdan birkaçıyız.
-Park Art İstanbul’un adını “Direnişin Estetiği” sergisiyle duyduk. Böyle bir sergi açarken amacınız neydi?
Özellikle bir amaç belirlemedik. Fikir, Yoğurtçu Park’ında katıldığımız ilk forum toplantısında bir arkadaşın “sergi açmalıyız” önerisine el kaldırıp onay veren yüzlerce kişiden geldi. Amaç bu isteğe kulak vermek, Yoğurtçu Park’ı forum alanına cephesi olan galerimizi Park’taki harekete dahil etmek, elimizden geldiğince sanatı ile direnen kişileri bir araya toplamak ve bu sayede direnişe maddi ve manevi destek olmaktı.
-Gezi direnişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bir ayaklanma mı yoksa insanların ortak düşüncelerini yüksek sesle birlikte söyledikleri bir hareket mi?
Çok uzun zamandır hepimizin içinde biriken şeyler vardı. Yapılan hatalara karşı insan olan, duyarlı olan herkes bir takım tepkiler verir. Kendi çapımızda oylarımızla, imzalarımızla, davalar açarak, yasalara uygun bir şekilde zaten yıllardır direniyorduk. Yasal yollarla halk olarak elimizden geldiğince sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Artık öyle bir şey oldu ki, oylarımız, imzalarımız, kazandığımız davalar, protestolarımız ve her türlü yasal tepkimiz görmezden gelindi, bu hepimizi son noktaya getirdi. Son çare tepkiyi bedenen göstermek oldu, bunun üzerine Gezi Parkı’nda yasa dışı yapılan inşaat girişimlerine tepki veren arkadaşlarımıza orantısız bir şiddet uygulandı. Şiddet hepimizin hassas olduğu bir konu. Şiddete ne gerek var? Sizi gördük, duyduk, sizi seviyoruz, çözüm üretiyoruz gibi sakin söylemler verilse, işler biraz ağırdan alınsaydı, herkes sokağa çıkmazdı. Panik olduk, endişelendik, tacize, tecavüze uğramış gibi hissettik kendimizi. Biz de insanız, hakkımızı arıyoruz, arayacağız.
-Gezi Parkı’nın ardından Kadıköy’de Yoğurtçu Parkı’nda forumlar yapılmaya başlandı. Siz bu forumlardan nasıl etkileniyorsunuz? Yoğurtçu Parkı’na gidiyor musunuz?
Gidiyoruz, ama daha çok onlar bize geliyor şimdi. Forum ilk toplandığı zaman da oradaydım ben. Ses sistemi yoktu, henüz düzen yoktu. Şimdi etkinlikler arttı, forum şenlendi. Yoğurtçu Parkı’nda kalabalık her geçen gün artıyor. Bizim sergimiz de her akşam forum zamanına, 22:00’ye kadar açık, her gün en az 50 kişi bizi ziyaret ediyor.
-Yoğurtçu’dan böyle bir fikir çıkmasa da direnişe dair sergi açma fikriniz var mıydı?
Dediğim gibi ana fikir Yoğurtçu Parkı forumundan geldi. Ortağım Willy ile konuştuktan sonra gittim parka oradakilere de danıştım, onlarla da konuştum. “Böyle bir fikrim var bana destek olur musunuz?” diye sordum, onları davet ettim. Bazıları kabul etti, böyle başladık. 15 gönüllü ile birleşip Park Art İstanbul’un facebook ve twitter sayfalarından çağrı yaptık. 28 Haziran’a kadar eserleri topladık, küratörlüğünü ben üstlendim. Toplam 3 hafta çok yoğun çalıştık, 5 Temmuz’da sergimizi açtık. Sergimize en az 90 sanatçı başvuru yaptı. Ancak 62 sanatçıyı dahil edebildik. Bu sanatçıların bazıları yabancı, bazıları İstanbul’a uzak başka şehirlerden, bazıları amatör, bazıları profesyonel. Aynı Gezi’deki gibi yani biz de ayrım yapmadık, herkesi bir araya topladık. Eserleri duvarlara asarken bile “Anti-Konsept” adında bir oyun uydurup gönüllü ekibimizle içimizden geldiği gibi, simetri, konsept, renk, fiyat, profesyonellik vb. konulara aldırmadan hareket ettik, aynı Gezi’deki gibi özgür, içten ve dinamik bir sergi yarattık.
-Sergi, Gezi direnişini işliyor. Peki bu sergide direnişin hangi yönüne dikkat çekmek istediniz?
Sergimizde 9 farklı sanat disiplininden (resim, fotoğraf, illüstrasyon, karikatür, heykel, video, enstalasyon, dijital art, kolaj) 139 adet eserimiz ve ziyaretçilerimizin duvarlara yazdığı yüzlerce not var. Eserlerimizi satılığa çıkardık, fiyatları sanatçılar belirledi, dolayısıyla 40 TL ille 9000 TL arasında değişen rengârenk bir fiyat listemiz de oldu. İlk 3 günde 36 eser satışı gerçekleştirdik. En çok fotoğraf ve illüstrasyon satıldı. Hâlâ da eser satışlarımız devam ediyor. Toplanan para ile de hem direnen sanatçılara hem direnişe hem de bu organizasyonun ikincisini yapsın diye Park Art’a destek olunacak.
-Bu sergiyle nasıl bir mesaj vermek istediniz?
Dediğim gibi özel bir mesaj verme çabamız yok. Biz yalnızca harekete dahil oluyoruz. Kendi düşüncelerini, mesajını, duygularını ifade etmeye çalışan sanatsal / estetik hareketi görüyoruz, seviyoruz, destekliyoruz. Bizim elimizden gelen buydu, sanatçıları bir araya toplamak, izleyicilerle aralarında köprü olmaktı. “Direnişin Estetiği” Gönüllü Karma Sergisi için mekânımızı gönüllü olarak açtık, organizasyonu gönüllü olarak yaptık. Eserler zaten hazırdı. Biz sadece bunları derleyip topladık, sunduk. Bu bir eylem, sadece sanatsal bir sergi değil. Park Art İstanbul Sanat Galerisi kendi eylemini bu şekilde yapıyor, Direnişin Estetiği’ne destek oluyor.