Doğal ve kültürel mirası nasıl koruyacağız?

Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, TESAK’ta gerçekleşen etkinlikte doğal ve kültürel mirasın nasıl korunacağını dinleyicilere anlattı

14 Aralık 2017 - 16:49

Kadıköy Belediyesi Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi(TESAK) her hafta alanında uzman konuklarla yaptığı söyleşilere devam ediyor. Bu söyleşilerden biri de geçtiğimiz hafta Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı/ÇEKÜL’ün kurucusu ve başkanı, İTÜ Mimarlık Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Metin Sözen’in katılımıyla gerçekleşen “Doğal Ve Kültürel Mirasın Korunması: Yerel Yönetimlerde Yeni Yaklaşımlar” söyleşisiydi. 9 Aralık günü gerçekleşen söyleşide Metin Sözen, Türkiye’nin kuruluşundan itibaren somut ve soyut kültürel mirasın korunması sürecinde yapılan yanlışları aktarırken, bu konudaki yeni yaklaşımları dinleyicilere aktardı.

“HAK İDDASI KÜLTÜR MESELESİDİR”

Sözen, konuşmasına son günlerde tartışma yaratan ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanımasıyla başlayan süreci değerlendirerek başladı. Bu meselenin kültürle doğrudan ilişkili olduğunu söyleyen Sözen, topraklardaki hak iddialarını siyasilerin değil o topraklarda yaşayan halkların, o topraklarda devam eden kültürün belirleyebileceğini söyledi.

“SOYUT KÜLTÜR DE KORUNMALI”

Sözen konuşmasında kültürün sadece somut olmadığının, soyut kültürün de var olduğunu ve korunması gerektiğini şu sözlerle açıkladı: “Kültür bir bütün, bütün ürünlerin ve bütün üretilenlerle ortak, herkesin malıdır ve kurtarılmalıdır. Kültür sadece somut ve esere dayalı değildir. Maalesef ki somut kültürümüz kadar soyut kültür öğelerimiz de bazı sebeplerden kaynaklı tahribe uğramıştır. Elli yıldır uğraştığımız şeyin esas temel meselesi kırsalla kentsel arasındaki dengeyi kurmak ve birinin ürününün öbürünü zenginleştirme akışını sağlamaktı. Büyük göç 1950’lerde başladı. Maalesef dış kentlere göç, büyük kentlere göç ve ait olduğu yerden kopma, gelenek ve göreneklerinden kopma manasına geldi. Elbette ki geleneklerin tümünü koşulsuz koruyalım demiyorum. Geleneğin bağnaz yanları da vardır. Fakat biz gelenekten elde edebileceğimiz bir veritabanını kaybettik. Toprağından kopan insan, geldiği yerde tırnakla gedik durmaya çalışırken, kültürel meseleyi birikimlerini bir kenara bıraktı. Maalesef Türkiye 50’lerden bu yana bu kopuş hareketinin ağır bedelini ödemektedir ve bu bedel en çok kültür alanında kendini göstermiş kimliksiz topluluklar oluşmasına sebep olmuştur.”

KORUMANIN BEŞ TEMEL İLKESİ

Sözen, kültürün korunması konusunda yaptığı çalışmalar sonucunda beş tane temel başlığa mutlaka önem verilip bunun bir ilke haline getirilmesi gerektiğini söylerken, bu ilkelerin “Eğitim, Örgütlenme, Doğal Miras, Kültürel Miras ve Tanıtım” olarak sıraladı. 

Sözen, ilk önem verilmesi gereken başlığın doğal mirasın korunması olduğunu “Anadolu’nun her yerinden gelen insan vardır Kadıköy’de. Hepsinin geldiği yerde iyi kötü bir havza içinde bir su kenarında evi vardır. Yani toprağın ve suyun bereketine uygun bir yerleşimin temel alındığını görürsünüz. Onun için doğal mirasın yerleşim ilkeleriyle doğrudan ilintili olduğu için yeni yerleşim alanları açacaksanız dikkatli ve hassas olmalısınız.” sözleriyle açıkladı.

“KİMLİKSİZ BİR ULUS OLMAMAK İÇİN…”           

Türkiye’de anayasa yeniden yazılacaksa birinci maddesinin “kültüre dayalı bir ulusun anayasasıdır.” olması gerektiğini söyleyen Sözen “Ekonomi bugün şöyledir, yarın böyle olur. Değişir yani diğer şeyler gibi. Ama kültür öyle değildir korunması gerekir. Kimliksiz bir ulus haline gelmemek için en büyük yasandan bütün yasalara kadar paralel olarak bu alanı geliştirmek zorundasınız. Kültür, siyasete de diğer meselelere de öncelik edecek zemine sahiptir.” sözleriyle kültürün anayasada daha etkin kullanılması gerektiğinin altını çizdi.

“TANITIM ÇAĞIMIZ İÇİN ÖNEMLİ”

Kültürel mirasın soyut ve somut herkesin sorumluluğunda olması gerektiğini söyleyen Sözen şöyle devam etti: “Bunun kavranabilir olması ve herkes tarafından algılanması, bu gelişmelerin uygulamaya dönüşmesinin iyi planlanması gerekiyor. Türkiye kurulduğu yıllarda TTK, TDK gibi kurumlarla tarihine dönüp bakmıştır. Dünya tarihine bir açılım başlatmıştır. Bu yıllardan itibaren 1950’ye kadar bu atılım devam etmiş ve Türkiye’nin tarihi öğrenilmeye başlamıştır. Kim ayakta durmuş, kim egemen olmuş okunur hale gelmeye başlamıştır. Sonrasında bu kurumlara sahip çıkılmasa da o yollarda olduğu gibi eğitime önem vermeliyiz. Tanıtım çağımız için altı çizilmesi gereken bir kavram. Tanıtımın propagandayla karıştırılmaması lazım. Şu anda çeşitli ajanslar paldır küldür insanların zihinlerini kirletici şeyleri popülist şeyleri halkın önüne koyuyorlar. En son ise örgütlenme konusu geliyor. Bunların içinde gelişen bir yeni yaklaşım beraber yaşama kültürünü örgütlemeyi ancak böyle bir süreçte olur. Açık berrak geleceğe dönük bir örgütlenme ancak sürekli devingen bir toplumda söz konusudur.”

Sözen Kent Arşivleri, Kent Atölyeleri gibi ÇEKÜL’ün öncülük ettiği projeleri anlatarak bunların yayılması dileğiyle etkinliği sonlandırdı.


ARŞİV