Efsane denizci çiftin kızı anlatıyor

​Dünyanın çevresini dolaşan ilk Türk denizci olan, aynı zamanda kıyı hakları aktivistliği yapmış olan Sadun Boro’nun kızı Kısmet Deniz Boro Polat: “Vasiyeti, denizlerin korunması... Bu konuda amatör denizcilere, sevenlerine sorumluluk düşüyor”

28 Mayıs 2025 - 12:03

Şehir meydanlarına, parklara, köşe başlarına ve kentin muhtelif yerlerine dikilen anıt heykellerin her birinin ayrı bir anlamı vardır. Kimi bir toplumsal hafızayı canlı tutar, kimi bir kahramanlığı, kimi de bir yaşam tarzını simgeler. Kalamış’taki Sadun Boro Anıtı da denize ve özgürlüğe adanmış bir hayatın izlerini yansıtıyor.  Boro’nun heykeli, elleri dümende gözleri ufukta duruşuyla sadece bir denizcinin değil, özgürlüğün ve keşfetmenin de simgesi. Efsane denizci Sadun Boro, eşi Oda ve kedileri Miço, Kısmet adlı yelkenlileriyle, 22 Ağustos 1965’in puslu bir pazar sabahı Caddebostan’dan uğurlanıp, 3 sene sonra yine Caddebostan’a demirlemişlerdi. Bu dünya yolculuğu, onu yalnızca okyanuslara değil, insanların hayallerine de taşıdı. Türkiye’den yola çıkıp dünyayı dolaşan ilk amatör denizci olarak tarih yazdı. Ölümünün üzerinden on yıl geçmiş olsa da ruhu hâlâ Kalamış koyunda...

5 Haziran’daki ölüm yıldönümü vesilesiyle, kızı Kısmet Deniz Boro Polat ile heykelin yöresinde, Kalamış’ın kıyısında buluşup, hem bir babayı hem bir denizcinin manevi mirasını konuştuk.

- Söyleşimize isminizle başlamak en doğrusu sanırım; çünkü birçok şeyi özetliyor. Kısmet – meşhur yelkenlinin adı, Deniz de zaten deniz! Üstelik burcunuz da balık... Böyle bir isme sahip olmak size ne hissettiriyor?

Aslında daha çok Deniz adıyla yaşadım. Kısmet ismiyle 50 yaşımdan sonra hemhal oldum, özellikle kabuğumuz gibi olan Kısmet yelkenlisi müzede sergilenmeye başladıktan sonra onun ruhunu da taşıyormuşum gibi geldi. Düşünsenize dünya denizlerinde bizi korumuş, gezdirmiş, beşik gibi sallamış olan Kısmet yelkenlisinin adını vermişler ki normalde insan çocuğunun, sevdiğinin adını tekneye verir (gülüşmeler). Kısmet ismi bana dümende rotayı tutarken hayatın akışına kendini bırakmayı öğretti. Biraz dünya seyri yaparken rüzgar ve akıntılara uymak gibi... 

- İnternette tarihler konusunda karmaşa var. Doğrusunu sizden duyalım; siz o meşhur dünya turu esnasında mı doğdunuz? Yani denizde mi dünyaya geldiniz?)

Denizde olma karada doğma diyelim (muzip gülümseme). Kısmet dünya seyahatinden döndükten sonra İstanbul’da doğdum aslında ama sürekli teknede olduğumuz için ve haberler yüzünden öyle bir algı var. 

- Babanızı az çok tanıyoruz, sizi tanıyabilir miyiz? Kendi yolculuğunuzda deniz nasıl bir rol oynuyor?

Kendi halinde bir insanım. Birikimimi özellikle gençlerle paylaşmaktan ve onların dünyanın her yerinde başarılı mutlu insanlar olmalarından büyük mutluluk duyuyorum. Sade, doğal bir hayatım var. Denizde geçen çocukluk ve gençlik yıllarından sonra dostlar, aile, sıcak su, banyo, rahat bir yatak gibi temel şeyler önemli benim için. Anne ve babamın aksine, denize doğup denizle büyüdüğüm için bedenim ve zihnim o büyük su kütlesinin devinimleri ile şekillendi. Bambaşka bilişsel yetenekleriniz gelişiyor denizde. Karadaki statik hayata geçince çok zorlandım ama somatik dans, dans tiyatrosu, doğaçlama ve araştırmaya dönük çalışmalar beni devinimde tuttu.

OKYANUSTAKİ YALNIZLIK... 

- Ebeveynlerinizin o meşhur deniz turları oldukça biliniyor. Ama hiç duymamış birine ailenizin bu macerasını nasıl özetlersiniz?

Bugünkü şartlarda deniz seyahatleri oldukça konforlu ve güvenli hale geldi. 1965’te Kısmet’le çıktıkları zaman gerçekten bir ceviz kabuğu ile koca okyanuslarda yalnız başınaydılar. Hiçbir iletişim aracı, elektronik cihaz yoktu. Benim de bulunduğum 1977-79 yıllarında yaptığımız Atlantik ve Amerika seyahatinde dahi sekstantla (optik seyir aracı) güneşten ölçüm yaparak mevkimizi saptıyordu babam. Basit bir ikinci el telsizi Amerika’ya varınca mecburen edinmiştik. Hava durumu radyodan öğrendiğimiz birkaç cümleden ibaret olunca barometreyi ve bulutları gözlemleyerek hazırlık yapardık. Gerçek anlamda yalnızdınız okyanusun ortasında ve bu ürkütücü olduğu kadar muhteşem bir histir. 

“ZORLU BABA & MÜTHİŞ İNSAN”

-Sizin gözünüzden babanızı dinlemek isteriz. Onu nasıl hatırlıyorsunuz?

Zorlu bir baba ama müthiş bir insandı. Yokluğunda zihinsel bir çöldeyim gibi geliyor. Olağanüstü zeki, nüktedan, nevi şahsına münhasır bir insandı. Girdiği her yere neşe, enerji ve çözüm getirirdi. Kıyıların, denizlerin, ormanların, koyların korunması için var gücüyle çalışırdı.  Gökova, Fethiye, Hisarönü, İztuzu hala doğal koruma alanları olarak bugüne ulaşabildiyse onun sayesindedir. Her bir kaçak inşaat, kirlilik, doğayı tahrip edecek faaliyeti anında görür, bildirir, takip ederdi. Onu müthiş bir denizci, amatör denizciliğin babası olarak görüyor sevenleri. Oysa özellikle hayatının son 35 yılında kıyılarımızın korunması için canla başla savaşmıştı. Erk sahibi dostlarına bu konuda görevler bırakmıştı. Vasiyeti,  Okluk Koyunda, Kısmet’i bağladığı 8 numaralı çam ağacına yakın bir yerde gömülmekti ki çok sevdiği Gökova’sını korumaya devam edebilsin. Vefatından sonra Sadun Boro Yürüyüş Yolu’nu düzenledik ancak oraya ulaşım engellendi! Denizkızı (koydaki heykel) hüzünlü... 

-Kendisinin kitapları da var.

Babamı, insanın, denizle doğayla kurabileceği bağın büyüsünü anlayabilmeniz için kitaplarını okumalısınız. “Pupa Yelken Kısmet’in Dünya Seyahati” bir klasik ancak diğer kitapları da çok değerli. “Bir Hayalin Peşinde”, 1952’deki ilk Atlantik geçişini anlatırken Caddebostan Kalamış sahilindeki çocukluğu, gençliği, Ali Rıza Seyfi Bey sayesinde yazmaya başlaması, yani Sadun Boro oluşundaki önemli adımları aktarıyor. “Kısmet’in Dümen Suyunda” kitabında bir bölümde yıllar sonra Kısmet’in İstanbul’a gelişi ve gözlemleri var. “Fora Yelken”, benimle yaptıkları seyahat. Kullandığı Türkçe, betimlemeleri sizi Kısmet’in güvertesine ışınlar. “Vira Demir”, seyir rehberi ise baş yapıtıdır ve ailesi olarak onun istediği revizyonlarla yeniden basmak için uğraşıyoruz. Özetle Sadun Boro’yu tanımak isteyenler lütfen kitaplarını okusunlar ve hayatları değişsin... 

-Sadun Boro denince Türkiye’de neyin hatırlanmasını isterdiniz?

Ufukların ötesini merak etme, bilinmeze olan korkuyu sevgiye dönüştürme yeteneği, cesaret, bilgi, paylaşma azmi, vatan sevgisi, yaşamdan keyif alma, doğanın bir parçası olduğumuzu her an hatırlama hali, doğayı korumak için taviz vermeden mücadele etmek... Onun denizciliğe katkısı ortada ama hayata bakışı, insan için aslolan doğayla bağını koruma gereği, ülkemizin dantel gibi işlenmiş koyları, büklerinin beton yığınına dönüşmemesi için mücadelesi. 

BORO’LARIN UZAY MEKİĞİ

-Röportajımızın ana konusu babanız ama annenizden de bahsetmeden olmaz. 

5 Haziran aynı zamanda Çevre Günü biliyorsunuz, martılar eşliğinde uğurlamıştık babamı on yıl önce. Sevgili annem, ayışığımız Oda Boro olmasa ne Sadun Boro ne de ben olamazdık. Tanıyabileceğiniz en dirayetli insandı. Babama olan sevgisi, denize tutkusu... Kısmet adını teknemize o vermişti. Bizim çapamız, tonozumuzdu... 1958 kışında geldiği İstanbul’a aşık olmuştu, sonra da Sadun'a... Duru güzelliği ve kararlılığı Kısmet’in tüm yolculuklarını gerçeğe dönüştürdü. En son Rahmi Koç Müzesi’nde gelecek kuşaklara ilham olması için sergilenmesini de ona borçluyuz. Çünkü ne babam ne de ben Kısmet'ten vazgeçemezdik. O her zaman gerçekçi, ayakları yere basan ve sabrı, desteği ile hayalleri gerçekleştirmemizi sağlayandı.  Kısmet; Oda, Sadun, kedi Miço ve benim kader ortaklığı yaptığımız uzay mekiğimizdi. 

-Bugüne kadar bilinmeyen bir hatırayı, hiç anlatmadığınız özel bir detayı bizimle paylaşır mısınız?

Açıkçası bilinçli olarak 17 yaşımdan bu yana ailemin medya yolculuğunda olmadım. Tanınmanın olumlu olduğu kadar kişiyi hapseden olumsuz bir yanı da var. Oda ve Sadun Boro çok sevildiler, sayıldılar ve bu onlara ömür boyu ülkemize hizmet etme sorumluluğu verdi. Vefatlarından sonra sevenleri ve Donanmamız haricinde devlet organları tarafından unutulmaları hayret vericiydi. Cumhuriyet dönemimizde yetişmiş, dünyayı ve denizleri ülkemize sunmuş, bilgi birikimi, vizyonu ve açtığı yolla fayda sağlamış olan Sadun Boro’yu yok saymak, vasiyetini, öğütlerini dikkate almamak bindiğin dalı kesmektir. Biraz sert oldu ama gelişmiş ülkeleri ayıran en önemli fark yetişmiş insan gücüne, onların vizyonuna verdikleri değerdir. Çocuklarımın, dedelerinin vasiyetini gerçekleştirecek bir yönetimde yaşamalarını temenni ediyorum. 

(Caddebostan’daki evden aile fotoğrafı/1970)

BORO AİLESİNİN KADIKÖY'Ü

-Son olarak Kadıköy'ü de konuşlaım. Babanız dünya turuna Kalamış’tan çıkmıştı. Caddebostan-Erenköy hattını mekan eyleyen bir Kadıköy sahil ailesisiniz. Kadıköy sizin için ne ifade ediyor?

Ben, Amerika seyahati ve 6 yıl Bodrum’da yaşamak haricinde hep Kadıköylü oldum. Çocukken Fenerbahçe’de tonoza bağlardık Kısmet’i. Okula oradan gider gelirdim. Babam çalışma hayatı boyunca Caddebostan ya da Fenerbahçe’den yürüyerek Kadıköy’e inerdi. Ben de o hatta yürümeye devam ediyorum.

(Kısmet Deniz, yelkencilikle ilgilenen gitarist kızı Suyla Polat  ile Kalamış’ta)

Sadun Boro’yu kahreden ve İstanbul’dan kaçıran şey o güzelim sahil şeridinin doldurulması, şehrin betona gömülmesi oldu. Erenköy’de köşkte büyümüş, Galatasaray’da okumuş, İngiltere’de eğitim görmüş bir İstanbul beyefendisi idi ancak küçüklüğünde babasının iflası,  erken yaşta ölümünden sonra maddi zorluklarla büyümüştü ve her zaman çalışarak kazandığı parayla yaşadı. Biz herkesin sandığı gibi zengin değildik. O seyahatler büyük maddi zorluklarla yapılabildi. Her ne kadar rant çağı beton çılgınlığı içinde olsak da yaşama kültürü açısından Kadıköylü olmak çok büyük bir zenginlik... 

-Kalamış’taki heykel size ne hissettiriyor? 

Garip bir his, tanımlaması zor. Onlar hala hayattayken yapılması çok değerli. Ayrıca kendi imkanları ile Dünya seyahati tamamlayanların da bu anıtta yer alması. En son Fatih Aksu eklendi, yani yaşayan bir anıt. Dünya seyahati yapanların arşivi ve özendiricisi bir sanat eseri. Gurur verici ülkem adına. Yanlarından her geçişimde sohbet ediyorum onlarla...

Oda&Sadun Boro çifti, heykellerinin açılışında/2011/Kalamış

(ARŞİV FOTOĞRAFLARI BORO AİLESİNİN ARŞİVİNDEN VE FORA YELKEN KİTABINDAN ALINMIŞTIR)

 


ARŞİV