“Eğitimin temelinde korku değil, dostluk olmalı”

Hayvanlara yönelik şiddet ve işkence olaylarının önlenememesinin temel sebebinin hukuki zemindeki eksiklikler olduğuna işaret eden Veteriner Hekim Murat Arslan, eğitimin de şiddeti önlemede büyük bir öneme sahip olduğunu belirtiyor

02 Temmuz 2020 - 15:19

Yaşamın havası, suyu, toprağı, kuşu ve böceği ile bir bütün olduğunu gittikçe daha da çok unutur olduk. Ormanları ve  dereleri yok eden kar hırsının gözleri kör ettiği, evleri başlarına yıkılan kuşun, kurdun yardım çığlıklarına kulakların sağır olduğu bir dönemde yaşıyoruz. İnsani değerlerin unutulduğu ve hatırlanmaması için de büyük bir çabanın sarf edildiği bu ortamda kadına, çocuğa ve hayvana yönelik şiddet de giderek artıyor. Geçtiğimiz haftalarda cinsel ve fiziksel şiddet sonucu bir köpeğin hayatını kaybettiği, şiddeti uygulayan kişinin ise  para cezası karşılığında serbest bırakıldığı bilgisi haber bültenlerinde yer aldı. Biz de bu haberden hareketle İstanbul Veteriner Hekimler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan'a hayvanlara yönelik şiddetin nasıl önlenebileceği konusunda sorular yönelttik. 

- Hayvanlara yönelik şiddetin altında yatan sebepler nelerdir?

Ülkemizde son yıllarda şiddet maalesef tüm canlılar için adeta sıradan olmaya başladı. Şiddet için çok farklı nedenler sıralanabilir. Hayvanlara karşı şiddetin temelinde bize göre öncelikle eğitim olmasına rağmen, özellikle son birkaç yıldır toplumda değişen değer yargıları da önemli nedenler arasında yer almaya başladı. Şöyle ki bir taraftan hayvanseverlik bilinci artarken diğer taraftan buna tepkiler oluştu. Yine ülkemizin hızla değişen yaşam şekli de bunda etkili oldu. Bu yaşam şekli hayvana mesafeli bir duruşu da beraberinde getirdi. Tüm bunların birarada olduğu bir ülkede kanunların sıkı uygulanması olumsuzlukları önleyebilir. Ama hayvanlara karşı tam anlamıyla “can” yaklaşımı henüz gelişmediğinden şiddet devam etmektedir. İşlenen suçların genellikle cezasız kalması veya çok az cezalarla geçiştirilmesi şiddeti adeta teşvik etmektedir.

Hayvanlara yönelik şiddet ve işkence olaylarının önlenememesinin en temel sebebi hukuki zemindeki eksikliklerdir. Bu eylemlerin ceza kanununa göre değil kabahatler kanunu çerçevesinde değerlendirilmesi, sadece para cezası uygulanmasına, dolayısıyla caydırıcılığı olmamasına yol açıyor. Böyle olunca da toplum vicdanını kanatan şiddet olaylarının ne yazık ki arkası kesilmiyor.

-Fiziksel ve cinsel şiddet nedeniyle kısa  bir süre önce bir köpek hayatını kaybetti. Şiddeti uygulayan kişi de para cezası karşılığında serbest bırakıldı. Verilen cezanın neden olabileceği  “Ne de olsa para karşılığında bırakıyorlar” algısı şiddeti körüklemez mi?

Devletler vatandaşlarını ceza ile terbiye etmezler. Cezalar sadece suçlara karşı alınan radikal önlemlerdir. Öncesinde bu suçların ortaya çıkmasına neden olacak olasılıkları iyi analiz ederek önlemlerini alırlar. Bunu başta eğitim olmak üzere birçok yolla yaparlar. Ama her şeye rağmen suç işlenmiş ise caydırıcı cezalar önleyici olarak uygulanır. Son olayda suçlunun cezasız kalması cezanın caydırıcılığı etkisini ortadan kaldırmıştır. Gelişmiş ülkelerde hayvanlara şiddet eylemlerine pek rastlayamazsınız. Çünkü karşılığında gerçek ceza vardır. Hayvanlar mal gibi görülmez, bu tür suçlar ceza kanununa göre değerlendirilir. Yani hayvan öldürme eylemi tıpkı insan öldürme gibi hapis cezasına tabidir.

15 YILDIR BEKLEYEN YASA

-Hayvanların hukuksal olarak korunması için nasıl adımlar atılmalı? 

Aslında uzun süredir Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) bekleyen 5199 sayılı hayvanları koruma yasası taslağı bizde de bu eylemler için hapis cezası öngörüyor. Sahipli ve sahipsiz hayvanlara yönelik şiddet suç olarak tanımlanıp, kabahatler kanunundan çıkarılarak ceza kanunu kapsamına alınıyor. Sadece öldürme değil, kötü muamele hatta çarpma bile bu kapsama giriyor. Taslağa göre 6 aydan başlayıp 4 yıla kadar çıkan hapis cezaları bizce az olsa da en azından başlangıç olarak olumlu bir adım sayılabilir ve bu tür suçlarda azalmayı sağlar kanısındayım. Ancak üzerinde neredeyse tüm siyasi partilerin görüş birliğine vardığı bu taslak nedense bir türlü yasalaşamadı. 15 yıldır TBMM'de bekleyen yasanın bir an önce çıkması bu tür suçlarla başa çıkmanın ilk koşulu olacaktır.

Diğer taraftan sadece fiziksel şiddete karşı cezanın artırılması tek başına yeterli olmayacaktır.  Hayvanların sahiplenilmesi, barındırılması, satışı gibi bütün alanlarda konulan kurallar denetlenmelidir. Sebepsiz olarak hayvanını sokağa bırakanlara karşı ciddi yaptırımlar getirilmelidir. Pandemi döneminde maalesef kaygıya kapılan bazı insanlar hayvanlarını sokağa terk ettiler. Bu terk edilen hayvanlar sokakta hayvana karşı olan veya hayvandan korkan insanların şikayetine ya da şiddetine maruz kaldılar.

-Şiddetin ortadan kaldırılması için nasıl yol ve yöntemler izlenmeli? 

Mevzuat anlamındaki eksiklikler bir yana, asıl olarak aile ve okulla başlayan eğitimler de hayvanlara yönelik şiddeti önlemede büyük öneme sahiptir. Dünyayı paylaştığımız bu canlılarla birarada yaşamayı öğrenmeliyiz. Bunu sağlamak için hayvan sevgisini pekiştirecek dersler ana sınıfından başlayarak müfredata konulmalı; aile içinde ise çocuklarımıza hayvanlardan korkmayı değil onları sevmeyi öğretmeliyiz. Yalnızca hayvan refahı için değil insan için de gereklidir bu. Toplum olarak yaptığımız yanlışlardan biri de çocuklarımızı eğitirken hep bir başka canlıyla veya soyut bir kavramla korkutmaktır. Bu konuda öncelikle köpekler adeta günah keçisi durumundadırlar. Oysa ki bir çocuğu köpekle korkutmak bütün yaşamı boyunca o davranışı göstermesine neden olabilir. Korkan bir insanın salgıladığı korku hormonları ise köpeklerin doğal davranışı olan saldırma, kendini koruma, avını kovalama davranışlarına neden olur. Dolayısıyla küçük yaşlardan itibaren verilecek eğitim hayvanlarla korku temelli değil dostça iletişim kurmayı sağlayacak şekilde olmalıdır.  Bu yaklaşım hem onları hem bizi şiddetten koruyacaktır.


ARŞİV