“Elleriniz değil ruhunuz önemli”

Kadıköy’deki küçük atölyesinde bağlama yapan Mehmet Uysal ile bu işin inceliklerini ve enstrümanların ruhunu konuştuk. Uysal, “Enstrüman yapımında ustanın ruhundan bir şey olmalı o yüzden tek çalışıyorum. Başka birinin eli değdiği zaman işin ruhu bozuluyor” diyor

24 Aralık 2020 - 12:52

Kadıköy’ün sokaklarını dikkatle gezerseniz küçük atölyelere ve bu atölyelerde ağaca, cama, taşa ve birçok malzemeye hayat veren ustalarla karşılaşabilirsiniz. Tabii ki her ustanın bir hikayesi ve gayesi var. Uzun yıllardır Kadıköy’deki atölyesinde telli çalgılar, özellikle bağlama yapan Mehmet Uysal da hikayesi ve hüneri olan ustalardan biri. Gençliğinin başında ağaca şekil vermeye heves eden ve bu uğurda parmaklarının bir kısmını kaybeden Uysal 32 yıldır butik bir şekilde bağlama, kopuz, cura ve ud yapıyor. İşte Uysal’ın Toroslar’dan Kadıköy’e uzanan hikayesi.

AMCASININ YANINDA BAŞLAMIŞ

1968 yılında Isparta’da doğan Uysal, 18 yaşındayken gurbete geldiği İstanbul’da önce bir süt üretim tesisinde işe başlamış ancak bu işin kendisine göre olmadığına karar verip yabancısı olduğu İstanbul’un yollarına düşmüş. Süt kazanını temizleyen ellerin bam teline dokunması da bu karardan sonra başlamış.

Uysal o yılları şöyle anlatıyor: “Isparta’nın Sütçüler ilçesindenim. Toroslara yakın bir ilçe, sanırım serde Yörüklük de var. Küçükken de oyuncak yapmak için ahşap oyardım, şekil verirdim. Sanırım çocukluktan gelen bu merakın etkisi de var mesleğime. 18 yaşındayken babam ile birlikte İstanbul’a geldik. Beni Alibeyköy’deki bir hemşerimizin yanına götürmüştü. Süt ve peynir işlerinin yapıldığı bir yerdi. Orada işe başladım ama bir gece dayanabildim. Sabah herkes uyurken düştüm yollara, Alibeyköy’den Sirkeci’ye kadar yürüdüm. Amcam İzzet Uysal o yıllarda Sirkeci’deki dükkanında müzik aletleri satıyordu. Onun yanına gitmeye karar verdim. İstanbul’da yol yordam da bilmiyorum. Neyse amcamın dükkanını buldum, babam da oradaydı. ‘Ben çalışmam orada’ dedim. Amcam da babama ‘bırak burada kalsın belli ki yabancılık çekmiş’ dedi. Kalış o kalış. Müzik aletleriyle, bağlamayla tanışmam ve mesleğe başlama hikayem böyle.”

FİKİRTEPE’DE İLK ATÖLYE DENEYİMİ

Uysal’ın, amcasının yanında adım attığı meslek hayatı bir süre Sirkeci’de devam etmiş. Başta sadece ud üretimi yaparken bir süre sonra telli çalgıların birçoğunda yetkinleşmeye başlamış Uysal. İnişli çıkışlı ustalık hayatı onu 1996 yılında Fikirtepe’ye sürüklemiş. Amcasının yanından ayrılıp Fikirtepe’de kendi atölyesini kurmuş. 2013 yılına kadar Fikirtepe’de kalan Uysal, hikayenin devamını şöyle anlatıyor: “Atölyeyi açtım ama işin ayrıntılarını çok  bilmiyordum. Düşe kalka öğrendim. O yıllarda bağlama utanılan enstrümandı. Daha çok gitar ön plandaydı. Yaptığım sazları amcama veriyordum o da satıyordu. İşleri geliştirdikçe ünlü sanatçıların arkasında çalan müzisyenler için üretimler yapmaya başladım. Daha sonraki yıllarda yurtdışındaki müzik gruplarına telli enstrümanlar yaptım, hala da yapıyorum.”

KENTSEL DÖNÜŞÜMLE YIKILAN ATÖLYE

Uysal 17 yıl boyunca Fikirtepe’de üretim yapmış ancak bölgede başlayan kentsel dönüşüm çalışmaları onu da etkilemiş. Atölyesinin de içinde olduğu apartman yenilenmek üzere yıkılmış. Uysal da şu an çalıştığı Osmanağa Mahallesi’ndeki atölyesine taşınmış. Uysal yedi yıldır tek başına üretiyor. Bunun sebebini de şöyle açıklıyor: “Enstrüman yapımında ustanın ruhundan bir şey olmalı o yüzden ben tek çalışıyorum. Başka birinin eli değdiği zaman işin ruhu bozuluyor.”

“100 YAŞINDA OLMALI”

İyi bir bağlama ustasının sesten, müzikten, tavırdan anlaması gerektiğini söyleyen Uysal, parmaklarının bir kısmını kaybedene kadar bağlama da çalıyormuş. Uysal üretimdeki incelikleri ise şöyle anlatıyor: “Bağlama ailesinin bütün enstrümanlarını yapıyorum. Enstrüman yapımında kullanılan ağaçlar gidip de keresteciden alınan ağaçlar değil, özel ağaçların olması gerekiyor. Bizim ülkemizde yetişmeyen, Afrika’dan gelen ağaçlar var, onları kullanıyoruz. Örneğin Hindistan ve Brezilya’dan gelen rosewood var, abanoz ağacı var. Maun ailesinin maun başlığı altında 200’e yakın türü var mesela. Türkiye’den de dut ağacı var. Dut bağlamada tercih edilen geleneksel bir ağaçtır. Ama onun da yekpare bir şekilde oyulanı tercih edilmeli. Ama şu günlerde yaprak dediğimiz teknelerde yapılıyor. Normalde tek ağaçtan olmalı. Tabii en önemlisi enstrüman yapılacak bir ağacın minimum 100 yaşında olması gerekiyor.”

“ÇALMAZSANIZ SİZE KÜSER”

“Peki bir bağlamanın ömrü var mı?” Bu sorumuza ise şöyle cevap veriyor Uysal, “Bir bağlamanın ömrü sonsuz bence. Bakımının yapılması lazım tabii. Ölü bir ağaca farklı bir kimlik kazandırıyorsunuz, ‘sen enstrüman oldun’ diyorsunuz. İyi bakılırsa, iyi yerlerde kullanılırsa uzun süre yaşar. Antik enstrümanlar var mesela. Öncelikle rutubet enstrümanın düşmanıdır, rutubetten korumak gerekiyor. Çünkü yıllarca bunu kurutmak için bekletiyoruz biz. Benim ‘bugün kullanacağım’ dediğim ağaç minimum dört yıl önceden bende olmalı, rafında beklemiş olmalı ki buranın şartlarına uyum sağlasın. Ama tabii ki İstanbul’un havasının bir rutubeti, nemi var. Enstrümanı uzun süre çalmazsanız size küser. Onunla sohbet etmeniz gerekiyor, bir ruhunun olduğuna inanıyorum. Enstrümanı akortlu bıraktığınız zaman bile üzerinde bir tansiyon oluşuyor, zaman içinde teller yükseliyor.”diyor.

“HAYAL DÜNYALARI GELİŞİYOR”

Uysal, bir bağlamanın tamamlanması için 4-5 ay gibi bir süreye ihtiyaç duyulduğunu söylüyor ve özellikle çocuklar için şunları ekliyor: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İSMEK’te düzenlediği kurslar sayesinde bağlamaya olan ilgi arttı. Özellikle çocukların ilgisinin olumlu anlamda değiştiğini söyleyebilirim. Çocukların kişisel gelişimi için bence bu çok önemli. Hayal dünyaları gelişiyor, daha fazla yaratıcı oluyorlar. Ben bir usta olarak çocukların küçük yaşlarda müziğe yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.”


ARŞİV