Kendisi de bir engelli olan Serkan Yakın, sosyal medya hesabından, engellilerin günlük hayatta çektiği zorlukların yer aldığı fotoğrafları paylaşmaya devam ediyor.
Eylül BİROL
Çoğumuzun günlük hayatında dikkat bile etmediği ayrıntılar, bir insanın yaşamını ne kadar olumsuz etkileyebilir hiç düşündünüz mü? Röportaj yapmaya giderken Serkan Yakın’la beraber yürüdüğümüz kaldırıma park eden market arabası yüzünden kaldırımdan inip arabaların geçtiği yolda yürümek zorunda kalmamız, bu engellerden sadece bir tanesi.
Serkan Yakın, Türkiye’de bilinen adıyla cam kemik hastalığı yaşayan 36 yaşında engelli bir birey. Onu hepimizden farklı kılansa engeli değil, önüne çıkan engellere karşı verdiği mücadelenin kendisi. Yaşadığı engellerin fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşan, hak gasplarının peşine düşen, toplumun kendisine dayattığı görünmez engelli kimliğini reddeden Serkan Yakın’ın yaşadığı her an, bu anlamda ayrıca bir önemli. İşte Serkan Yakın’ın penceresinden bir engellinin yaşadıkları…
-Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
4 Eylül 1978 Balıkesir doğumluyum. 81 yılından beri İstanbul’da yaşıyorum. Doğuştan Osteogenesis İmperfekta, Türkiye’de bilinen ismiyle Cam kemik hastalığının sahibiyim. Normal fiziksel birçok şeyi yerine getiremeyişimin dışında, kemik kırılması ve belli bir yaştan sonra işitme kaybına yol açabilecek bir hastalık. Ve yaklaşık 8-10 yıldır da işitme cihazları kullanıyorum. Kullandığım akülü aracımla, yemek alışveriş gibi günlük faaliyetlerimi gerçekleştiriyorum. Tek çıkmıyorum çünkü bazı yerlerde tek başına gitmem mümkün değil, sürekli birinin yardımı gerekebiliyor.
13 yaşımdan beri çalışıyorum. Hiç okula gitmedim. Çünkü okullar kabul etmedi. Kemik kırılması olduğu için hiçbir öğretmen bunu göze alamadı. 3,5 yaşında okuma yazma öğrendim ki buna rağmen kabul edilmedim. Sonra belli sınavlara girdim. 25 yıldır çalışıyorum, ayrıca Fenerbahçe’nin taraftar grubu sitesinde haber yapıyorum. 2000-2004 yılları arasında Best FM’ de radyo programı yaptım, Hayat Bağları dizisinde oynadım. Şimdi de emlakçılık yapıyorum.
-Ne zamandan beri Kadıköy’desiniz?
İşyerim 20 yıl kadar Üsküdar’daydı. Orada uzun yıllar süren çalışmalardan sonra birçok yeri engelliler için kullanılabilir hale getirdim. Yani belediyeyle sürekli bir iletişim halindeydik; eksik yerleri onlara söylüyordum, kısa sürede gelip yapıyorlardı. İşyerimi 1 Kasım itibariyle, evimin yanına Kozyatağı’na taşıdım. Tabii burada bölgeyi biraz tanımaya başladım.
“YAŞAMSAL İHTİYAÇLARIMIZ SÖZ KONUSU”
-Kaldırım üzerinde park etmiş aracın fotoğrafınızı çekip sosyal medyada paylaşmanız, engellilerin yaşadığı sıkıntılara dikkat çekti. Ne gibi tepkiler aldınız?
Fotoğraf internette çok yayıldı. Hatta Kadıköy Belediyesi de duyarlılık göstererek bu konuyla ilgili neler yapabileceğimizi, nasıl işbirliği içinde olabileceğimizi sordu. Sonra Kadıköy Belediyesi Başkan Yardımcısı Ebru Peştereli yanıma geldi. Beni ofisimde ziyaret etti. Bir saat kadar konuştuk. Engellilerle ilgili birtakım çalışmalar yapıldığını söyledi.
Ben sadece kendim için bir şey istemiyorum. Sonuçta benim gördüklerim yüzlerce binlerce kişiye ışık oluyor. Bizim ülkemizde bir balık hafızası var, iyi olayları kötü olayları hep unutuyoruz. Kimse de hakkını savunmuyor. Bir şey gördüğünde, “Ya tamam geçtik işte buradan ne gerek var” diye gelip giderler. Ben öyle yapmıyorum. Duruyorum gerekirse şikayet ediyorum fotoğraf çekiyorum gönderiyorum birçok sıkıntıyı.
-Başka ne sıkıntılar yaşıyorsunuz?
Çok küçük bir örnek vereyim. Mesela sosyal yaşam… 2011’den beri çözmeye uğraştığım bir konu var. Kozzy’de Kadıköy Belediyesi’ne bağlı kültür merkezinin 9 tane sinema salonu var. 9’unda girişinde tam 9 tane basamak var. Ben şimdi oraya gittiğimde sinema izleyemiyorum ancak tiyatroya gidebiliyorum.
Yaşamsal ihtiyaçlardan da bahsedeyim. Örneğin bölgede engelli tuvaleti göremiyorum. Avrupa’da zorunlu. Orada hiçbir sıkıntı çekmeden 15-20 gün geçirdim. Burada arkadaşlarla dışarı çıkıyorum 6-7 saat tuvalete gidemiyorum, yok. Mekânda her şey var tuvalet yok. Caddebostan’da belediyenin yaptığı bir tuvalet var, ama o bile 9’a kadar açık. Yani 9’dan sonra o da yok.
Kadıköy’de Şükrü Saraçoğlu stadında maç izleyemiyorum. Kendilerine göre onların ayırdıkları bir yer var ama ayırabilecekleri en kötü, en çirkin yer. Ve ben 10 yıldır mücadele ediyorum. Maça gittiğimde orda insanlar kale arkasında bir alana hapsediliyor ve hiçbir şey göremiyor. Önünde polis engeli, basın engeli geliyor. Bununla ilgili 50 kişilik tribün istedik. 10 yıl önce statta yenileme yapılıyordu, imza topladık. On yıl önce “yapacağız” dediler yapmadılar on yıl sonra da bir şey yok. Çok zor değil 50 kişilik yer ayırmak! Ben bunun için sponsor bile buldum. Maalesef bu bile olmadı.
-Kendinizi topluma adapte etmek bu kadar zorken, bir de bu engellerle karşılaşmanız size nasıl hissettiriyor?
Zaten engelli insanları evlere saklıyorlar. Evlerde tutuluyor. Ya hiç çıkamıyorlar ya da gerçekten olanaklar yok. Apartmanlarda üç dört basamak girişinde asansör yok. Toplumda da insanlar engelli insanlara acıyarak bakıyorlar. Ya! 5 dakika sonra ne olacağın belli değil! Empati bu ülkede yok. İnsanlar birbirini sevmiyor. Sağlıklı insanlar bile birbirine saygı duymuyorken engellilere nasıl saygı duyulsun?
-Peki tüm bunların çözülmesi için empati yeterli mi?
Hayır, bence çok ağır cezalar gelmediği sürece; örneğin kaldırım üzerine park yapan insanlar cezalandırılmadığı sürece kimse akıllanmayacak. ciddi yaptırımlar lazım. Adam oraya park ediyorsa birincide ağır bir ceza, ikincide ehliyetine el koymak lazım.
En yakın bir alışveriş merkezindeki bir sinemadan bahsettim işte. Ama inşallah bunlar aşılır. Benim gibi düşünen insanların olduğuna inanıyorum. Biraz da engellilerin bu konuda bir şeyler yapması lazım. Evden çıksınlar, mücadele etsinler. Dışarda da kendilerine acıyarak bakan, ajitasyon yapan hatta tutup yardım etmeye çalışan insanların bunları aşmasını sağlayalım. Umarım Türkiye, engelli insanların rahat yaşaması için iyi bir yere gelir. Ben yaşadığım sürece mücadelemi sürdüreceğim.