Nejdet Demirtaş politik, toplumsal meselelere çektiği fotoğraflarla dikkat çeken bir fotoğrafçı. Fotoğraflarının ise diğer fotoğraflardan farkı su altında çekilmiş olmaları. Gezi Parkı eylemlerinin sembollerinden biri olan “Kırmızılı Kadın” uyarlaması ile su altında toplumsal meseleleri konu alan fotoğraflar çekmeye başlayan Demirtaş, madenciler, teknolojik tutsaklık, çocuk gelinler, kadına şiddet gibi projeleri hayata geçirdi. Demirtaş ile su altı fotoğrafçılığını ve kadına şiddet konulu fotoğraf projesini konuştuk.
* Su altı fotoğrafçılığı maceranız nasıl başladı?
Üniversite yıllarında kara fotoğrafları çekiyordum. 90’lı yıllarda dalışa başladıktan sonra su altı fotoğrafçılığı başladı.
“DOĞANIN KOŞULLARINA TABİİ OLUYORSUNUZ”
* Karada fotoğraf çekmekle su altında fotoğraf çekmek arasında ne gibi farklar var?
Elbette karada fotoğraf çekmenin de değişik koşulları var ama stüdyo fotoğrafçılığı ile karşılaştırdığımda su altında siz doğanın koşullarına tabii oluyorsunuz. Su altında insanların belli bir nefes süresi var, bu maksimum 30-40 saniye sürüyor. Bu süre içinde istediğiniz kareyi yakalamak için modelinizin çok profesyonel olmanız lazım. Yaptığım çekimlerdeki en temel sorun suyun sıcaklığı gibi koşullar. O kareler bir kerede çekilmiyor. Bir kare için 200 kare falan çekiyorum. Bu da bazen bir bazen iki günü alıyor. Modelin performansı en fazla 6 ya da 7 kere inip çıkmaya müsait. Çünkü çok yorucu bir iş. Ve bir zaman sonra su sıcaklığı 28 derece bile olsa sürekli inip çıktığı, üstündeki elbiseler ıslak olduğu için üşümeye başlıyor. Veya akıntı oluyor, model yerinde duramıyor, bir yere temas ediyor sizin çekim ortamınız birden flu bir şeye dönüşebiliyor. Her şeyden önemlisi sizin çok iyi bir dalgıç olmanız lazım.
* Modelleri nasıl buluyorsunuz ve nasıl bir hazırlık sürecinden geçiyorsunuz?
Öncelikle çekeceğim konuyu ve kareyi kafamda belirliyorum. Sonra o kareler story boardlarda çiziliyor. Türkiye’de model çok fazla değil. Kadına şiddetteki modellerimiz 7 ülkenin milli takım serbest dalış sporcuları ile oldu. Ekvator, Şili, Güney Kore, Çek Cumhuriyeti, İtalya, İspanya ve Türkiye. Türkiye’de Birgül Erken isimli bir sporcumuz vardı. Çoğunlukla yakın modellerle çalışıyorum. Bir projeyi hazırlamak uzun zamanımızı alıyor. Ve tabii Kaş’ta yaşıyor olmanın avantajları var çünkü burada çok fazla dalgıç var.
* Deniz altında fotoğraf çekmenin hem sizin hem de modeller için riskleri neler? Suyun altında nasıl iletişim kuruyorsunuz?
Su altının standart bir dili zaten var. Standart hareketlerle iletişim kuruyoruz. İnsanlara riskli gibi geliyor ama dikkatli olunca çok riski yok. Benim için en öncelikli konu su altında güvenli çalışma ortamı. Maksimum 8 metre derine iniyoruz. Daha derine indiğimiz çok istisnadır. Ve her model için bir güvenlik dalgıcı var. Yukarda tekne var ve teknede de güvenlik dalgıçları var. Kamera arkası var. Sizin 3 kişi gördüğünüz karede en az 10 kişilik ekip oluyor.
“İNSAN POLİTİK BİR CANLIDIR”
* Politik meseleleri deniz altında gündeme getirme fikri nasıl oluştu?
İnsan zaten politik bir canlıdır. Bir ülkede yaşıyor oy veriyorsanız politiksinizdir. Kimileri biraz daha ilgilidir, kimileri biraz daha az ilgilidir. Ben kendimi bildim bileli bir parti ile bağım olmadı ama politik bilincim vardı. Su altında fotoğraf çekiyorsunuz ama bir zaman sonra tatmin etmiyor. Sizin çektiğiniz fotoğraftan binlerce var. Herkes çekebilir. Gezi zamanı Kaş’ta yaşıyordum. Bir şekilde dahil olmak istiyorsunuz. O eylem biçimini burada sürdürmek gerekiyordu. Kırmızılı kadını görmüştüm, duruşu müthişti. Bir arkadaşım Tamer Günal tesadüfen modelle çalışmak için Kaş’a gelmişti. “Modelin isterse kırmızılı kadını su altında çekelim” dedim. Ve öyle başladı. Çok da doğru bir yola girdiğimi hissettim. Sonra duran adam geldi. Yaşamınızda sizi ne rahatsız ediyorsa onu çekmeye başlıyorsunuz. Farkındalık yaratma açısından çok da etkili olduğunu fark ettim. İnsan doğru bir yolda olduğunu hissedince çok da keyifli oluyor.
* Özellikle kadına şiddet ve toplumsal cinsiyet konularında böyle bir farkındalık yaratma düşüncesi nereden doğdu?
Sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok yerinde kadına karşı inanılmaz bir şiddet var. İstisnasız her gün Türkiye’de bir kadına şiddet veya cinayet haberi olduğunu görüyorsunuz. Bu çok rahatsız edici. İnsan olarak etkilenmemek mümkün değil. Bunun işlenmesi gereken bir konu olduğunu düşündüm. Hayatında kravat takmamış adam mahkemeye bir kravat takıp çıkıyor, namus kavramı kullanıyor, “namusuma hareket etti” deyip iyi hal indirimi alıyor. Bu kadar eril hukuk yapısı da rahatsız edici. İnanılmaz bir eril dil var ve bu cinayetler kadar rahatsız edici bir durum. Toplumsal bir sorun olduğu için bu konuyu ele almam gerektiğini düşündüm.
* Hazırlığı ne kadar sürdü?
Hazırlıkla birlikte 8 ay kadar sürdü. İlk önce o kareleri yazdım. O kareleri çizdirdim. Sonra kostümleri hazırlattım. Başta Kaş’taki hekim arkadaşları model olarak kullandım. İki gün serbest dalış eğitimi aldırdım. Zaten tüplü dalış yapıyorlardı. Tesadüf Kaş’ta Dünya Şampiyonası vardı. CMAS’ın (Dünya Sualtı Sporları Aktiviteleri Konfederasyonu) teknik kurul komite başkanı yakın bir arkadaşım. Şampiyonadan sonra bir iki kare çekmek için rica ettim. Sporcular için de çok tatminkâr ve kalıcı bir iş oldu.
YAŞAMA ANLAM KATMA
* Çektiğiniz fotoğrafların nasıl bir etkisi olmasını istersiniz?
İnsan bir şeyi önce kendi için yapıyor. Yaşama bir anlam katma zorunluluğu hissediyorsunuz. Ben de bu şekilde katıyorum. Buradaki amaç elbette farkındalık yaratma. Bunun toplumun tamamını değiştirmeyeceğini ben de biliyorum. Ama bir kişiyi etkileseniz yarın öbür gün o kişinin kim olacağını bilemezsiniz. Bazen bir kişi kazanmak bile çok önemli. Bu işleri önce bu ülkede yaşayan bir birey olarak yapıyorum.
* Proje 2017’de hayata geçti. Sonra İstanbul Sözleşmesi iptal edildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
YENİ PROJE ENGELLİLER İÇİN
* Başka projeler var mı?
Evlendirilmiş çocuklarla ilgili bir proje yapmıştım çok içime sinmedi onu daha iyi koşullarda tekrar yapmak isterim. Engelli bireylerle ilgili yeni bir proje yapmayı düşünüyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı engelli sayısı 1 milyarın üzerinde. Yani dünya 8 milyar nüfusun sekizde birinden fazlası fiziksel ya da zihinsel engelli. Bu akıl almaz bir rakam. Bu insanları hiçbir yerde göremezsiniz. Bu insanlar basketbolda, futbolda şampiyon olurlar ama kendi hayatlarında belediye otobüsüne binemezler. Çünkü öyle bir düzenleme yok. Dünya düzeninin bu insanlar için değişmesi lazım. Bu proje ile ilgili iki kareyi de yazdım. Denizde çektiğimiz için suyun da biraz ısınması lazım.