Evi, denizi ve ağacı kaybetmek

İPA İstanbul dergisinin son sayısında kamusal ve özel alan sınırında yer alan ev hayatı, ekolojik krizin mekânı hâline gelen Marmara Denizi ve Validebağ Korusu’nun tehdit altında olan doğal ve tarihi zenginlikleri ele alınıyor

21 Ekim 2021 - 09:26

Kentteki ekolojik, sosyal, ekonomik ve siyasi hayatı farklı yönleriyle ele alan İPA İstanbul dergisinin üçüncü sayısı İstanbullularla buluştu. Derginin bu sayısının odağındaki temalar; kamusal ve özel alan sınırında yer alan “ev hayatı” ve insan eliyle yaratılmış bir ekolojik krizin mekânı hâline gelen Marmara Denizi. Bu sayıda ayrıca Validebağ Korusu’nun tehdit altında olan doğal ve tarihi zenginlikleri ele alındı.

Derginin üçüncü sayısı, son iki aydır İstanbul’la birlikte tüm Türkiye’nin de gündemi haline gelen “ev” ve “barınma sorunu”nu odağına alıyor. Emrah Şahan, “Herkes İçin Erişilebilir Konut Ne Kadar Mümkün” adlı çalışmasında uygun fiyatlı ve nitelikli konuta erişimin imkanlarını sorguluyor. Şahan’ın yazısında yer alan bilgilere göre, ülkede hanelerin sadece yüzde 58,8’i oturduğu konutun sahibi ve bu oranla 36 Avrupa ülkesi arasında Türkiye 33. sırada. “Türkiye ev sahibi bir topluma dönüşmekten oldukça uzak.” diyen Şahan, “Devletin mali desteği ile üretilen ve kar amacı gütmeden sürdürülmesi gereken sosyal konut kavramını yeniden çalışarak barınma ihtiyacını karşılayan konutu bir yük olmaktan çıkarmak gerekmektedir.” diyor.

EVLERİN İÇİNDE NELER YAŞANIYOR?

Pandemi ile birlikte evin fiziksel önemi artarken, ekonomik sorunlar nedeniyle barınma ihtiyacı da daha çok insanı ilgilendiren bir probleme dönüştü. Cavit Can Pektezel, Caner Murat Doğançayır ve Tuğçe Tunç’un “İstanbul Evlerindeki Yaşantıya Dair Bazı Kesitler” adlı çalışması İstanbul’daki evlerin içinde hangi gündemlerin yaşandığını aktarıyor.

İstanbul Barometresi’nin sonuçlarına göre ev içi gündemin ilk iki sırası hiç değişmemiş, yalnızca istisnai olarak birbirlerinin önüne geçmiş. Ocak ayından haziran ayına kadar ekonomik sorunlar ilk sıradaki yerini nisan ayı dışında korumuş. Nisan ayında ise salgın nedeniyle yaşanan kısıtlamalar, tek seferlik ekonomik sorunlarının ötesine geçmiş. Araştırmanın diğer sonuçlarına göre, “ev içi tartışma yaşayanların” oranı senenin başında yüzde 55’e yaklaşmış gözüküyor. Yıl ortasına doğru oranda bir düşüş eğilimi olsa da haziran ayı itibariyle en düşük olduğu seviye yüzde 34,30. Buna göre İstanbul’da her 10 evden en az 3’ünde tartışma yaşanmış.

VERESİYE ALIŞVERİŞ ARTTI

Pektezel, Doğançayır ve Tunç’un hazırladığı araştırmanın diğer bölümlerinde ülke ekonomisinde yaşanan sorunların ev içi ekonomiyi nasıl etkilediği tartışılıyor. Mahalle bakkallarıyla yapılan görüşmeler sonucunda veresiye alışveriş yapanların sayısı yüzde 32 oranında artmış. Bakkal başına veresiye alan kişi sayısının ortalama 24 kişiden 31 kişiye çıktığı görülüyor. Defterlere yazılan toplam borçtaki artış da yüzde 54,8. Yazıda “Ne Eğitimde Ne İstihdamda Olan Gençler Araştırması”nın bulguları da paylaşılıyor. Buna göre, düzenli geliri olmayan gençlerin en çok mahrum kaldıklarını düşündükleri yüzde 19,8 ile eğitim imkanları. Kültürel aktivitelere katılamamak yüzde 13,4. 

MARMARA DENİZİ’Nİ KİM ÖLDÜRDÜ?

Derginin son sayısında ele alınan bir başka önemli konu da müsilajla sorunları ortaya çıkan Marmara Denizi. Ekolojik tahribatın ortasında duran Marmara Denizi, çeşitli yönleriyle mercek altına alınıyor. Bilge Kobaş ve Can Sucuoğlu’nun birlikte hazırladığı “Marmara Denizi’ni Kim Öldürdü?” başlıklı yazıda ise geçmişte basına yansıyan haberler ve uzmanların uyarıları kadar 40 yıl kadar geriye giden Marmara’yla ilgili TBMM oturumlarındaki tartışmalara yer veriliyor.

Serengül Seçmen de “İstanbul Kıyılarında Yer Alan Kentsel Açık Alanlarda Suyla Etkileşim” adlı metninde İstanbulluların Marmara Denizi ile kurduğu ilişkinin sınırlarını, sunduğu somut verilerle belirliyor. Seçmen, “Suyla ilişkisi zayıf olmayan tek kıyının ise Tarihi Yarımada, Galata, Üsküdar ve Kadıköy kıyılarının çevrelediği Marmara, Boğaz ve Haliç sularının buluştuğu alan olduğu söylenebilir.” tespitini yaparken, yıllar içinde kıyılarda kentsel açık alanların hızla yok olduğunu ve özellikle kıyı boyunca uzanan taşıt yollarının suya ve kıyılara erişimi sınırlandırdığını ifade ediyor.

Namık Erkal ise “Marmara Denizi’ne Yönelmiş Bir Kent ve Kıyısının Ağır Dönüşümü” adlı çalışmasında İstanbul’un Marmara kıyılarının yaşadığı dönüşümü tarihsel arka planı ile aktarıyor. Erkal “Kentsel devamlılığın en önemli tarihsel örneklerinden olan Konstantinopolis’in Marmara’ya yönelik kent yapısının dönüşümü ani olmadı; aksine yüzlerce yıla yayıldı.” diyor.

Turgut Yüksel de Marmara Denizi’ni içinde yaşadığı canlılar üzerinden değerlendiriyor. Yüksel “Bir Zamanlar Marmara’da Marmara’nın Fantastik Canlıları” yazısında kılıçbalığı, uskumru, akya, lispos, sinağrit, karagöz, pervane dülger ve daha birçok balık türünün izini sürüyor.

KORUYU KORUMANIN YOLLARI

Derginin öne çıkan dosya yazılarından biri de son aylarda bir mücadele alanına dönüşen Validebağ Korusu üzerine. Hatice Kurşuncu ve Yiğit Özar’ın kaleme aldığı “İstanbul’un Kültürel Peyzajında Bir Odak: Validebağ Korusu” makalesinde hem korunun ekolojik hem de kültürel varlığı tartışılıyor. On yıllardır koru ve çevresindeki yapılaşma faaliyetlerinin koruda önemli bir tahribata yol açtığı ifade edilirken, şu görüşlere yer veriliyor: “Korudaki bu yoğun yapılaşma, kamu kurumu varlığı ile eğlenme ve dinlenme faaliyetleri gerek doğal hayat gerek kültürel mirasın korunması açısından sorunlar yaratıyor. Doğal hayatın halen devam ettiği bölgelerde giderek artan insan varlığı, ses, ışık ve kirliliğin yanı sıra yangın tehlikesini de getiriyor.”


ARŞİV