Her yıl 22 Mayıs, dünya üzerindeki canlı türlerinin çeşitliliğini ifade eden biyoçeşitliliğin insan kaynaklı birçok sebepten dolayı azaldığına dikkat çekmek amacıyla Dünya Biyoçeşitlilik Günü olarak kutlanıyor. Tesadüf o ki o günden bir gün evvel Kadıköy’de bir flora etkinliği yapıldı. İlçenin kültür-sanat vahası Müze Gazhane’de, katılımın ücretsiz olduğu bir bitki yürüyüşü gerçekleştirildi. Nisan ve Mayıs’ta birkaç kere tekrarlanmış olan bu etkinliğe, ben dahil yaklaşık 10 doğasever katıldı. Rehberimiz, Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi’nde görev yapan Bahçe Ziraati Teknikeri Mehmet Ali Altıokka idi. Yürüyüş öncesi bizlere bitkilerle ilgili genel bilgiler veren Altıokka, 2016 yılında dünyanın en eski ve en büyük botanik bahçelerinden olan Londra'daki 'Kew Gardens' Kraliyet Botanik Bahçeleri'nde görevli uzmanların, ilk kez dünya çapındaki tüm bitki türlerinin durumunu değerlendiren bir çalışma yürüttüklerini söyledi. Bu çalışmaya göre şimdiye dek dünyamızda 390 bin 900 bitki türü tespit edilmiş. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre yaklaşık 20 bin bitki tıbbi amaçlarla, yaklaşık 3 bin bitki de gıda amaçlı kullanılıyor.
NOBELLİ SANCAR BİTKİSİ
Ülkemizin coğrafik konumu, jeolojik yapısı, iklim çeşitliliği gibi unsur sayesinde zengin bir floraya sahip olduğunu anımsatan Altıokka, “İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nin verisine göre ülkemizdeki takson (bitki) sayısı yaklaşık 11 bin 400 civarlarında. Endemik takson sayısı ise 3 bin 700 dolaylarında. Endemik bitki çeşitliliğine en son eklenen bitkilerden bir örnek Mardin florasında yaşandı. Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden hocalarımız Mardin’de keşfettikleri endemik bitki türüne, Mardinli olan Nobel Kimya Ödülü kazanan hocamız Aziz Sancar beye ithafen ‘Polygala azizsancarii’ adını verdiler.” dedi.
SABIR BİTKİSİ: BAMBU
Mehmet Ali Altıokka’nın paylaştığı bu bilgilerin ardından, bir nevi ekoturizm örneği olan ve iki saate yakın süren yürüyüşümüz için ilk adımlarımızı atıyoruz. İlk durağımız Kurbağalıdere Caddesi’nden Gazhane’ye girildiğinde hemen sağda kalan Beltur Restoran’ın önü. Burada süs çiçeği olarak sıkça rastlanan bir tür olan siklamenlerle karşılaşıyoruz. Bu çiçeğe Anadolu'nun farklı yörelerinde yerel halk, tavşan kulağı, domuz ekmeği, domuz elması gibi isimler yakıştırmış. Siklamenlerle çevrili olan ağaç ise Doğu Çınarı. Restorantın dış mekanını çevreleyen kısımda bölücü olarak kullanılan peyzaj bitkisi de alev ağacı. Bu çiçekli bitki 4-5 metrelere çıkabiliyor. Hemen yan taraftaki uzun bitkiler ise altuni bambu. Daha ziyade sulak alanlarda peyzaj amaçlı kullanılan bu bitki, havadaki nemi bünyesine çekmesiyle ünlü. Mimaride sürdürülebilir bir malzeme olarak kullanılan bambu ağacının yetişme süreci oldukça meşakkatli. Ekildikten sonra 5 sene boyunca hiç büyümüyor, 5 yılın sonunda filizlenmeye başlıyormuş. Bu nedenle ‘sabır bitkisi’ de deniliyormuş.
ANTİK YUNAN BİTKİSİ
Biraz ilerleyip sağ koldaki çimlik alana vardığımızda, önce kireçlenmiş sandığımız ama orijinal beyaz gövdesiyle dikkat çeken huş ağaçları karşılıyor bizi. Bu ağaçtan özellikle kayak malzemeleri ve müzik enstrümanları yapılıyormuş. Afife Batur Kütüphanesi’nin önüne yaklaştıkça belli belirsiz hoş bir koku duyumsuyoruz. Biberiyeler… Tıpta kullanımı ispatlı bir bitki türü olan biberiye, yemeklere de hoş bir aroma katıyor. Mehmet Ali beyin tavsiyesiyle birer parça alıp tadına bakıyoruz. Kuşdili otu da denilen bu bitki, Antik Yunan’da çokça kullanılıyormuş. Hani filozofların başlarındaki taçları anımsarsınız, işte o taçlardaki bitkilerden biri de biberiye. Zira kendisi bir konsantrasyon sağlayıcı.
Gazhane’nin sesli çalışma alanı önünde ise zeytin ağacı bulunuyor. Hemen her kültürde sembolik anlamı bulunan bu kadim ağaç türünün en eskisi yani bilinen en yaşlı zeytin ağacı 3 bin 300 yaşında ve Portekiz'de bulunuyor. Günümüzden tam 6 bin yıl önce ıslah edilen zeytinden yağ çıkarma işleminin geçmişi ise 4 bin yıl öncesine dayanıyor. Zeytin ağacının hemen arkasındaki lavantaları koklayarak sürdürüyoruz turumuzu. Esansiyel yağ, parfüm ve gıda gibi pek çok sektörde kullanılan lavantanın bir özelliği de yanıklara iyi gelmesi. Bunu da bir bilim insanı tesadüfen keşfetmiş. Bu kişi, bir gün deney yaparken elini yakmış, can havliyle hemen yakınında bulunan lavantayı yanık bölgesine sürünce acısının hafiflediğini fark etmiş. Saf lavanta yağı uykuya yardımcı oluyor, naftalin yerine de kullanılabiliyor.
FAKİR GÜLÜ; ITIR
Bitki turumuzda, Gazhane’nin arka tarafındaki eğimli yeşil alandaki çimlere oturuyoruz. Botanik uzmanımız Mehmet Ali Altıokka, gördüğümüz bitkileri anlatmaya devam ediyor. Mesela yasemin. Hasadı sıklıkla yapılan bir bitki olmadığı için değeri yüksek bir çiçek zira 6 milyon yasemin çiçeğinden sadece 1 litre yasemin özü elde edilebiliyor. Parfüm bitkisi olan yaseminin çiçeği, çaylara da aromatik bir tat veriyor. Bir diğer bitkimiz ıtır, nam-ı diğer ‘fakir gülü’. Sardunyagiller familyasından olan ıtıra bu ismin verilmesinin nedeni gülsü bir kokusu olması ve gülden ucuzluğu. Kendisi bir parfüm bitkisi ama aynı zamanda yenilebiliyor. Sıradaki bitkimiz ise botanik alemin en popüleri; gül. Bu çiçek, en çok farklı tür içeren bitkiler arasında. Gazhane'deki tür Meyland gülü diye geçiyor. Dalında birden çok çiçek veren bu gül, Hollanda'da ıslah edilmiş. Güneşe, soğuğa, hastalığa karşı dayanıklı. Dünyanın gül yağı üretiminin %65'ini Isparta karşılıyor. Kozmetik ve ilaç sanayilerinin vazgeçilmez bitkilerinden olan gül, sofralarımızda da kendini reçel olarak gösterir. Güllerin hem yanı başında da melisalar bulunuyor. Orta Avrupa, Akdeniz bölgelerinde yetişen nanegiller familyasından olan melissa, çalı formunda, tüylü kalp şeklinde yaprakları olan bir bitki. Sedatif etkisi olduğu için çay olarak içildiğinde kişiyi rahatlatıyor. Melissa kelimesi Yunanca'da bal arısı anlamına geliyor ki Türkçe’de bu bitkiye oğul otu da deniliyor. Zira arıcılar yeni koloni yaratmak için kovan kurduklarında kraliçe arıyı çekmek için bu bitkiyi kullanıyorlar.
ALTIN ÇİLEĞE DİKKAT!
Burada dikkatimizi çeken bir başka bitki ise altın çilek oluyor. Bir dönem ülkemizde oldukça meşhurlaşan bu bitki, tatlı ve ekşi tada sahip, C vitamini bakımından zengin. Ancak bir uyarı yapmak lazım; meyvesi, olması gereken turuncu rengine ulaşmadan yenmesi durumunda mide kramplarına sebep oluyor!
Çimlerde verdiğimiz molanın ardından aşağı, Gazhane meydanına doğru inerken, papatyagiller familyasından aynısefa karşılıyor bizi. Tıbbi kullanımı kanıtlanmış bir bitki olan bu çiçeğe, meteoroloji çiçeği de deniliyor zira eğer çiçek yapraklarını kapatması o gün havanın kapalı ve yağışlı olacağına işaret ediyor. Yine aynı familyadan çiçekli bir bitki olan civanperçemi, diş ağrısından rahim kistlerine dek pek çok alanda faydalı. Latince’de Achillea millefolium olan bu bitkinin adı, savaş yaralarını iyileştirmek için yanında bu otu da taşıdığı söylenen efsanevi Yunan karakteri Aşil'den türetilmiş.
İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Müze Gazhane’deki flora yürüyüşümüzde sadece bitki ve çiçeklere odaklandığımızı sanıyorsanız yanılırsınız zira bizi bir de sebze karşılıyor; sıcak yaz akşamlarında kurulan sofraların hafif lezzeti enginar… Hemen yanı başında bir de meyvemiz var; çilek. Bu gezimizde uğramasak da, ben şahsen burayı iyi bilen bir semt sakini olarak sizinle Gazhane’de incir, kiraz ve erik ağaçları olduğu bilgisini paylaşmış olayım.
Mehmet Ali Altıokka’nın yol göstericiliğindeki turumuz Gazhane’nin idari binasının arkasında bitiyor. Kafamızı kaldırıyoruz; Gladiçya ağacıyla karşılaşıyoruz. Tıpkı keçiboynuzuna benziyor. Bu ağacın tohumlarının her birinin aynı ağırlığa sahip olduğu söyleniyor. Tam da bu nedenle terazinin henüz icat edilmediği eski günlerde ağırlık birimi olarak kullanılıyormuş. ‘İki dirhem bir çekirdek’ deyişine ilham olan ağaca bakarak, bol bitkili ve bilgili yürüyüşümüzü sonlandırıyoruz.