Genco Erkal: Tiyatro benim için tedavi

Tiyatronun ustalarından Genco Erkal aramızdan ayrıldı. Kadıköy’de onlarca kez seyirciyle buluşan Erkal ile 2015 yılında yaptığımız söyleşiden bir bölümle veda ediyor, tüm sevenlerine sabır ve başsağlığı diliyoruz

02 Ağustos 2024 - 11:19

Bir süredir kanser tedavisi gören usta tiyatrocu ve sinema oyuncusu Genco Erkal, 86 yaşında hayatını kaybetti. Acı haber Ayşe Erkal’ın babasının Instagram hesabında saat 03.00’te paylaştığı veda mesajıyla öğrenildi. Genco Erkal hesabından Nazım Hikmet’in hoşçakalın dostlarım şiiri paylaşıldı.

Genco Erkal, cuma günü saat 14.00’te Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda düzenlenecek törenin ardından ikindi vakti kılınacak cenaze namazıyla Zincirlikuyu Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanacak.

Tiyatronun ustalarından Genco Erkal Kadıköy’de onlarca kez sahne almış ve her oyunu sonrası ayakta alkışlanmıştı. Kerem Gibi, Yaşamaya Dair, Ben Bertolt Brecht, Sivas 93, Nereye Gidiyoruz Azizlikler, Marx’ın 

Dönüşü... Neredeyse her oyununu Kadıköy’de kapalı oynayan sanatçının İlk kez 27 yaşında oynadığı ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ni, 50 yıl aradan sonra yeniden sahnelemeye başladığında adreslerden biri yine Kadıköy’dü. Caddebostan Kültür Merkezi’nde 2015 yılında Bir Delinin Hatıra Defteri oyunu ile seyirci ile buluşan Erkal ile Semra Çelebi’nin yaptığı röportajdan kısa bölüm paylaşıyoruz.

“SADECE OYUNCU OLSAYDIM BİRAZ DALGACI OLABİLİRDİM”

  • Hocam kızmazsanız şöyle bir soruyla başlamak istiyorum: Genco Erkal deli mi?

Keşke (Gülüyor)! Biraz deli tarafım var tabii ama bilakis çok kontrollü bir insanım. Sadece oyuncu olsaydım biraz daha dalgacı olabilirdim ama aynı zamanda tiyatronun yöneticisi, sahibi, çevirmeni, yönetmeni, müdürü, her şeyiyim. O yüzden çok hesaplı, planlı gitmek zorundayım. Akılcı bir insanım ama o aklın aşağısında bir yerlerde kıyametler kopuyor. Sahnede oynarken hayatımda kontrol altında tuttuğum şeyler fışkırıyor. İyi ki de fışkırıyor; öyle bir çıkış olmasa herhalde delirirdim.

  • Ben oyunu izlerken sahnede gerçekten bir deli gördüm. Bu nasıl bir içselleştirme durumu?

Benim ikinci mesleğim psikologluk. Dolayısıyla bu oyuna bu kadar ilgi duymamın sebeplerinden biri de ikinci mesleğim. Oyuna ilk yaklaşımım, hazırlanma biçimim bir tiyatrocudan çok psikolog gibi oldu. Bakırköy Akıl Hastanesi’nde çalışan hocalarım vardı. Onlara oyunu anlattım; paranoya ağırlıklı bir şizofren vakası dediler ve beni gerçekten bu hastalığı olan kişilerle tanıştırdılar.

  • Oyunu izlerken nasıl kolay “delirebileceğimizi” düşünmeden edemedim. Sanki o “sınırı aşmak” dediğimiz şey anlık bir olay. Hep sınırdayız ve kendimizi bir bıraksak hepimiz delirecekmişiz gibi...

Hepimizin içinde bir şeyler var, birikiyor birikiyor... Bir bakmışsınız sınırlar aşılmış. Tabii bu bireyle de ilgili, sorunlarla ne kadar baş edebildiğinizle ilgili. Bazen bu kalıtımsal bir durum da olabiliyor. Ama artık tedavi yolları çok gelişti. İlaçlarla, terapilerle bu sorunlarla baş etmek mümkün. Manik depresif insanlar çok fazla mesela. Kendileri de bu hastalığın farkındalar. O tarafa gidip geliyorlar. Atağın geleceğini anlayınca kitaplarını ilaçlarını yanlarına alıp köşelerine çekiliyorlar. O durumun geçmesini bekliyorlar. Onlar çok bilinçli. Ama ömür boyu şizofren olanlar var ve onların durumu çok daha zor...

  • Toplum olarak depresif bir ruh hali içinde olduğumuzu düşünüyor musunuz? Neredeyse herkes depresyon haplarıyla ayakta duruyor, haftada birkaç kez psikologla görüşüyor. İstatistikler de böyle söylüyor. Sizce de durum bu kadar kötü mü?

Evet, kesinlikle. Yaşam çok zorlaştı galiba. Tiyatro benim için bir tedavi aslında. Tiyatro olmasaydı ne olurdu bilmiyorum. Ben de depresif bir tipim yapı olarak. Çok kolay umutsuzluğa kapılabilen, karamsar bir insanım ama yaptığım iş dolayısıyla hem kendime hem topluma umut aşılamak durumundayım. İşte bu durum benitedavi ediyor.

Sahneye çıkacağım zaman şunları söylüyorum kendime; “Bırak kafandakileri, insanlar geldi seni seyretmeye, onların umuda ihtiyacı var, onların aydınlığa ihtiyacı var, onlara güzel şeyler sunacaksın, buradan yüreklendirerek çıkaracaksın.” Bunu yaparken kendimi de sağaltıyorum.

Bu arada kimseyle böyle şeyler konuşmadım bugüne kadar, beni öyle bir yere getirdiniz ki...

‘HİÇBİR ŞEYDEN HABERİM YOKMUŞ’

  • Gerçekten mi?

Evet, ama çok haklısınız. Çağdaş yaşam çok zor. İyi ki o dönemleri geçtim yaş olarak. Şu an 30’lu 40’lı yaşlarda olsaydım nasıl baş ederdim bu sorunlarla bilmiyorum.

  • Bu oyunu ilk sahnelediğinizde 27 yaşındaydınız ve tek kişilik bir oyun olarak bu Türkiye’de bir ilkti. 50 yıl sonra baktığınızda o dönemki Genco Erkal ile şimdiki Genco Erkal arasında nasıl farklar var?

Teatral açıdan soruyorsanız, tabii ki şimdi ben o kişiyi çok daha iyi anlıyorum. 50 yıl önce hiçbir şeyden haberim yokmuş. Bildiğimi zannediyormuşum. Yıllar içinde tekrar tekrar oynayarak her seferinde daha derine indiğimi düşünüyorum. İlk başta oyunla ilişkim psikolog düzeyindeydi. Sonraki yorumlarda daha çok bu işin toplumsal, sosyolojik, ekonomik boyutları üzerinde durdum. Bir sonraki aşamada daha tiyatrocu yanımı getirdim sahneye. Karakteri kendimle özdeşleştirdim.

‘SÜREKLİ ŞARJDAYIM’

  • Yine müthiş bir performans çıkardınız. Dünyada bunun örnekleri çok belki ama bütün yaşamını sahnede geçiren üstat sayısı bizde az. Hâlâ sahnede çok enerjiksiniz ve o dinamizm seyirciye de geçiyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

En önemli neden mesleğime olan tutkum. Yaşama biçimim tiyatro. Bütün yaşamımı kaplıyor, özel hayat çok kenarda kalıyor. En mutlu olduğum yer sahneye çıktığım zamanlar. Sahnede olmak, oyun oynamak, izleyicilerle karşı karşıya gelmek beni hayatta tutuyor. Çünkü biliyorum ki zamanla kafa gidecek, vücut gidecek. Ben bu süreyi uzatmak için çok dikkat ediyorum. Her seferinde seyirciyi şaşırtmak zorundayım. “Allah Allah bunu nasıl yaptı?!” desinler diye sürekli aküleri, jeneratörleri doldurma vaziyetindeyim, sürekli şarjdayım (gülüyor).

“ BUNLAR BENİ DELİ EDİYOR!”

  • Tiyatro sizin için bu kadar kıymetli ama tiyatro üzerinde çok büyük baskılar söz konusu. Devlet ve şehir tiyatroları özelleştiriliyor, özel tiyatrolar ödenek alamıyor, alternatif tiyatrolar küçücük yer-lerde kendi çaplarında bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Nereye gidiyor tiyatro?

Maalesef öyle bir iktidar dönemi yaşıyoruz ki sanata düşman! Önce salonlardan başlayalım; Muammer Karaca Tiyatrosu, Atatürk Kültür Merkezi, Emek Sineması, Ankara’daki Şinasi ve Akün sahneleri, şimdi Küçük Tiyatro yani Cumhuriyet’in bütün kazanımları olan, tarih barındıran tiyatro salonlarını kapattılar. Sonra bunları AVM, otel yapacaklar. Neden? Çünkü onların kültüründe yok. Tiyatro yok, opera yok, bale yok... Cumhurbaşkanımız baleye vaktiyle “belden aşağı sanat” demişti. Yani bakış böyle olunca hiç bir değeri yok tiyatronun, sanatın...

O yüzden de muhalefete hiç tahammülleri yok. Gazeteler susturuluyor, tiyatroların ödenekleri kesiliyor. Gezi direnişine destek olan tiyatrolar cezalandırıldı. Başkalarına gözdağı verildi. Ondan sonra da bu ülkede ileri demokrasi var diyorlar. Sanatın üstünde böyle bir baskı böyle bir sansür varken hangi demokrasiden bahsediyorsun? İşte beni bunlar deli ediyor.

KADIKÖYLÜ TİYATROYA MERAKLI

  • Sık sık Kadıköylü izleyiciyle de buluşuyorsunuz. Nasıl buluyorsunuz bu semtin tiyatro severlerini?

Kadıköylü izleyiciye oyun oynamak her zaman büyük keyif olmuştur. 70’li 80’li yıllarda izleyicilerimiz arasında yaptığımız anketlerde katılımın yarısından biraz fazlasının Kadıköy’den geldiğini görürdük. Kadıköylü izleyicinin tiyatro merakı bayağı eskilere dayanıyor. Şimdi alışkanlıklar değişti. Daha çok biz Kadıköy’e taşınıyoruz. Kadıköy Belediyesi güzel salonlar yaptırdı. Her zaman büyük ilgi var. Nitelikli, coşkulu izleyicilerde buluşuyoruz. Hele yazın Göztepe’deki Özgürlük Parkında oynamak sezonun doruğu oluyor. “İşte tiyatro bu” diyorum. Antik Çağ’daki Anfitiyatrolarda oynuyor gibiyiz orada. Yıldızlar altında katıksız, saf tiyatro keyfi.

Etiketler; Genco Erkal

ARŞİV