“Gezgin evlere” benzeyen Kadıköy vapuru

Kadıköy vapurunu ve iskelesini konuştuğumuz Gökhan Akçura, yazarların ve şairlerin anlatımlarından örnek vererek semtle bütünleşen vapur yolculuklarını anlattı

30 Eylül 2019 - 15:17

“Kadıköy Vapurunda Zaman Tüneli” kapağıyla çıkan Yeni Deniz Mecmuası’nda yayımlanan “Kadıköy Vapuru” başlıklı yazısında Gökhan Akçura, Kadıköy-Karaköy vapurunun sosyal yaşamdaki yerine kapı aralıyor. Akçura ile Kadıköy-Karaköy İskelesi’nin tarihini, yazarların anılarını ve her şey gibi değişen vapurları ve yolculuklarını konuştuk. Akçura, “Eski zamanların çok daha az nüfuslu İstanbul’unda, yazarlarımız bu hatta gidip gelirken elbette sohbet de ediyorlardı, gözlem de yapıyorlardı. Bu nedenle Köprü-Kadıköy vapur seferleri anılara da, öykü ve romanlara da malzeme olmuştur.” diyor.

Haldun Taner Kadıköy vapurunda. 

“İKİ ÖĞÜN, KIT’A DEĞİŞTİRİR DURURUM”

Karaköy ve Kadıköy, İstanbul’un en eski vapur seferlerinin yapıldığı iskeleler. Siz neden bu hattı odağınıza aldınız? Özel bir sebebi var mı?

Aslında bir dizi yazının ilki bu. Kadıköy’ün ardından Ada hattı ve Boğaz hattı gelecek. Böyle bir dizinin ilk durağı da, hem tarihsel önemi, hem de bilgi zenginliği  açısından Köprü-Kadıköy hattı olmalıydı.

Bu hat üzerinde yapılan vapur yolculukları aynı zamanda yazarların, oyuncuların ve diğer önemli isimlerin ulaşım aracıymış. Biraz bunlardan bahseder misiniz?

Zaten benim bu “vapur” yazılarımın ana malzemesini teknik bilgiler oluşturmuyor. Bu vapur hatları aynı zamanda yoğun bir sosyal tarihi de bugünlere taşıyor. Ve elbette Köprü-Kadıköy hattı, bu açıdan en şanslı hat. Nedeni de Cağaloğlu’nun basının kalbi oluşu ve burada çalışan bir çok gazeteci ve yazarın Kadıköy’de oturması. Eski zamanların çok daha az nüfuslu İstanbul’unda, yazarlarımız bu hatta gidip gelirken elbette sohbet de ediyorlardı, gözlem de yapıyorlardı. Bu nedenle Köprü-Kadıköy vapur seferleri anılara da, öykü ve romanlara da malzeme olmuştur. Deniz Mecmuası’ndaki yazımda bu yansımaların sınırlı bir bölümünü aktarabildim. Örneğin daha girişte Haldun Taner’in, “Kırk yıldır, evet tam kırk yıldır, Kadıköy vapuru ile her gün iki öğün, kıt’a değiştirir dururum, bir gün olsun övünmek aklımın köşesinden geçmedi.” deyişini aktardım. Aslında hiç de olağan olmayan bir şeyi, kıtalararası yolculuğu her gün yapıyor bazı insanlar…

Bu hattın en eski tanıklarından olan Sermet Muhtar Alus 21 numaralı vapurun bazen dümeninin bozulup akıntıya kapıldığını ve Kumkapı açıklarına vurduğunu söyler. Ama bunu kimse önemsemezmiş. Refik Halid Karay ise çocuk yaşta (1888 doğumludur) aynı vapura bindiğini hatırlar. Bilet vapurun içinde satılmaktadır. İki memur dolaşmakta, birinin boynunda bir kutu sallanmakta, parayı oradan aldıklarıyla bozup artanı kutuya koymaktadır. Öbürü de bilet kesmektedir. Bu da dolaşarak, her bir yolcunun önünde durarak bilet keser. Bu neyi gösterir, vapurun ne denli yavaş gittiğini...

Vapur yolcularından biri tıraş olurken. 

“HERKESİN OTURACAĞI YER AYRILIR”

Yazarların anılarında da vapur yolculuklarına yer veriliyor.

Elbette, hem de pek bol olarak. Örneğin Vedat Günyol, Orhan Veli ile “Kadıköy vapurunun ikinci mevkiinde” karşılaşır. Orhan Veli, Vedat beyin yanına gelir oturur. Vedat Günyol da ondan, o sıralar çıkmakta olan Yücel dergisinin bir soruşturması için karşılık ister. Sait Faik ise aslında Ada vapuru yolcusudur, ama gözlem yapmak için sık sık Kadıköy İskelesine uğrar. Şöyle yazar: “Sonra Kadıköy İskelesi’ne yorgun argın varıp oradaki kanepelerde uzun zaman oturdum. Ahbaplar geçti. Onlar beni görmemezlikten geleceklerine ben görmemezlikten geldim. Yine cigaramı yaktım. Selam verirlerse aldım. Vermezlerse sallamadım. Baktım durdum insanların yüzüne. Hani hikâye yazmak, onlara dair düşünmek için sanma! Sevmek için. Yüzlerine bakarak sevmek için.” 

Afif Yesari de 1930’larda vapurun iç dünyasını aktarır bize: “Eskilerde Kadıköy vapurları,  gezgin evler niteliği ve görünümündeydi, özellikle iç göçlerden ve nüfus patlamasından önce. Kadıköy, o zamanlar ‘küçük bir yer’ olduğu için orada oturanlar birbirini tanır, bu tanışıklık vapurlarda da sürerdi ve hatta herkesin oturacağı yer ayrılır, boş kalınca, kimin gelmediği anlaşılır, meraka düşülür, sorulur, soruşturulurdu. Yolcularından, satıcılarına dek, birbirini tanırdı herkes. Gezgin satıcılar bile, sattıkları malın çeşidine, hatta kalitesine göre, ya birinci ya da ikinci mevkide mallarını pazarlar, lüks mevkiye girmezlerdi. Arada bir, belediye memurlarıyla geleneksel kovalamaca oyunlarını vapurda sürdürdükleri de olurdu.”

Moda İskelesi. 

“İSKELELER DE YOK OLUYOR”

İstanbul’da ulaşım araçları ve yolları 100 yıl içinde oldukça değişti. Sizce iskeleler ve vapurlar bu değişimden nasıl etkilendi?

Eski vapurlar, aslında İstanbul’u bir açık hava müzesi gibi düşünebilseydik, elden geçirilerek çalışmaya devam edebilirlerdi. Dünyanın bir çok şehrinde bu tür eski taşıtlar özel bir merak konusu olarak, bir kent mobilyası kabul edilerek korunuyor. Aynı şey iskeleler için de geçerli. Ama biz, her konuda olduğu gibi, lüzumsuz ve denetimsiz bir yenileşme mantığıyla bu tür inceliklere itibar etmiyoruz. İstanbul yok olurken elbette vapurları ve iskeleleri de yok oluyor.

Son 30 yıl içinde deniz taşıtları büyük bir evrim geçirdi. Artık bir çok hatta deniz otobüsleri çalışıyor. Bu araçlar elbette gideceğimiz yere bizi çok daha hızla ulaştırıyor. Ama bu vapur yolculuğu mu? Denizi görmeden, havasını koklamadan yapılan bir yolculuk. Gelişmelere toptan karşı değilim ama bu tür “kapalı” vapur seferlerinden zevk aldığımı da söyleyemem. Öte yandan her tür vapur ve deniz otobüsü seferinde, belirleyici öge maddi karşılığının doyurucu olması. Yani iyi kazanmayan hatlar ya kalkıyor, ya azalıyor. Bu da çağdaş bir belediyecilik anlayışından uzak bence. Özellikle Adalar’da kışın yaşayanlar büyük sorunlar yaşıyorlar.

Kadıköy’de kapatılan iki iskele var. Bunlardan biri Moda, diğeri de Haydarpaşa. Deniz ulaşımı açısından bu iskelelerin kapatılması ne anlama geliyor?

Haydarpaşa, tren seferleri kalktıktan sonra, reel olarak işlevini kaybetti. Ama reel olan her zaman doğru mudur? Haydarpaşa güzelliğini koruyan en eski iskelelerimizdendir. Ama iskeleyi bırakın, gar ne olacak hala bilmiyorum açıkçası. Umut ederim ki, gar anlamlı bir şekilde değerlendirilir ve iskele de yeniden hayat bulur. Moda İskelesi ise ayrı bir konu. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde filmlere bile konu olmuştu. “Karım Beni Aldatırsa” filminin dans sahneleri üzerinde çekilmişti. Şimdi ne durumda açıkçası hiç bir fikrim yok. Gönlüm, Kadıköy-Bostancı arasında gezi seferlerinin yapılması ve eski iskelelerin de bu vesileyle canlandırılması. Turistik evet, ama hiç yoktan iyidir...

Sarkis Karamanik arşivinden. 

Size göre vapur yolculuğunun en temel ayrımları neler? Keyif almak için neler yapılmalı?

Artık eski yaşam biçimleri geçerli değil. Yavaşlık muteber değil, her şey çok hızlı olmalı. Kalabalık, karmaşa, gürültü egemen yaşamımıza. Vapurlarda sakin bir ruhla, kitap okuyarak, sohbet ederek seyahat etmek mümkün değil artık. Halkımızın ortak iki özelliği her yere egemen. Selfi çekmek ve cep telefonunda bir şeyler aramak veya seyretmek. Vapurlarda keyif almak için bugünün değerleriyle yaşamamalı. Ama bu da mümkün değil elbette.

Ana fotoğraf: Gökhan Akçura arşivinden. 


ARŞİV