Geçenlerde bir e-mail düştü posta kutuma. Gayrettepe Metro İstasyonu’nda konuşlanan İstanbul Diyalog Müzesi, sessiz bir sergiye davet ediyordu. Burayı daha önce duymuştum, ziyaretçileri göremedikleri bir dünyaya davet eden ‘Karanlıkta Diyalog’ sergisi vardı. Buraya giden bir ziyaretçi tamamen karanlık bir ortamda, görme engelli bir rehberin yönlendirmesiyle körlerin yaşadıklarını 1 saatliğine de olsa deneyimliyordu. Gidip görmeyi istiyordum ancak karanlık fobim engel olmuştu.
Bu kez sağır kişileri odağına alan bir sergi olduğu duyunca, Kadıköy’den çıkıp soluğu Gayrettepe’de aldım. Metrobüs ve metro yolculuğu boyunca kör, sağır veya bedensel engelli biri olsam bu yolu ne kadar rahatlıkla ve ne kadar sürede kat edebilirdim acaba diye düşünedurdum. Beni İstanbul Diyalog Müzesi’nin girişinde müze müdürü Nilay Goncagül karşıladı. Kafede oturup konuşmaya başlarken fark ediyorum ki bu kafede ‘sesiyle’ konuşabilen kimse yok. Tüm görevliler işitme engelli. Keza Goncagül’den öğrendiğime göre 30’a yakın kişilik müze ekibinde engelli raporu olmayan tek kişi kendisiymiş, herkesin farklı engelleri varmış. Yani bu müze aslında tüm toplumun küçük bir prototipi adeta.
Goncagül de buna vurgu yaparak giriyor söze: “Burada engelli kişilerin arasında her türlü farklı cinsel yönelim, mezhep, siyasi görüş vb sahip olanlar var. Bir kültür mozaiği. Biz zaten dezavantajlı gruplara ne pozitif ya da negatif ayrımcılığı desteklemiyoruz. Bizim amacımız bu insanları istihdama katmak. Hepimiz aynı toplumu paylaşıyoruz. Ben nasıl ki sabah kalkıp işe geliyorum, işimi yapıyorum, akşam arkadaşlarımla sosyalleşiyorum, sonra eve gidiyorum falan. Bir engelli de bunların hepsini yapabilir, yapabilmeli. Ne engellilere acıyalım ne de onları göklere çıkartalım. Denge önemli. Normal davranalım yeter.”
TÜRKİYE’DE TEK
Goncagül’ün verdiği bilgilere göre bu müze, Diyalog Sosyal Girişimcilik Derneği (DİSODER) tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Metro İstanbul A.Ş.’nin desteğiyle 10 yıl evvel kurulmuş. Amaç belli; ön yargı duvarlarını kırarak iletişim dili birbirinden farklı olan engelli ve engelsiz bireylerin diyaloğunu geliştirmeye destek olmak. Bu doğrultuda önce ‘Karanlıkta Diyalog’ u, ardından Ocak 2016’da da ‘Sessizlikte Diyalog’ başlamış. Şuan her ikisi de eş zamanlı ilerliyor. Yani buraya gelerek hem görme hem de işitme engellilerin hayatlarını bir saatliğine olsun deneyimleme şansınız var. Nilay Goncagül, “Dünyada dönemsel olarak açılıp kapananlar var ama biz bunu sürdürülebilir kılmayı başaran birkaç ülkeden biriyiz. Burası Türkiye’de emsali olmayan bir yer” diyor.
“EMPATİ EKSİKLİĞİ VAR”
Aradan geçen 10 yılda Türkiye’de engellilik konusunda nasıl bir fark yarattıklarını soruyorum Nilay Goncagüle’e. “Mesela benim de 10 yıl öncesine kadar hiç engelli bir arkadaşım yoktu. Açıkçası ben de yolda bir kör görsem acırdım.” diye başlıyor ve devam ediyor: “Bir çok kişi de benim gibi. Bu aslında tam olarak bizim suçumuz da değil. Bize böyle öğretiliyor, böyle görüyoruz. Sistem baştan hatalı, engelliye bakış temelden yanlış bir noktadan konumlanıyor. Empati eksikliği var. Çabamız bu eksikliği gidermek. Buranın en güzel tarafı; bir gelen bir daha geliyor ve mutlaka yanında bir kişi daha getiriyor. 10 yıllık mazimizin lokomotifi bu. Öğretmenler öğrencilerini getiriyorlar. Ziyaretçi profilimizin yüzde 60’ını öğrenciler oluşturuyor. Keza kamu çalışanları da geliyor, mesela İETT şoförleri.”
GÖZLER DİNLİYOR ELLER KONUŞUYOR
Nilay Goncagül’den aldığım bilgiler heybemde, duyma engelli rehberim Rüveyda eşliğinde gezmeye başlıyorum ‘Karanlıkta Diyalog’ sergisini. Sergi deniliyor ama çok daha ötesi, interaktif bir deneyim. Taktığım özel kulaklıklar dış dünya ile ses bağlantımı keser kesmez, kendimi ıssız bir dünyada buluyorum. Tek rehberim Rüveyda’nın elleri, bedeni ve mimikleri. Önce ışıklı bir masa etrafında ellerimle tanışıyorum, ellerimin konuşabileceğini görüyorum. Mesela kuş kelimesini ellerimle nasıl ifade edebileceğimi öğreniyorum, ellerimle 1’den 10’a kadar sayıyorum.
İLETİŞİM KELİMELERLE SINIRLI DEĞİL
Sonra mimik oyunu bölümüne geçiyoruz. İşitme engellilerle iletişimde eller kadar beden kullanımı ve yüz ifadeleri de önemli zira. Ardından Rüveyda ile yine sessiz bir iletişime dayanan mini bir oyun oynuyoruz. O bana insan bedenini temsil eden işaretleri gösteriyor, ben tahmin etmeye çalışıyorum. Son bölümde de işaret dili alfabesini ve temel bazı jestleri öğreniyorum. Veda vakti geliyor. İşaret diliyle Rüveyda’ya teşekkür ediyorum. Ellerimin konuşabileceğini, gözlerimin duyabileceğini öğrenerek çıkıyorum alandan. Aklımda bir sonraki sefere cesaret edip ‘Karanlıkta Diyalog’u da deneyimlemek var. Siz de isterseniz hemen buraya giderek ikisini de bizzat yaşayabilir, ‘engelli dünya’ ile tanışabilirsiniz.